Bu gün 29 Ekim.

Keşke 35-40 yıl öncesinin 29 Ekim’i olsaydı da, bayrama giderken bir çift yeni ayakkabımız; Bayram yerinde ise bir şeker, bir balon alacak harçlığımız yok diye üzülseydik.

Varsın, pantolonlarımızda kırk yama olsaydı. Varsın, soğuktan ve bakımsızlıktan kaplumbağa sırtı gibi olmuş ellerimizin acısını unutup kimseler görmesin diye utancımızdan ceplerimizde saklasaydık,

Keşke bugün hiçbir şeyimiz olmasaydı da milli ve dini duygularımız o yıllardaki gibi aynı saflıkta, aynı coşkuda ve aynı heyecanda olsaydı. Kalplerimiz hep birlikte aynı duygularla çarpsaydı.

Ne acı değil mi, şu an bu Cumhuriyet Bayramımızı hepimiz aynı duyguyla kutlayamıyoruz. Aynı duygularla çarpmıyor kalbimiz. Kabul etsek de, etmesek de bu durum böyle. Bazen kızıyorum, bazen de öyle üzülüyorum ki… Allah kahretsin diyorum sonra, Allah kahretsin…

Bu durumun pek çok sebebi var. Ama ben bu yazımda sadece bir tanesine değinmek istiyorum.

Hani insan bazen, sevdiğinin sevdiğini sever, sevmediğinin sevdiğini ise sevmez ya, işte bu mesele…

Nasıl olduysa bir zaman “şu partili” ve “bu partili” diye ayrılmış ya milletimiz. Başlangıçta bu ayrılık, halk düzeyinde düşünürsek ufak tefek politik konulardaymış. Armudun sapı üzümün çöpü gibi…  

Ama gel zaman git zaman, bir taraftan nasıl her şeyin ilacı oluyorsa da zaman, eğer içi iyi şeylerle doldurulmazsa çok şeyin de zehri olabiliyormuş ki, armudun sapı üzümün çöpü büyümüş gitmiş.

1940’lardan 2000’lere kadar pek kıymetli politikacılarımızın eğitimden adalete, sağlıktan ekonomiye kadar, pek çok alandaki üstün gayretleriyle gele gele bu seviyelere gelmiş.

Öyle ki, artık iş Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanı, Devletimizin Kurucusu, Cumhuriyetimizin Mimarı Atatürk’e ve O’nun en büyük eserim dediği Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerine kadar gelmiş.

Acı olan bu işte.

Allah kahretsin dediğim bu.

Peki, bu neden böyle?

Bir şekilde sevmediğimiz bir insan, bir zümre, bir parti ve yöneticileri yüzünden hem milli, hem de dini değerlerimiz gözümüzde nasıl küçülebiliyor. Nasıl değersizleşebiliyor?

Çok uzatmayayım sözü.

Zannedersem bunun cevabı, toplumumuzun çoğunluğunda okuma kültürünün yerine dedi kodu;  Eleştirel düşünmenin yerine de teslimiyetçi bir ezber kültürünün hâkim olmasında saklı.

Yine bunun cevabı,

Allah’ın “Oku…” emri ile Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” Sözünde saklıdır.

                                                        ***

Bu gün 29 Ekim 2018. Cumhuriyet Bayramı.

Atalarımızın kanları, canları, dişleri, tırnakları ve gözyaşlarıyla kurdukları devletimizin yönetim şeklinin “Cumhuriyet” oluşunun 95.yıl dönümü.

Neredeyse yüz yaşında Cumhuriyet.

Bu dünya, ne böylesini gördü, ne duydu böylesini.

Bu cennet vatanın her taşında her toprağında,

O’nun ve silah arkadaşlarının izleri parlar durur.

Gündüzün güneş, geceleyin ayın on dördü gibi.

Son sözü Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ağzından söylemek istiyorum.

“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır”.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun

Sağlıcakla…

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA