Serter partide sadece 12 milletvekilinin değil büyük çoğunluğun Aygün’e tepki gösterdiğini de savundu


CHP’de Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün Dersim tartışmasının fitilini ateşleyen sözlerini eleştiren ve CHP Genel Başkanı tarafından “Samimi CHP’li olmamakla” suçlanan CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter, Genel Merkezi’i “Tutarlı olmamakla” suçladı. Nur Serter, VATAN’ın sorularını yanıtladı:

- Dersim tartışmasının ardından CHP’de yine ayrılıklar başlamış gibi görünüyor?

Partiler, parti yönetimi milletvekillerinin dışında örgütleri ve tabanının bütününden oluşur. Bu ayrılık aslında partinin tabanını, örgütlerini ve hatta milletvekillerinin büyük bir kısmını kapsayan bir biçimde sunulmamalı. Böyle bir durum yok. Hatta bu olaydan sonra partimizin tabanı, partinin ilkelerinde, Atatürk’e olan bağlılığında birleşmiş ve bütünleşmiştir. Farklı franksiyonların ortaya çıkmasından söz etmemiz mümkün değil. Ama birileri bu partinin milletvekili olmalarına rağmen, partinin temel değerlerine aykırı görüşlerini ifade etmiştir. Tepkimiz bu görüşlerin CHP’li bir milletvekili tarafından ifade edilmesine oldu. Çünkü bu görüşler Atatürk’ü soykırımcı ilan etmeye kadar uzanan çok ağır iddia ve ithamları içeren görüşlerdir.

-Başbakan’ın özür dilemesi Aygün tarafından çok olumlu bulundu...

Başbakan CHP’yi köşeye sıkıştırmaya yönelik, elindeki üç beş belgeye dayalı aslında tarih bilincinden uzak bir takım açıklamalarda bulundu. Sayın Kılıçdaroğlu bunların gerçeği yansıtmadığını söyledi. Ancak Sayın Aygün’ün, bu konunun gündemde tutulması, Dersim olaylarına ilişkin CHP’ye yönelik bir polemik başlatılmasına -bir ölçüde yandaş gibi görünen- neden olan açıklamaları ayrıca çok dikkate değerdir. Çok irdelenmesi gereken yaklaşımlardır. Çünkü Sayın Aygün belli görüşleri olan, bunlar için mücadele vermiş, bu konuda kitaplar yazmış şimdi bu ‘sözlü tarih’ denilen aslında çok da sağa sola esnetilebilen süreçte birtakım bilgi, bulgular elde ettiğini söyleyen, yaşamını bu mücadeleye adamış bir insan.

-Aygün’ün savunduklarını partinizin de biliyor olması gerekmez miydi? 

Benim zaten buna bir itirazım olamaz. Kendi içinde bu konuda mücadale veren bir insana ben, doğru veya yanlış olsun düşünce özgürlüğü çerçevesinde saygı duyabilirim. Ama problem, bu kişinin CHP bünyesi içinde yer alması, CHP’nin kutsal bildiği değer ve kavramlara yönelik açıklamalarda bulunmasıdır. Sorunun temeli budur. Yoksa dışarda, bir STK’da panelde, bir kanalda bunlar tartışılır. Ama Sayın Aygün bir gazeteye demeç veriyor. Bu demeçteki görüşlerinin parti grubunda tartışılıp onay almış olmadığı da ortada. O röportaj CHP’nin örgütlerine, kutsal bildiğimiz, korumakta titizlendiğimiz değer yargılarına saldırı içeriyor. Esas mesele buradan kaynaklanıyor. Sorun yaratan taraf CHP’de açıklama yapan 12 milletvekili değildir. Sorunu yaratan, hiçbir izne tabi olmayan röportajı hem de 10 Kasım’da veren kişidir.

-Hüseyin Aygün başka bir partide mi siyaset yapmalı sizce?

