Gürkan Hacır/Akşam

Darağacında Fenerbahçe


(Darağacında olsam da son sözüm Fenerbahçe olacaktır)

Aziz Yıldırım'ın bu sözünü duyduğumda aklıma Fenerbahçe'nin eski başkanları geldi. Aziz Bey gibi demir parmaklıklar ardına düşen, darağacının gölgesinde yaşayan sarı-lacivertli başkanları düşündüm. Malta, yassıada sürgünleri, hapislikleri.... İdamla, müebbetle yargılanan başkanlar, hatta idam edilen.... Siyasi iktidarların her zaman dikkatini çeken bu kulüp, 104 yıllık tarihinde pek çok yöneticisini demir parmaklıklar ardına göndermek zorunda kaldı. Kimler mi?

Tevfik Taşcı'dan başlayalım. Asıl adı Tevfik Haccar Taşçı'ydı. Fenerbahçe'nin 3. Başkanı'ydı. Kulübün, fener içindeki palamut dalından oluşan o ünlü logosunu o hediye etti. Tenise meraklıydı. Tenisin sadece Fenerbahçe'de değil tüm ülkede yayılıp sevilmesi için uğraştı. 1909'da oturduğu başkanlık koltuğunda 1.5 yıl kaldı. Bekirağa Bölüğü'ne konuldu. Ardından Malta'ya gönderildi.

Malta'da hapsedilen tek Fenerbahçeli Başkan, Tevfik Bey değildi. Mehmet Sabri Toprak da Malta'dan nasibini almıştı. Aynı zamanda avukat olan Mehmet Sabri Bey hem Osmanlı Meclisi'nde hem de TBMM'de Manisa (Saruhan) vekilliği yapmıştı. Sağlam bir İttihatçı'ydı. Suçu da buydu zaten...

İttihat Terakki mensubu olmak dahası parti kapandıktan sonra kurulan Teceddüt Fırkası'na da üye olmak! İngilizler tarafından Malta'ya hapsedildi, 1.5 yıl tutuklu kaldı. Malta dönüşü Milli Mücadele saflarında yer aldı. Manisa milletvekilliği ve PTT Genel Müdürlüğü yaptı.

Fenerbahçe'nin başkanları arasında en ünlü mahkum ise kuşkusuz Doktor Nazım'dı. Ünlü İttihatçı Nazım Bey birkaç kez demir parmaklıklar ardına düştü. Ama onu darağacına götüren suçlama 1926'daki ünlü suikast davasında oldu. Israrla Atatürk'e karşı böyle bir eylemin içerisinde olmadığını söylediyse de mahkeme heyetini inandıramadı. Darağacında can veren ilk Fenerbahçe Kulübü Başkanı oldu. Fenerbahçe'nin 8. Başkanı'ydı.

HANEDAN MENSUBU

Salih Hulusi Kezrak ise Ankara hükümeti tarafından hapsedilen bir başkan oldu. Bir ay kadar da olsa sadrazamlık görevinde bulundu. Mütareke döneminde Osmanlı kabinesinde bulundu. Osmanlı hükümetini temsilen gittiği bir toplantı sonrası Ankara hükümeti tarafından kaçırıldı. Hapse kondu. Bir yıldan az bir süre hapis yattı. Sorasında kabuğuna çekildi. Sporla ve Fenerbahçe'nin maçlarıyla meşgul oldu.

Osman Fuat Bey ise hanedan mensubu bir başkandı. Şehzade Mehmed Selahhaddin Efendi'nin oğluydu. 1924'te payitahtı terk etmek zorunda kaldı. Yoksulluk ve safalet içerisinde bir hayat sürdü. Sürgünde dahi Fenerbahçe ile ilgili haberleri takip etti. 1973 yılında Fransa'nın Nice kentinde Fenerbahçe'nin sürgünde ölen ilk başkanı oldu.

27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi ise Fenerbahçelileri adeta sert bir rüzgar gibi savurdu. 3 başkanı demirparlıklar ardına götürdü. Demokrat Parti milletvekilleri Agah Erozan, Medeni Berk ve Osman Kavrakoğlu Yassıada'da yargılanan Fenerbahçe başkanları oldu. Üstelik daha da ilginci Medeni Berk, Yassıada'da hakim karşısına çıktığında halen kulüp başkanıydı. 27 Mayıs yönetimin sert baskısına rağmen kısa bir süre daha başkanlığına devam etti. Sonra yerini Hasan Kamil Sporel'e bıraktı. Ama Fenerbahçeliler inadı sürdürdü. Bir başka Yassıada sanığı Dr. Fahri Atabey'i Başkanvekili olarak atadılar. Doktor Atabey de yönetim kuruluna seçildiği sıra halen hapisteydi.

