Günlerdir endişe ile tüm dünyaya yayılmasını izlediğimiz Corona virüsü nihayet ülkemize de ulaştı. Giderek küçülen ve sınırları belirsizleşen bir dünyada bundan kaçış olmayacağı belliydi. Ne kadar tedbir alsak da,her gün yüzlerce uçak inip kalkar, ülkeler arasında binlerce ton yiyecek ve eşya el değiştirirken başka türlüsünü beklemek fazla iyimserlik olurdu. Bu öyle bir felaket ki, dünyanın başına gelen diğer doğal felaketlere hiç benzemiyor. Koskoca ülkeleri,şehirleri ve tabii insanları bir anda yanlızlaştırıveriyor. Hayat duruyor. Kimse kimseye yardım edemiyor. Sel, deprem veya yangın felaketi gibi birşey olsa koşarsın,yardım ulaştırırsın. Ancak bu öyle bir şey ki, en ufak bir şüphede mümkünse kapan bir odaya, iyileş veya öl durumu söz konusu. İnsanlık farklı bir sınavdan geçiyor.

Sağlık insanları almamız gereken önlemleri sıralayıp duruyor bütün TV kanallarında. En etkili yöntem olarak ortaya koydukları ise el hijyeni. En az 20 saniye boyunca eller sabunla yıkanacak.Düşünebiliyor musunuz yakın gelecekte bir kuraklık durumunda dünyada yeterli temiz suya ulaşamayan kaç milyon insan ölebilir bu durumda ?Dünya ve ne yazıkki ülkemiz  kullanılabilir suyunu büyük bir hızla kaybederken bu çok da uzak  ve olanaksız bir ihtimal değil. Son 30 yılda Türkiye’de kuruyan sulak alanların büyüklüğü Marmara Denizi’nin iki katına ulaştı. Göllerimizin % 60’ı kurudu ve geriye kalan pek çoğunun da durumu içler acısı. Örneğin Türkiye’nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü’nde su derinliği 26 metreden 6 metreye düşmüş durumda. Bir zamanlar tahıl ambarı olan Konya’da kaçak olarak açılmış 70 bin kuyu var.Yeraltı suları hızla tükeniyor ve kirleniyor.Değerli tarım arazilerinde bu yüzden obruklar açılıyor. Halen dünyada kısıtlı olan temiz su kaynaklarına bir milyarın üzerinde kişinin erişimi yok. Sürekli artan dünya nüfusu ve tüketim çılgınlığı nedeniyle 2050 yılında bu durumun daha da vahim hale geleceği öngörülüyor. Özellikle İstanbul gibi yoğun nüfusu olan şehirlerde ise durum daha da erken kötüleşecek.

 Türkiye son 39 yılın en kurak sonbaharını geride bıraktı. 2019 sonbaharında 2018’e göre ortalama % 47 oranında daha az yağış aldık.İster kabul edelim, ister etmeyelim ; İKLİM DEĞİŞİYOR. Her yıl bir öncekinden daha sıcak geçiyor. Bazı yerlere çok kar yağması bu durumu değiştirmiyor. Dünyanın kliması denen Kuzey Kutbu sıcaklıkları rekorlar kırıyor. Şubat 2019’da ölçülen sıcaklık artı 18,3 derece oldu.Bu dengesizlikler Corona gibi canavar virüslerin ortaya çıkmasına ve hızla yayılmasına ortam hazırlıyor. Uzmanlar insanlığın Corona gibi başka virüslerle de yakın gelecekte savaşmak zorunda kalacağının altını çiziyor. Her geçen yıl su,orman ve tarım varlıkları giderek daha da önemli hale geliyor.Ülkemizde ve bütün dünyada rant ve gelişme uğruna yok edilen bu  kaynaklar yarın insanlığın devamı için sığınmak isteyeceğimiz en kıymetli değerler olacak. Birleşmiş Milletler Meteoroloji Ajansı 2020 ve sonrasında aşırı doğa olayları olacağı konusunda uyarı yapıyor. Ülke olarak doğal kaynaklarımızı bu kadar savurgan ve vurdum duymaz bir şekilde yok etmekten acilen vaz geçmek zorundayız. Artık hepimiz şunu bilmeli ve anlamalıyız ki su kaynaklarımız artmıyor.Aksine giderek yetersiz hale geliyor. Gelecek yıllarda su , “ beyaz petrol” olarak kabul edilecek ve taktir edersiniz ki yokluğu petrolden çok daha fazla felakete yol açacak. Su yoksa, hayat yok. Savaş var, hastalık var,açlık,kıtlık ve yok oluş var. Bizi yaşatacak olanlar altın madenleri,ömrü 40-50 sene olan koskoca beton yığını barajlar,tüm akarsularımızı esir alıp, çevresindeki doğal hayatı yok eden HES’ler , tarım alanlarımıza bıçak gibi saplanan binalar olmayacak. Doğru tarım ve su politikaları oluşturup uygulamak, bilimsel gelişmeleri teşvik etmek,insanları doğayı korumak konusunda eğitmek şart.

Corona bütün dünyaya çalınan bir uyarı çanı belkide. Birbirimizi ve dünyayı tüketmekten vaz geçmek, sınırlı kaynakları korumak, tekrar doğaya dönmek, iklim krizini önlemek için belkide son fırsat. Hepimiz görmeli ve harekete geçmeliyiz !

Sevgi ve doğayla kalın.