Neden CHP’yi tercih ettiğini kendisine sormak gerekir. CHP’li olmadığını, sayın Kılıçdaroğlu’nun davetiyle geldiğini söylüyor. Bu sorunun iki muhatabı var. Biri CHP’de siyaset yapmayı tercih eden sayın Aygün, diğeri onun görüşlerini bildiği halde CHP milletvekili yapmayı isteyen ve ısrarla milletvekilliğine getiren Sayın Kılıçdaroğlu’dur.

-Söylediklerinizden şunu anlıyorum; Aygün kendi içinde sonuçta tutarlıdır, tutarsız davranan genel merkezdir?

Aygün’e bir şey diyemiyorum. Böyle geldi, buna inandı, bunu söyledi. Siyasete giriş amaçlarından en önemlilerinden bir tanesini bu mücadele teşkil ediyor. Ama işte buradaki çelişkiyi anlayamıyorum. Bir taraftan böyle bir kanadı var, sınırlı sayıda da olsa. Bir tarafta da bundan hoşnut olmayan, tepki veren çok geniş bir kitle var.

-12 milletvekilinin dışında da rahatsız olanlar var mı?

Tabii ki. Çoğunluğu bu görüşlere destek vermiyor. Bunları yanlış bulan ama parti içinde bir çatışma yaratılıyor anlayışını da rahatsızlıkla karşılayan ve o nedenle susan bir kesim var. Altını çizerek belirtmek istiyorum, biz bu açıklamayı 12 kişi yaptık diye bu partide sadece 12 Atatürkçü var gibi bir algı kesinlikle doğru değildir, büyük haksızlıktır. Onlar az önce söylediğim nedenlerden dolayı sessizler. Biz ise susarsak bu partinin başka bir yere çekildiği izlenimi yaratılacağı ve tabanımızın bizden kopacağı endişesiyle, doğru mesajı verme kaygısı taşıyan kişiler olarak konuştuk. Fikir ayrılığımız sadece bu kadardır.

-12 milletvekili için “CHP’nin içindeki asıl mayınlar onlardır’ yorumları yapıldı...

Biz CHP’nin çizgisine, idelojisine, Atatürk’e sahip çıkma refleksi içinde davrandık. Bunu yapmadan da Genel Merkez’in duruma el koyması için çok bekledik. Hiçbir ses çıkmayınca açıklamayı bu partinin vicdanı olarak seslendirmeyi gerekli gördük. Tabandan çok tepki geliyordu. Gelmese de yapardık. Ama genel merkezin aldığı tavır, daha ziyade Sayın Aygün’ün görüşlerini düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirmek, bizim ise disiplin dışı bir davranışla izinsiz açıklama yaptığımızdan dolayı ağır bir şekilde eleştirilmemiz şeklinde gelişti. Hatta Genel Başkan bizi ‘Samimi CHP’li olmamakla’ itham etti. Bunu kabul etmem mümkün değil. Atatürk’ü karalamaya yönelik zaten sürdürülmekte olan bir kampanyaya CHP’den birilerinin destek vermesi beni çok incitmiştir. Genel Başkanın o sözleri beni daha da fazla incitmiştir. Kesinlikle kabul etmiyorum ve bundan dolayı içimde fırtınalar kopuyor.

-Açıklamanızdan grup başkanvekillerinin haberinin olduğu da söyleniyor?

Doğru. Yapacağımız açıklamadan grup başkanvekillerinin haberdardı. Çünkü açıklamayı bir gün önce yapacaktık, bir gün ertelenmesi ricasında bulunuldu. Yazılı bir izin dilekçemiz olmadı, çünkü ben de, diğer arkadaşlarımız da basın açıklaması yaparken haber veriyoruz ve sadece duyurusu yapılıyor. Bize ‘Açıklama yapmayın’ denildiğine en azından ben şahit olmadım ama açıklama yaptıktan sonra disiplin suçu olarak ifade edildi.

-Bunu nasıl izah ediyorsunuz peki?

