Cemaat-hükümet geriliminde fırtına öncesi sessizliğin yaşandığının konuşulduğu günlerde Akit Yazarı Abdurrahman Dilipak ilginç bir makale kaleme aldı.

Cemaatin ekonomik gücündeki çarpıklıkları “bu iş uzun süre böyle gidemez” diye eleştiren Dilipak, cemaat hükümet ekseninde yaşananları “bütün bu olup bitenler, paralel devlet tartışmaları, cemaat-siyaset ilişkileri, bana fırtına öncesi esintiler hatırlatıyor” ifadeleriyle değerlendirdi.

Dilipak cemaate ekonomik operasyon imasında bulunduğu satırlar şöyle:

“Cemaat çok kötü ve dağınık gidiyor.. Bu iş uzun süre böyle gidemez. Nasıl toparlayacaklar onu da bilmiyorum.. Cemaatin zannedilen şahıs firmaları var, şahıs firmaları zannedilen cemaat organizasyonları.. Bu işlerin nerede başlayıp nerede bittiği belli olmadığı gibi, kime inanacağınızı da bilemiyorsunuz bazen..

Belli fonlar hâlâ yurtdışında. Bir kısmı borsada. Eskiden İsviçre vardı, ardından off shorelara kaydı, şimdi borsada oynuyorlar.. Bir kısmı Dubai ve Körfez ülkelerinde.. Bir kısmı müteahhitlik firmaları üzerinde işletiliyor. Bir kısmı dışarı gidiyor, kredi olarak geri geliyor. Bir kısmı gayrimenkulde.. Kayıt dışı parası olan bürokratlar ve politkacılar da bu tezgahta.
Bunları, bu işlerle ilgili herkes biliyor aslında.

Cemaatin mal varlığı ile ilgili 2009'da Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan konuşmuş ve bu rakamı 50 milyar dolar olarak vermiş. 2000'lerin başında sermaye temerküzüne başlamışlar iddiaya göre, 2006'da 75 milyar dolara ulaşmışlar. 3 yılda da ikiye katlamışlar..

Bizimkiler az zamanda, böylesine zor şartlarda böylesine büyük işler başarmışlarsa(?!), ötekiler, bunca zamanda neler yapmışlardır, Allah bilir..

Şimdi eğer bu konuya şu retorikle yaklaşırsanız, o zaman biri çıkar size sorar, bu ne pehriz, bu ne lahana turşusu diye.. Bir çıkar, "Bu değirmenin suyu nereden geliyor" diye sorar. Biri çıkar bu işi ABD, Pensilvanya ile ilişkilendirir.. Bunların inandırıcı bir açıklamasının olması gerekir. Minare doğrudur belki ama, halk arasında minarenin eğri olduğu şayiasını bitirmek için ip bağlayıp çekmek de gerekebilir..

Fethullah Gülen'in ne kadar serveti var? Sıfır... Kaç evi var? Sıfır... Villası, yazlığı?.. Sıfır... Yatı, gemisi, sandalı yok mu? Yok...

Herşeyi cemaat dayanışması ile açıklamak güzel de, bu işin bir de şeffalık yanı var.. Gerçeklerin Türkçe Olimpiyatları'ndan ibaret olmadığını da görmek gerek. Bütün bunlar bir suçlama ya da bu iddiaların hepsine inandığım için yazmıyorum. Güzel işler de yapıldı bu arada. Cemaat deyince tek cemaat de bu değil. Başkaları da az ya da çok "emin adımlarla" aynı yolda ilerliyorlar..

Aydınlıkçıların iddiası şu: 65'i büyük kuruluş olmak üzere 700 şirket tarafından destekleniyor. Cemaatin sermayesi 150 milyar dolar. Yıllık 7 milyar dolar iş hacmine sahipler. Yönetici kadro çerçevesinde 4 bin 800 kişi takibe alındı.. 4 politikacı, 5 TSK mensubu, 173 emniyet ve 23 MİT mensubu, 2314 iş adamı... 5 TSK mensubu, 173 emniyet görevlisi, 171 eski ülkücü, 47 din adamı cemaatin kurmayları arasında. Aydınlığın iddiasına göre de bunlar MİT'in takibinde.. Bu iddiaların internete düşmüş olduğu için artık üstünün de pek örtülmesi mümkün değil. Bu iddiaları nasıl doğrulayacaksınız ki! Öte yandan fasıklar bir haber getirdiklerinde hemen inananmamak gerek.

Cemaat bu iddiaları yalanladı ve yargıya taşıdı.. Bu iddiaların doğruluğu yanlışlığı bir kenara, bu iddialar olmasaydı bile, toplumun hafızasında cevabını arayan bir sürü soru vardı ve birilerinin bu sorulara cevap vermesi gerekiyordu.. Bu işler "Bana güven, gerisini merak etme sen" diye geçiştirilecek sorular değil.. Söylenti, eğer tatmin edici açıklamalar ve şeffaflıkla kontrol altında tutulmazsa, gerçeklerden daha fazla tahripkar olabilir..

Bütün bu olup bitenler, paralel devlet tartışmaları, cemaat-siyaset ilişkileri, bana fırtına öncesi esintileri hatırlatıyor.. Dikkat edilmesi gerek.. Birileri bizimkilerin birbirine düşmesini bekliyor. Bunlara fırsat vermemek gerek ve hepimizin kendimizi gözden geçirmesi de tabii.
Selam ve dua ile.”