Sayın Bülent Arınç konuştu.

Söylediklerinin doğruluğu bir tarafa, Ak Parti ve ülkemiz için ihtiyaçtır.

Sayın Bülent Arınç hukuk devletinde ve siyasette asgari olarak olması gerekenleri söylemektedir.

Arınç neden şimdi konuştu?

Bu soru önemlidir.

Ülkemiz son yirmi gün içinde çok önemli kararların alındığı ve ülke yönetiminde ortak olanlar arasında çatışmaların uç verdiği günleri yaşamaktadır.

Olanlar sadece bizim iç dinamiklerimizden kaynaklanmaktadır.

Evet, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin yol açtığı sıkıntılar ve bunların ekonomiye yansımasıyla ortaya çıkan fakirleşme, alım gücü kaybı, özellikle işsiz,dul, yetim, emekli, asgari ücretlilerin durumu hükümet üzerinde büyük baskı oluşturmaktadır.

Bunu bir de tarımdan sanayiye, küçük ve orta ölçekli işletmelerden tutun, hergün zararla dükkanını kapatan, her ay sonu yaptığı ciro ile ödemelerini karşılayamayan esnafları ilave ettiğimizde tablonun vehameti ve büyüklüğü daha iyi görülecektir.

Salgın sürecinde zaman zaman devlet tarafından iş yerleri kapatılan esnafın durumu geçmişle kıyasladığında tahammül sınırlarının ötesine geçmiştir.

Bu esnaflarımızın çoğu kepenk indirmek ile karşı karşıyadır.

Devlet ise, bu insanlara kredi vermenin dışında herhangi bir destekte bulunmamıştır.

İnsanlarımız bu halde iken hükümet kanadınca “başarı hikayeleri” anlatılmaktadır.

Ne yazık ki, ülkemiz insanlarının sıkıntılarına bigane kalan hükümet, Amerika seçimlerinin akabinde yeni tercihlerde bulunarak bir takım değişiklikler yapacağı sinyalleri vermektedir.

Bu kötü gidişat sebebiyle ekonomi kurmaylarında bir takım değişiklikler yapıldı.

Ardından damattan gelen istifa, adalet bakanının açıklaması, cumhurbaşkanının reform dillendirmesi ve acı reçete itirafı…

Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamalar dikkate alındığında yeni tercihler için yol ayrımında olduklarını söylemek mümkün.

Bu konuda yapılan açıklamalar bizi doğrulamaktadır.

Hükümet tarafından hem ABD ile hem AB ile işbirliği mesajları önemlidir.

Son hafta içinde yaşananlar: Kılıçdaroğlu’na Çakıcı’nın verdiği hakaret ve tehdit içeren mektuplar, sayın Bahçeli’nin Çakıcı’ya sahip çıkması, Bülent Arınç, Cemil Çiçek, İhsan Aslan gibi Ak Partinin “iç sesi” olarak değerlendirilebilecek isimlerin partinin kuruluş eksenine dönmesi gerektiği mesajlarını en üst perdeden dillendirmeleri önemlidir.

Dikkatle takip etmek lazım.

Erdoğan bu "iç sese" kulak vermezse partide homurtular yükselecek ve kim bilir belki de çatlama başlayacaktır.

İktidar (Cumhur İttifakı) bloğunda çatışma hat safhada.

Reform söylemlerinin aksine yapılan operasyonlar, bu hesaba binaen yapılmaktadır.

Bu operasyonları yapan kurumda değişim iradesi veya koruma eylemi işaret fişeği olacaktır.

Son günlerde siyaset analizcilerinin yaptığı tanımlamayı hatırlatmakta fayda var.

Nedir o?

Vekalet savaşları tanımı?

Evet bu tanımlama önemli, özellikle Cumhur ittifakı bloğunda vekaleten iş yürütüldüğünü görmekteyiz.

Geçtiğimiz hafta içinde Marmaris’te çekilen ve basına servis edilen fotoğraf dikkate alındığında bu tanımın doğruluğu daha iyi anlaşılacaktır.

O fotoğrafta kimler vardı?

Mehmet Ağar, Engin Alan, Korkut Eken ve Alaattin Çakıcı

Bu cenahta kim kim adına vekaleten konuşuyor, iş yapıyor bunun kararını artık siz verin.

Şunu ifade etmek isterim.

İktidarın büyük kanadında konuşanların vekaleten konuştuğunu düşünmüyorum.

Orada konuşanlar vekaletle iş görmekten ziyade Erdoğan’a mesaj vermektedirler.

"Biz buradayız, senin yanındayız ama yeniden demokrasi, insan hakları, yargı bağımsızlığına vs. dönmemiz lazım."

Bu söz hem teklif, hem tehdit içermektedir.

Bu mesajı okuyamayan aktörler, Demirtaş üzerinden yargı hakkında görüş beyan eden Arınç’a öfke kusarak reise sadakatlerini beyan ediyor, Arınç’ın ihanetine hükmediyorlar.

Bundan önce itiraz eden Davutoğlu, Babacan vb. yaptıkları gibi..

Bu kişiler arasında yerel aktörleri de görüyoruz.

Bunlar sosyal medya hesabından “sadakat beyanında” bulunarak pozisyon belirtmeye çalışıyorlar.

Bana göre bu tutumlarının, öfkelerinin kıymeti harbiyesi yoktur.

Onlar bu oyunda figüran bile değillerdir.

Bunların tercihi, reisleri teklif veya tehdidi anlayıp karar verdiğinde hemen değiştirecektir.

Genelde ve yerelde bu tür tepki verenleri iki kategoride değerlendirmek gerekiyor.

Birincisi, mevcut durumdan beslenenler, ikincisi, safiyane bir şekilde lider endeksli davrananlar.

Her halükarda bu kişilerin gardroplarında tek tip elbiseleri var; “reisçilik” bütün tutum, duruş, ve söylemleriyle, adeta “iman derecesinde bir sadakat” içinde görünmek istiyorlar.

Ta ki, bu konjonktür bitene, yani reisin taşıdığı beşeri iktidar gücü elinden gidene kadar.

Reis gücünü kaybettiği, iktidarını yitirdiği zaman bunlar da inanacak bir “Lider” arayacaklardır.

Bizim açımızdan son yaşananlar, ister vekalet savaşı denilsin, ister yeni duruma göre geniş çaplı durum değerlendirmesi yaparak pozisyon belirlemek olarak tanımlansın, nihayetinde Cumhur İttifakının çatırdamakta olduğu görülecektir.

Nihayetinde bütün bunlar, Türkiye’yi yönetmek isteyen iradeler arasında yaşanan çatışmanın göstergeleridir.

Bu çatışmadan yeni parlamenter sistem ve mümkün olan en kısa zamanda seçim kararı çıkacaktır.

Son iki haftadır yazdıklarım okunduğunda Erdoğan'ın yeni bir istikamet arayacağını beyan ettiğimiz ve gelişmelerin de o şekilde seyrettiği görülecektir.