YASSIADA DA BÜYÜK EZİYET

27 Mayıs'ta tutuklu bulunan Agah Erozan, Fenerbahçe'nin 1958-59 yıllarında; Osman Kavrakoğlu ise 1951-53 yıllarında başkanlığını yapmışlardı. Medeni Berk ise 1960'ta Başkanlık koltuğuna oturmuştu. Agah Erozan ve Osman Kavrakoğlu önce idama mahkum edildiler sonra cezaları müebbet hapse çevrildi. 1962'de çıkan afla serbest bırakıldılar. Yassıada'da yaşadıkları eziyet yanlarına kar kalmıştı.

Uzun lafın kısası... Aziz Yıldırım hapse düşen ilk FB'li Başkan değil ve onların tutuklanmasını tamamen politik sebeplere bağlayacak değilim. Ancak tarihe bakınca şunu görüyorum. Fenerbahçe Kulübü Başkanlığı siyasi iktidar için her zaman dikkate alınması gereken bir güç olmuştur. İster yanında ister karşısında...

Not: Bu hafta Şimdiki Zaman'da Evangelizm'i konuşuyoruz. Konuğum Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi R. Kağan Kurt. SKYTURK TV'de saat 23.15'te canlı, kaçırmayın derim...

Paranın ve başarının gücüne inanan bir başkan
Aziz Yıldırım'ın gerçek biyografisini merak ediyor musunuz?
Buyurun o halde...

1952'de Diyarbakır'ın Ergani İlçesi'nde doğdu. Oraya babasının görevi dolayısıyla gitmişlerdi. Babası Şefik Bey lise öğretmeniydi. Yeni görev yeri Ergani Lisesi olunca, hamile eşini de yanına alıp Diyarbakır'ın yolunu tutmuştu. Şefik Bey sinirli ne zaman ne yapacağı belli olmayan bir kişiliğe sahipti. Bu yüzden arkadaşları arasındaki lakabı 'Deli' Şefik'ti.

Şefik Bey ile Servet Hanım'ın iki çocuğu daha oldu. Ali (Alaettin) ve Acar Yıldırım. Ama evlilikleri uzun sürmedi. Tayinlerinin çıktığı Düzce'de boşanmaya karar verdiler. Servet Hanım iki çocuğunu da yanına alarak ayrıldı. Ağabeyi Faruk Yalçın her türlü bakımlarını üstlenmişti.

DAYISI FARUK YALÇIN

Burada bir parantez açalım. Aziz Yıldırım fenomenini anlamak için dayısı Faruk Yalçın'ı da biraz olsun tanımak gerekiyor. Faruk Yalçın, Türkiye'nin en zengin kişilerinden biri olarak ünlendi. Dolar milyarderi Faruk Bey Nato müteahhidiydi. (Faruk Yalçın magazinel şöhretini ise küçük kızı Süreyya'ya borçluydu. Tüketim alışkanlıkları ve sevgilileriyle boy gösteren sosyetik güzel Süreyya Yalçın, Faruk Bey'in ikinci eşi Ülkü Hanım'dan olan kızıydı.) Faruk Yalçın aslen İsviçre'de eğitim almış bir makine mühendisiydi. Bu yüzden kurduğu şirketlere hep Mak ekini verdi. İlk şirketi Mak-Yal da makine ve Yalçın'ın birleşimiydi. Mak-Taş, Mak-İntaş, Mak-Tur, Mak-Tim...

Milli Savunma Bakanlığı ilk ihalesini aldığı yer oldu. Nato- ENF Daire Başkanlığı'ndan aldığı uçak sığınağı projesini diğerleri izledi. Rakipleri Enka ve Tekfen gibi güçlü şirketlerin arasından sıyrılmayı bildi.

Aziz Yıldırım ise Ankara Devlet Mimarlık Mühendislik Fakültesi'nden inşaat mühendisi olarak mezun oldu ve dayısı Faruk Yalçın'ın şirketi Mak-Yal İnşaat'ta çalışmaya başladı. Çalışkanlığı ve hırsı; yöneticilerinin olduğu kadar dayısının da gözünden kaçmıyordu. Gece yarılarına kadar şantiyelerde kalıyor sabah en erken gelen yine o oluyordu. Bir an önce yükselmek istiyordu.
Bu arada belirteyim; Yalçın Ailesi ve yeğen Yıldırımlar'ın en büyük tutkusu futbol ve tabii ki Fenerbahçe'dir. Ailenin nerdeyse tamamı fanatik derecede Fenerbahçeli'ydi. Bir kişi hariç... Aziz Yıldırım'ın kardeşi Acar! (Acar Bey Galatasaraylıdır ve GS kongre üyesidir!..)

