Osman Kibar(AP)(1909-1986) 27 Mayıs İhtilalı’nın ardından yapılan 1964 yerel seçimlerinde İzmir Belediye Başkanı seçilmişti.

Dokuz yıllık görev süresi içersinde İzmir’in bütün yollarını asfaltlattığı için İzmirliler ona ‘Asfalt Osman’ lakabı takmıştı.

Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu da asfaltta bu gidişle Osman Kibar’ı yakalayacak gibi görünüyor.

Ancak Efeler gibi nüfusu yoğun kentlerde asfaltlama tek başına halkın ulaşımda yaşam kalitesini yükseltmede yeterli değildir.

Bunun yanında halkın çoğunluğuna hizmet veren toplu taşıma araçları ve duraklar da müşteri memnuniyeti açısından önemlidir.

Bazı mahallelerin bulvar ve caddelerinden her ne kadar güzergâhları farklı da olsa iki, yerine göre üç toplu taşıma aracı geçerken bazılarında da tek araç bu hizmeti vermektedir.

Bunun anlamı tek aracın geçtiği mahallelerin yolcuları araç beklemeye daha fazla zaman harcayacak demektir ki, bilhassa bu durum sıcak yaz günlerinde vatandaş için eziyettir.

Eğer siz asfaltlamaya verdiğiniz ağırlığı asıl hizmette kaliteyi yükseltecek diğer konulara vermezseniz o yatırım tam amacına ulaşmaz.  

Demek istediğim, asfaltlama ile birlikte her durak soğuğa, sıcağa karşı yolcuları koruyacak kabine kavuşturulursa ikinci olarak da kabinlere o duraktan yolcu alacak toplu taşıma araçlarının geçiş saatlerini belirten listeler asılırsa hizmette entegrasyon sağlanmış olur.

Böylece hem yolcular hangi araçla nereye gideceğini öğrenir hem de hangi saatte durakta bulunması gerektiği bilgisini edinir, vaktini ayarlar.

Bunu yapmak velev ki, masraflı olsun kent yaşamında geldiğimiz noktada insana verilen değerin de bir gereğidir.

Ayrıca ulaşım konusunda taşıma kooperatifi açısından da hizmet kalitesini düşüren hatta zarar ettiren araçların çoğunun klimasının olmaması varsa bile çalışmamasıdır.

Bu saydığım, duraklara kabin yapımı, toplu taşıma araçlarının geçiş saatlerini belirten listelerin asılması BŞB’nin sorumluluğundadır ve kanımca halkın yaşam kalitesi açısından asfalt kaplamadan da öncelik gerektiren konulardır.

***

Belediyelerin merkezi hükümetçe günümüzde yeterli olmasa da önemli gelir kaynaklarına kavuşturulduğu bilinen bir gerçektir.

Ama buna rağmen Efeler gibi başta pazaryerleri, yeşil alanlar, sosyal tesisler ve diğer müze, bedesten gibi tarihi mekânlar ve sosyalleşme alanları açısından Ülke’yi tanıyan insanlara geri kalmış kaç il merkezi vardır, diye sorulsa eminim alınacak yanıt üçü geçmez.

Bırakalım diğer illerin merkezlerini Aydın’ın ilçelerinde bile Salı Pazarı, Çarşamba Pazarı benzeri mahalle aralarında kurulan pazarlar nadirdir.

Efeler’de ise ilçe belediyesinin bu yönde yeni bir adım attığı ya da arayış içinde olduğu kamuoyuna yansımadı.

Kaldı ki, 2017 yılbaşından itibaren bu tür mahalle aralarında kurulan pazaryerlerinin kapatılması, pazarların özelliklerini taşıyan mekânlarda kurulması bir yönetmelik gereğidir.

O bir yana, pandemi başlangıcında ilk kapatılan yönetmeliğine uygun olmasıyla sağlık açısından kontrolü kolay Efekent, Fatih ve Ata Mahalleleri Pazaryerleri olduğunu hatırlarsanız nasıl bir belediyecilik vizyonu ile yönetildiğimiz kendiliğinden anlaşılır.

Peki, nasıl oluyor da çoğunluğun ihtiyacını karşıladığı ve o nedenle halk için böylesine önemli bir konuyu bir başkan göz ardı edebiliyor?

Bu konuda birden fazla neden sayılabilir ama içlerinden en önemlisi siyasete gerek Ankara gerek Aydın boyutunda illüzyon modasının hakimiyetidir.

İllüzyon metodu siyasetçinin bir nedenden ötürü halkta rıza oluşturmasını kolaylaştırıyor.

Zati Sungur(1898-1984) adını elli yaşın altındakiler hatırlayamayabilir, o siyah beyazlı TV yıllarında sıkça göründüğü ekranlarda şapkasından tavşan çıkaran sihirbaz olmasıyla ünlüydü.

Daha sonraları ondan el alan Sermet Erkin de iskambil kâğıtlarıyla yaptığı sihirbazlıkla ekranlarda yer almıştı.

Zati Sungur ve Sermet Erkin gibi sihirbazların yaptıklarına literatürde “illüzyon” deniyor yani göz yanılması ya da göz boyama

Aslına kalırsa yapılan sihir değil el çabukluğudur, yani izleyicilerin dikkati başka taraflara çekilirken bu arada sihirbaz da numarasını yapar.

Yani ne sihirdir, ne keramet el çabukluğu marifet…

Bizde gündemdeki önemini yitiren sihirbazlık Youtube dışında ABD gibi ülkelerde TV ekranlarındaki programlarla varlığını sürdürüyor.

Demek istediğim göz boyacılığı dünyanın her tarafında vardır. Günümüzde de siyasetteki pek çok gelişme sihirbazlık gösterisini andırıyor.

Bir adım daha ileri giderek söylemek gerekirse göz boyama konusunda günümüz siyasetçileri sihirbazlara taş çıkartacak maharetlere sahiptir.

Sihirbazlıkta dikkatler bir yöne çekilirken öte yandan asıl meseleler gözlerden saklanır yerlerine siyasetçinin istediği konular konur.

Yani illüzyonda milli irade ustalık isteyen bir manipülasyonla yerini şahsi iradeye terk eder.

En bilindik göz boyama metodu da bol rakamlı, süslü sözler içeren resimli reklamlardır.

Hazır kıta sosyal medya trolleridir, ayrıştırılmış halk kitleleridir.

Vatandaşın gözünün içine baka baka yalan söyleme sanatıdır verdiği sözleri inkâr yeteneğidir.

Her yere serpiştirilen reklam tabelalarıyla mazisi eski bir eserin, bir yolun kendi devri iktidarında yapıldığı algısı yaratabilmektir.

Bilhassa Aydın’da her seçimden sonra aktörleri değişen kayıkçı kavgalarıdır.

Böylece kamuoyu gerçek gündemi sorgulamak yerine manipülasyonlarla, kavgalarla meşgul edilir, sessiz çoğunluğun sahte gündemlerle oyalanması sağlanır.

Sözün özü sihirbaz kaşla göz arasında tavşan çıkarabilmek için akılların önceden planladığı görüntülere takılı kalmasını ister ve bu işte başarılı da olur.

Oysa bilen için bu zafer aldatıcı bir zaferdir, ne kendine ne de memlekete bir faydası vardır.