Cinsellik olmadan da aşk romanı yazılabilir mi?

Türkiye’de ve dünyada en çok okunan edebî türler arasında birinciliği kimseye bırakmayan yalnızca bir tür var; onlar da romanlar...

Romanlar yediden yetmişe tüm okurlara hitap eden eserleriyle kitapçılardaki raflarda en görkemli yerleri işgal ediyorlar. Ayrıca yayınevlerinin en çok eser ürettiği ve en çok gelir elde ettiği eserler de onlar. Böyle olunca hem yerli eserleriyle hem de tercüme şeklinde edebiyat dünyamıza kazandırılan diğer örnekleriyle bu tür, kitap kültürümüzün de en büyük kısmını oluşturuyor. “Hayatınızda en çok etkilendiğiniz kitapların isimlerini söyler misiniz?” diye bir soruya muhatap olduğumuzda da aklımıza gelen ilk cevaplar, romanlar oluyor.

Romanlar bu denli etkileyici ve başarılı bir tür olmalarına rağmen bazı zaafları da içlerinde barındırmıyor değiller. Özellikle tercüme romanların içerisinde yer alan kültürümüze yabancı öğeler, onlarla büyüyen nesillerin de zihin dünyasını tehdit ediyorlar. Bazı çocuklar, gençler belki ömürleri boyunca duymayacakları kem özellikleri bu romanlar vesilesiyle kitaplardan öğrenmiş oluyorlar. Belki bu tarz zararlarından en çok korktuğumuz eser türü de “aşk romanları...”

Aşk romanları, bülûğ çağının heyecanlı ve kararsız günlerinde arayış içinde olan genç okurların ellerinden hiç düşmüyor. Hatta yalnız onlar değil, büyüklerin de en çok sevdiği türlerden birisi oluşturuyor aşk romanları... Fakat özellikle tercüme eserler içerisinde yer alan, aşk ile süslenmiş cinsellik; çocuklarımızın hep safî ve kirsiz kalmasını dilediğimiz düşünce dünyasını da bir hayli pislendiriyor, sislendiriyor. Belki hayatı yeni yeni tanımaya başlayan ve kelimeleri anlamlandıran bir genç, aşk kelimesinin içini de cinsellikle dolduruyor. Aşkı, cinsellik sanıyor...

İşte eseri hakkında konuşurken de bu noktaya dikkat çeken Ahmet Ay, Esen Kitap’tan bu hafta yayınlanan romanı Hüzn-ü Aşk: Mutsuzluk, Bir Ömür Yapılmış Hataların Toplamıdır’da; cinsellik olmadan da aşkı anlatabileceğimizi göstermeye çalıştığını söylüyor. Aşkı bir meta, bir şehvet ürünü gibi göstermeye çalışanlara bedel; onun duygu dünyamıza kattığı zenginlikleri inkâr etmeden, bizim de romanlar yazabileceğimizi ifade ediyor ve ekliyor:

“Aşk asla bu asırdaki kadar ayaklar altına düşen bir meta olmadı. Bugün duyunca kulaklarımızı kapadığımız pekçok iğrençlik bile aşk olarak fikir soframıza sunuluyor. Burada bizim düştüğümüz ikinci bir yanlış, onları reddederken aşkı da reddetmemiz. Eğer aşkı reddedersek, bu sefer onun yolunun cazibesini de görmezden gelmiş oluruz. Biz bugün böyle eserler üretmesek bile gençler o tür eserleri mutlaka bir yerlerden bulup alacaklar, okuyacaklar. Bu yüzden daha safi anlatımlı aşk romanlarına ihtiyacımız var.”

Eserini ve arkasındaki fikriyatı bu cümlelerle ifade eden Ahmet Ay, Hüzn-ü Aşk’ın biraz dramatik, biraz hazin öyküsünü hepimize tavsiye ediyor... Ne dersiniz, aşkı hiç cinselliğe bulaşmamış haliyle okumak, yalnızca aşkı okumak hoş olmaz mı?