Cihan Ünal'ın, Posta Gazetesi'nden Suna Akyıldız'a verdiği röportaj şöyle:

İstanbul-Kıbrıs arası yaşamak zor olmuyor mu?

Olmuyor, çünkü sürekli gidip gelmiyorum. Aynı zamanda Yakın Doğu Üniversitesi'nde, Tiyatro Bölümü'nde diksiyon, oyunculuk ve sahne dersleri veriyorum. Mesleğimle ilgili işim olursa İstanbul'a geliyorum.

Sizi yeni bir dizi ya da tiyatro oyununda görebilecek miyiz?

Gelen dizi ve sinema tekliflerini değerlendiriyorum, senaryoları okuyorum... Fakat benim için aşk ve tutkunun adı tiyatrodur. Büyük bir ihtimalle, önümüzdeki sezon tek kişilik bir oyunla izleyicilerle buluşacağım. Şimdilik sürpriz olsun.

"AŞK-I MEMNU'DAKİ ADNAN BEY ROLÜ BANA TEKLİF EDİLDİ"

Nebahat Çehre 'Farklı projeler bekliyorum. Köşk kadınını oynamaktan sıkıldım' dedi. Size de böyle yapışan roller oldu mu?

'4. Murat'ı oynadığımda padişahlık bana yakıştırıldı ve çok beğenildi. Birçok kez tiyatro, sinema ve dizilerde padişah rollerinde oynadım. Ödüller bile aldım ama üzerime yapışan bir rol olmadı. Sinemada da tiyatroda da çok farklı karakterleri oynama fırsatı buldum.

Adınız söylendiğinde aklımızdan ilk geçen ‘salon beyefendisi' oluyor.

Demek ki üzerime padişahlık değil salon beyefendiliği yapışmış. Hahaha! Sinema ve diziler bir yana, özellikle tiyatroda salon beyefendisini oynadım. Diğer yandan Yunus Emre'yi de oynadım, dürüstü ve yalancıyı da... Bir aktör ne kadar farklı rol oynar ve topluma bunu kabul ettirirse, bu durum oyunculuğu açısından o denli bir zenginlik oluşturur. 

‘Aşk-ı Memnu' dizisindeki 'Adnan Bey' rolü ilk size teklif edilmiş, doğru mu?

Doğrudur. Fakat ben o dönem güzel bir oyunun provasına başlamıştım ve vazgeçemezdim. Fakat dostum ve öğrencim sevgili Selçuk (Yöntem) zaten bu rolün hakkını fazlasıyla verdi. ‘

"DİZİDE ATLAR BENDEN DAHA ÇOK ÜCRET ALMIŞTI" 

Dizi sürelerinin uzunluğu birçok oyuncuyu zorluyor. Siz de bu durumdan rahatsız mısınız?

Hem de çok! Aktörün rolünün hakkını verebilmesi için sabahlara kadar uykusuz ve yorgun çalışmaması lazım. Sürenin uzunluğu işin kalitesini bozuyor. İki saat yerine 90 dakika olsa hem daha iyi mesajlar verilir, hem de daha iyi bir oyunculuk performansı sergilenebilir.

Genç oyuncuları nasıl buluyorsunuz?

İçlerinde çok iyiler olduğu gibi tek dizi ile şöhret olanlar da var. Bu, aslında genç jenerasyonla ilgili değil, temel eğitimle ilgili bir durum. Konservatuvar ve tiyatro eğitimi almış gençler hem daha disiplinli, hem de daha başarılı olabiliyorlar. Bu arada genç jenerasyonun çok yoğun olduğu ‘Söz' dizisinde 'Büyük Bey'i oynama fırsatı buldum. Bu dizideki tüm genç oyuncular çok başarılıydı. 

Dizi oyuncularının aldıkları astronomik paralar da çok konuşuluyor. Yıllarını bu işe vermiş oyuncular olarak sizler aynı ücretleri alabiliyor musunuz?