İzah etmekte zorlanıyorum. Kendi içimde izahım şu: Bir tarafın yaptığı bir büyük yanlışlığa tepki verirken, mutlaka öbür tarafı da uyarma, böylece parti içinde bir denge oluşturma çabası. Hani iki çocuk kavga eder, biri suçludur ama aile arayı bulmak için ikisini de cezalandırır. Ama biz çocuk değiliz. Burası bir siyasi parti ve bu siyasi partinin çizgisine sahip çıkma kararlığı içinde bir açıklama yapılıyor. CHP eğer Atatürk’e “soykırımcı” diyen düşünceye saygı gösterecek bir parti haline dönüşüyorsa, çok ciddi sorunlar var demektir. Önünün alınması gerekir. Bir de bir tutarlılık önemlidir. Mantıki süreç içerisinde tutarlı bir çizginin izlenmesini çok önemsiyorum. Başbakan açıklamalar yaptı. Sayın Kılıçdaroğlu çok sert tepki verdi. Yerden göğe kadar haklıydı. Ama şunu beklerim; Aynı paralelde açıklamayı kendi milletvekilim yapıyorsa, aynı tepkiyi verebilmeliyim. Birine farklı, diğerine farklı tepki verebiliyorsam, o zaman inandırıcılıktan uzaklaşıyorum demektir. Hatta kendi milletvekilime daha da fazla tepki veririm. Çünkü o benden biridir ve beni de zor durumda bırakan biridir.

-Bir cezai yaptırım mı uygulanmalı?

Bunları şu cezai yaptırım uygulansın gibi bir anlayışla söylemiyorum. Böyle bir yetkim de yok zaten. Ama CHP dışından birileri kim olursa olsun konuştuğu zaman tepki veriliyor, CHP’de aynı sözleri söyleyen insanlar koruma altına alınıyorsa o zaman CHP’nin tutarlı bir çizgi izlediğini söylemekte zorlarız.

-Başbakan’ın söyledikleri de Aygün’ün iddialarından farklı değildi? 

Hatta daha hafifti.

‘Savunma vermeyeceğim’

-Sizin de aralarında olduğunuz 20 milletvekilinin partiyle yol ayrımına geldiği söyleniyor?

Hiçbir zaman yol ayrımı söz konusu olamaz. Yaşamım boyunca hep aynı çizgiyi izledim. Atatürk ilke devrimlerinden, cumhuriyetin kazanımlarından, ulus devletten, insan hakları ve demokrasiden yana bir çizgi izledim. Ayrıca Atatürk’ü savunma refleksim, CHP milletvekili olduğumdan kaynaklanmıyor. Ben Atatürk’ü yaşamımın rehberi aldığım için CHP milletvekili oldum. Düşüncelerimin disiplinle, baskıyla falan değişmesi, susturulmam mümkün değildir. Milletvekili olmadan da bu mücadeleyi sürdürmüş bir insanım. Eğer konuşmam yasaklanır, disiplin soruşturması gibi yöntemle karşıma çıkılırsa, bunu reddederim.

-Savunma vermeyeceksiniz ve istifa etmeyeceksiniz yani?

Vermem. Ben partinin temel var oluş ilkelerini savunuyorum. Nasıl bir savunma verebilirim ki! Savunma vermem. CHP’nin arşivlerine girerse zaten partim içinde iyi bir sonuç vermez. CHP içinde yanlış bir değerlendirmemin sürekli empoze edilmekte olduğunu görüyorum. Atatürk’e sahip çıkmakla, sosyal demokrasi birbirinin alternatifi gibi sunuluyor. Yani Atatürkçü olursan, sosyal demokrat olamazsın, Atatürkçü isen sosyal demokrat olamazsın. Böyle bir mantıksızlık olabilir mi? CHP artık sosyal demokrat çizgide hızla ilerleyen bir parti olmuş, dolasıyla Atatürkçülüğe bu kadar bağlı kalınmamalıymış gibi bir anlayış pompalanmaya çalışılıyor. Tümüyle reddediyorum. Çünkü Atatürk ilkelerinin özü sosyal demokrasidir, millet iradesidir. Dogmatik Atatürkçülük anlayışına karşı durduğum için ADD’nin genel başkan yardımıcısıyken bir kesim tarafından eleştirildim. Her ne hikmetse her taraftan dayak yiyen bir insanım. İstifayı asla düşünmüyorum.

Bence CHP de özür diledi

-Bu durumda sizden farklı düşünen milletvekillerinin başka partilere yönelmesi beklenebilir mi?

