Özgen yaptığı açıklamada, boyu kısa, çelimsiz olan çocukların genellikle arkadaşları arasında alay konusu olabildiğini belirterek, “Aileleri 'Benim çocuğum kısa ve çelimsiz' diye üzülür. İşte onlara altın bilezik. Çocuklar eğer cesur, yüreği atlara sevgi dolu ve biraz da yetenekli ise buradan mezun olduktan sonra çok güzel bir mesleğe sahip olup bambaşka bir dünyaya adım atabilir” dedi.

Türkiye'de tek olan apranti okuluna her yıl kasım ayı içinde öğrenci müracaatları aldıklarını belirten Özgen, aranılan özelliklere sahip olan öğrencilerin aralık ayı içerisinde sınava alındıklarını, daha sonra sınavı geçen öğrencilerin ocak ayı içerisinde eğitim ve öğretime başladığını söyledi.

Eğitim süresinin 2 yıl olduğunu, bu süre içerisinde binicilik dersleri ağırlıklı olmak üzere Türkçe, mtematik, sosyal bilgiler ve İngilizce gibi kültür dersleri ile at bilgisi, yarış nizamnamesi, teorik binicilik ve veterinerlik gibi meslek derslerinin verildiğini anlatan Özgen, “İki yılın sonunda başarılı olanlar ekim ayı sonunda mezun olur ve ocak başında lisanslarını alarak yarış atına binmeye hak kazanır. Okula girebilmek için 8 yıllık ilköğretim mezunu olmak gerekiyor. Boy en uzun 1,55 metre, kilonun da en fazla 45 olması gerekiyor. Ayrıca 14-16 yaş aralığında, 17 yaşından gün almamış olmak gerekiyor” diye konuştu.

Jokeyliğin spor branşları içerisinde en uzun yapılabilenlerden biri olduğunu, küçük yaşta başlayıp çok uzun yıllar devam ettirilebildiğini anlatan Özgen, şunları kaydetti:

“Tüm yaşamı boyunca yemesi, içmesi, düzeni gibi yaşam disiplini gerektiren özelliklere sahip olmalı. Biz okul süresince onların zamana riayet etme ve beslenmeleri konusunda düzenlemeyi yapıyoruz. Yeterli ve dengeli beslenmeleri için uzmanlarla görüşerek aylık listemizi yapıyoruz. Sonuçta çocuk tabii ki arada hamburger, lahmacun gibi kaçamakları elbette yapıyor. Biz onların fast-food alışkanlığı kazanmasını istemiyoruz. Bu aslında bizim değil, herkesin sorunu.”

JOKEYLİK İÇİN OKULDAN MEZUN OLMAK YETMİYOR
Biniciliğin, özellikle de jokeyliğin çok meşakkatli olduğunu, sabah çok erken saatlerde başlayıp uzun yıllar riskli çalışmalar barındıran ve iki canlının bir arada yaptığı tek spor olduğunu kaydeden Özgen, okuldan mezun olup da jokeylik yapanlara ilişkin de şunları söyledi:

“Mezun olmak, jokey olmak için yeterli olmuyor. Eğer çocuk beklediğini bulamaz ve yararlı olamaz ise camiayı terk ediyor. Ne yazık ki çok sayıda camiayı terk eden aprantiler var. Sonuçta rekabete dayalı bir şey bu. İyi olanlar devam ediyor ya da yaşam disiplininden uzaklaşanlar bu işi götüremiyor. Boyu kısa ve çelimsiz olan çocuklar genellikle arkadaşlarının arasında alay konusu olur. Aileleri 'Benim çocuğum kısa ve çelimsiz' diye üzülür. İşte onlara altın bilezik. O çocuklar eğer cesur, yüreği atlara sevgi dolu ve biraz da yetenekleri varsa buradan mezun olduktan sonra çok güzel bir mesleğe sahip olup bambaşka bir dünyaya adım atabilir.”
Okulun uygun bir kadro yapılanması ile en iyi apranti okulu olabileceğini belirten Özgen, “Eğer bir sonraki aşamaya geçebilirsek dünyaya apranti yetiştiririz” dedi.

“APRANTİLER ALDIKLARI GIDAYA DİKKAT ETMELİ”
Okulun binicilik öğretmenlerinden Serdar Yılmaz da aprantilere, ilk geldikleri günden itibaren iyi bir jokey olmaları için eğitim verdiklerini ifade ederek, “At ve ahır bakımları, bakımı, malzeme tanıtımı gibi dersler binicilikle ilgili olarak veriliyor. Aprantiler aldıkları gıdaya dikkat etmeli. Kilo almamaları gerekiyor. Vücut yapılarına dikkat etmeleri gerekiyor. Amacımız, dünyanın en iyi jokeylerini yetiştirmektir” diye konuştu.

İngilizce öğretmeni Sevgi Boz da ilk sınıfta temel İngilizceyi öğrettiklerini belirterek, “İkinci sınıfta ise kendi branşlarıyla ilgili atçılık, binicilik gibi spesifik terimleri öğrenmelerini sağlıyoruz. Onların profesyonel hayatlarında son derece işe yarayacak bir durum. Uluslararası yarışlara da katılıyorlar. Bu nedenle aprantilerimizin jokeylik hayatlarına geçişte İngilizce öğrenmeleri çok önemli” dedi.

Rehberlik öğretmeni Bercis Merdanoğlu da okulda her ay mutlaka ünlü jokeyler, antrenörler ve at sahiplerini konuk ettiklerini belirterek, şöyle konuştu:

“Konuklarımız, çocuklara onlardan neler bekledikleri konusunda bilgi veriyor. Tarihi müze ve sarayları geziyoruz. Sinemaya gidiyoruz. Çocuklar buraya geldiklerinde ergenlik çağında geliyor. Kendilerini değerli hissetmedikleri dönemde kendilerini daha iyi tanıtıyor ve daha değerli hissetmelerini sağlıyoruz. Öfke kontrolü, stres kontrolü, etkili iletişim gibi dersleri işliyoruz.”

Apranti Mehmet Göksu da fiziği uygun olan ve içerisinde at sevgisi bulunan tüm arkadaşlarını bu mesleğe yönelmeleri tavsiyesinde bulundu. (aa)