Oyunculuğun kahrını biz çektik. Sefasını tek diziyle şöhret olanlar sürüyor. TRT'ye yaptığımız ‘Kurtuluş Osmancık' dizisinde, o dönem sesli çekim olmadığı halde tüm senaryoyu ezber oynadım. Ayrıca seslendirme için üç ayımı verdim ama dizide oynayan atlar benden daha çok ücret aldı. Hahaha.

"BEYNİMDEKİ ÖZGÜRLÜĞE KİMSE GEM VURAMAZ"

Sanatın her dalıyla uğraşan biri olarak sanat muhalif olmalı mıdır sizce?

Sanat yaşamın her halini, güzeli, çirkini, doğru ya da yanlış olanı, esareti, özgürlüğü, estetik kaygılar taşıyarak topluma sunma biçimidir. Haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe, baskıya, sansüre, özgürlüklerin kısıtlanmasına muhaliftir. Bunu yaparken de sanat olgusunun dışına çıkmamak ve kaba saba olmamak gerektiği düşüncesindeyim. Estetik çerçevenin içinde kalmak gerekir.

Sanatın ve sanatçının özgürlüğü nerede başlar, nerede biter?

Sanat kaygısı taşındığı sürece, sanat ve sanatçının özgürlüğünün sınırı yoktur. Önemli olan sanatsal anlatım çizgisinin içinde kalmaktır. Sanat, slogan atmak değildir.

Siz kendinizi rahatça ifade edebiliyor musunuz?

Kesinlikle ediyorum. Düşünebildiğim kadar özgürüm. Çünkü beyindeki özgürlüğe kimse gem vuramaz.

"AYDIN BİR AİLEDE MUTLU BİR ÇOCUK OLARAK BÜYÜDÜM

Dolu dolu, istediğiniz gibi bir hayat yaşadınız mı?

Aydın, öğretmen bir baba ve iyi bir ev hanımı annenin üç çocuğundan biri olarak, çekirdek bir ailede mutlu büyüdüm. Ablam Hepşen Akar, Devlet Tiyatrosu sanatçısıydı. Abim Mete Ünal da Devlet Opera Orkestrası'nda keman-viyola sanatçısıydı. Mutlu bir çocukluk geçirmem, ilerideki adımlarımı atarken, hayata dair mutlu ve huzurlu olacağım kararlar almama sebep oldu. Tiyatronun, oyunculuğun, sanatın içinde olmak, benim için manevi bir zenginlikti.

Geriye dönüp baktığınızda hayata dair pişmanlıklarınız var mı?

Hayatta yaşadığımız olumlu ya da olumsuz her şey deneyimdir. Önemli olan yaşadığımız şeylerden ders alabilmektir. Pişmanlığım yok ama "Bir daha yapmam" dediğim şeyler olmuştur.

Hep genç görünmeyi ve yakışıklı kalmayı nasıl başarıyorsunuz?

Beslenmeme dikkat ediyorum. Günde üç öğün ve doğru saat aralıklarında besleniyorum. Özellikle akşam saatlerinde hafif beslenmeye çalışıyorum. Her gün bir saat yürümeye çalışıyorum.

Sesiniz çok güzel. Hiç albüm yapmayı düşündünüz mü?

Çok sayıda müzikalde şarkı söyledim. Bir albüm yapmam için öneriler var. Önümüzdeki günlerde değerlendireceğim.

"HER ZAMAN ARKADAŞ GİBİ OLDUK"

İki kız babasısınız. Babalık mı daha zor, oyunculuk mu?

İkisi de zor! Meşakkatli, yorucu ama netice alındığında keyifli ve gurur verici.

Cihan Ünal nasıl bir baba?

Ben, çocukluklarım bu yaşlarına gelinceye kadar, gözümü onlara farkettirmeden, onların üzerinden ayırmadım. Gerektiği yerde, kırıcı olmadan, güzellikle müdahalelerimi yaptım ve onlarla her zaman arkadaş gibi oldum.

Yağmur Hanım yapımcı oldu. Irmak Hanım oyunculuk yapıyor. Bu ekipten bir aile filmi çıkar mı?

Neden olmasın! Zaman zaman bu konu gündeme geliyor. İçimize sinen, kaliteli bir proje olursa tabii ki.