ACI TESADÜF VE KARİYER

Aziz Yıldırım Fenerbahçe'deki yöneticiliğinden önce stajını iki ayrı kulüpte yaptı. Üsküdar Anadoluspor Kulübü'nde yöneticilik, Düzcespor'da ise başkanlık!..

Lise yıllarında futbol oynadığı Düzcespor'un gün gelmiş başkanı olmuştu.

Aziz Yıldırım'ın iş hayatında kariyeri acı bir tesadüfle açıldı. Çalıştığı Mak-Taş Şirketi'nin Genel Müdürü Vahap Akıncı intihar edince dayısı Faruk Bey genel müdürlük koltuğunu Aziz Yıldırım'a verdi. (Yıldırım o koltukta öyle hırslı ve üretken oldu ki, Faruk Bey daha sonra şirketin tamamını ona vermekten çekinmedi.)

Aziz Yıldırım'ı tek kelimeyle tarif et derseniz; önce 'hırs' derim. İkincisi ise' aceleci' olur. Tabii şunu da belirteyim, bu bitmek bilmeyen hırsı ve aceleciliği kimi zaman başına dert açmadı değil... Aziz Yıldırım da artık Nato müteahhidiydi. Milli Savunma Bakanlığı aracılığıyla birçok yüksek rütbeli komutanla yakınlık kurmaya başladı. Çevresi giderek genişledi. Komutanlarla futbol ve Fenerbahçe'yi konuşmaktan keyif alıyordu.
İlginç bir notu daha ekleyeyim. İnşaat müteahhitliğinde kardeş şirketler vardır. Bazı ihaleleri aldığınız halde size karlı gelmez ama bir başkasına gelebilir, devretmek istersiniz ve işte bu kardeş şirkete devredersiniz. Aziz Yıldırım'ın müteahhitlikteki kardeş şirketi kimindi dersiniz?

NATO ORTAĞI ŞENER

Trabzonspor Başkanı Sadri Şener! Siz şimdi bakmayın iki kulübün kanlı bıçaklı olduğuna... Aziz Yıldırım, Güllük'te aldığı Nato ihalesini Sadri Şener'e devretmişti.

Dayı Faruk Yalçın zamanla iş dünyasından çekilince Nato işlerinin tamamı Aziz Yıldırım'a kaldı.
Artık güçlü zengin ve Türkiye'nin sayılı işadamlarından biriydi. Ama bu da yetmedi. O hep gönül verdiği Fenerbahçe'ye Başkan olmak istiyordu. Onu başkanlık yolunu açan Aziz Yılmaz'la tanıştı. Kısa sürede onun grubunun desteğiyle Metin Aşık yönetimine girmeyi başardı. Önce kısa süreli üyelik sonra da başkanlık koltuğu... Gerisini biliyorsunuz zaten...

Birçok sportif başarıya ve idari anlamda bir çok yeniliğe / yatırıma imza attı.
Ama şu notları da vermeden geçmeyeyim. İlk dönem oluşturduğu yönetim kurullarının büyük bir çoğunluğu Nato müteahhitlerinden (Mithat Yenigün, Nihat Özdemir vb.) oluşuyordu ve aralarında en büyüğü Aziz Yıldırım'dı.

Aziz Yıldırım yarattığı algının aksine vefalı bir spor adamıdır. Birçok tesise Fenerbahçe'nin unutulmaz isimlerini vermiştir. Can Bartu, Faruk Ilgaz Şükrü Saracoğlu, Lefter Küçükandoyadis.... (Şükrü Saracoğlu'nun oğlu Yılmaz Saracoğlu Faruk Yalçın'ın şirketlerinde genel müdürdü. Ve Aziz Yıldırım onun yanında yetişmişti.)
Aziz Bey'in yaşam öyküsüne baktığımızda hırslı bir mühendisin yaşam kavgasını görüyoruz. Mücadeleci , çalışkan ve azimli...
Kulüp başkanı kariyerinde de meslek yaşamının iz düşümleri var...

Paranın ve başarının gücüne inanan bir Başkan!
Ama her ne olursa olsunÖUzun emniyet sorgularında dahi cesaretle savunmaktan geri durmadığı bir de aşkı var onun; Fenerbahçe!..