Bilmiyorum. Beklentilerine cevap bulamazlarsa siyasi partiye gidebilirler. Ancak Genel Merkezin ve öncelikle Sayın Kılıçdaroğlu’nun tutumu çok önemli. Belli konularda net ve kalıcı bir tavır sergilemesi çok önemli. İki kelimenin altını çiziyorum ama kalıcılığın altını daha fazla çiziyorum. Yani birbiriyle çelişmeyen, net bir tavrın tüm taban tarafından, iç huzuruyla anlaşılmasının çok önemli olduğunu özellikle şu aşamada düşünüyorum.

-Sayın Kılıçdaroğlu sizinle ve diğer arkadaşlarınızla görüştü mü?

Hayır. Sayın Aygün’ü davet etmiş sanıyorum. Bize fazla kızmıştı onun için davet etmedi zannederim. Kendisinin tercihidir. Ben çok dürüst davrandığımı düşünüyorum. Çünkü CHP’nin bu yeni döneminde bana çok da yakın gelmeyen, eleştirebileceğim olaylar oldu. Hiçbirinde konuşmadım. Davet edildiğim televizyon programlarına katılmadım. CHP’de bir kırık çizgi olduğu izlenemi yaratmak istemedim. Ama bu olay olduğunda artık susmanın gerçekten partiye de zarar verecek boyuta geldiğine inandığım için konuşmaya karar verdiğimi kapalı grup toplantısında açıkladım.

-CHP Dersim’le yüzleşip, arşivlerin açılmasının ardından özür dileyebilir mi?

Bence yaptı bile. Şuna karşı değilim: Her ülkenin tarihinde çok acılar yaşanmıştır. Ama bu acıların yaşandığı ortamı iyi değerlendirmek lazım. 21. yüzyılda, bu yüzyılın insan hakları anlayışıyla 19 veya 20. yüzyılın başlarındaki insan hakları anlayışlarını yargılanamaz. Tüm dünyada uluslaşma sürecinin yaşandığı bir dönemde yaşanan büyük acılar olmuştur. Çünkü ulus devlet inşa ediyorsunuz. Aşiretlerin kol gezdiği, belli bölgelerin özerklik talebi içinde bulunduğu ve cumhuriyetin hukukunu tanımadığı bir süreçte bir ulus, devlet ve millet yaratıyorsunuz. Bunun tabii ki acıları var. Keşke olmasaydı, keşke yaşanmasaydı, keşke bu konuda daha itinalı olunsaydı. Bunlara hiçbirimizin bir itirazı olamaz.

-Büyük acıların çekildiği konusunda sizin de fikriniz farklı değil aslında?

Biz canavar mıyız? Biz de insanız. Bizim gönlümüz yanmaz mı? Ben özellikle çok etkilenirim böyle bir olayla karşılaştığımda. Orada yaşanan acılara üzülmemem mümkün mü? Bir kişinin bile ölümü insanın içini yakıyor, parçalıyor. Ama bunun üzerinden başlatılan ve amacı başka olan bir hesaplaşma içine girdi Türkiye. Mesele Dersim’de ne oldu, kaç kişi öldü özür dilensin meselesi değildir. Niyet açıkca cumhuriyet ve Atatürk’le hesaplaşmadır. Bunun altyapısı yapılıyor. CHP bu tehlikeli tuzağa sürüklenmemeli.

-Soykırım mı, isyan mı tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Acılarla ilgili bir şey söylemem sözkonusu olamaz. Sızısını içimizde hissetmeliyiz ve bir daha da olmamalı. Ama orada iddia sahibinin dediği gibi bir inanç grubuna veya etnik kimliğe yönelik soykırım yoktur. Bakın bunun arkasından tazminat talepleri gelir, Ermeni iddialarına zemin yaratır. Türkiye nereye sürüklenmeye çalışıldığını CHP’nin görüp, durumu bu perspektif içinden değerlendirmesi lazım. CHP ve Atatürk’le hesaplaşmak isteyen insanların değirmenine bilmeden su taşımaması lazım.