Ülkemizi ondokuz yıldır idare eden Ak Parti ilk dönemlerinde birçok hizmete imza attı.

İlk beş yılında bölünmüş yollarla başlayan hamleler; okullar, adalet sarayları, kamu hizmet binaları ile ülke adeta şantiyeye dönmüştü.

Sağlık alanında binaların yanısıra sosyal güvenlik kurumları Bağkur-SSK birleştirilmiş, çalışan-emekli bütün kesimlerin sağlık hizmetleri alması ve ilaç erişimi kolaylaşmış, devlet kapısından insanca hizmet almaya başlanmıştı.

Ak Parti bu çalışmasının karşılığını 2007 seçimlerinde seçmenden %46.7 oy alarak gördü.

Öyle inanıyorum ki, Ak Parti ordu içinde yaptığı Ergenekon, Balyoz vb operasyonları seçim sonuçlarının verdiği cesaretle yapabildi.

Devlet içinde yuvalanan(!) vesayetçi aktörlerden kurtulmak için, elde ettiği imtiyaz ve operasyon gücüyle o zamanların "Hizmet hareketi" şimdilerin FETÖ'süyle yaptığı işbirliğiyle kamu bürokrasisinde "Mıntıka temizliğine" girişti.

Ak Parti ve Erdoğan, o dönemde elde ettiği başarılar üzerinden hakimiyetini sürdürmekte ve hala ekmeğini yemektedir.

Erdoğan'ın "Tek adam" olma hevesi, memlekete hizmet etmek için Ak Partide görev almayı vazife sayanlarla, Erdoğan'ın tercihleri çelişmeye başlayınca haliyle partide ayrılıklar baş gösterdi.

Erdoğan bir taraftan muhtemel rakiplerini(Numan Kurtulmuş,Süleyman Soylu vb.) iktidara ortak ederken, içeride yaşanan huzursuzluğu ise yönetemedi.

Ve Ak Partide "Güç savaşları" başladı.

Netice ortada.

Varlıkları ile Ak Parti'de sessiz devrimin yapıcı güçleri olanlar partiden, teker teker koptular.

Ayrılmayanlar ise, hevesleri kırılmış vaziyette iktidarın gücünü kırmamak için sessizliğe gömüldüler.

Taki, yola çıkış ilkelerinin terk edildiğini tespit edinceye kadar.

Siyasi birliğin sağlanması düşünülürken, Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle tam aksi bir şekilde parti içi güç savaşları alevlendi.

Erdoğan sonrası senaryolara göre, muhtemel adaylar arasında rol kapma savaşları gün yüzüne çıktı.

Buna birde 17-25 vakasından sonra parti içinde yapılan "Temizlik" hareketi eklenince partiye omuz vermiş bir çok aktör (Belediye başkanları vb.) bu süreçte "Lekelenerek" dışarıda tutulmaya çalışıldı. Haliyle bu süreçte de bir takım kırgınlıklar ve duygusal kopuşlar yaşandı.

Kendini merkeze koyan iktidar ve ona destek olanlar bütün başarısızlıklarını bu kesimlere veya dış düşmanlara yüklemeye çalışarak yaşanan olumsuzlukların sebebini hep parti dışında aradılar.

Haklılıklarını pekiştirmek için sadece iç düşman yetinmediler, "Dış düşmanlar" üretmek ve bunun içinde "Tek adam/Reis" etrafında birleşmeyi "Milli ve Yerli" olmanın tek şartı olarak dillendirdiler.

İktidarı destekleyenler;kimseye nasip olmayan yetkiye rağmen doymayan iştahla daha...daha diyen bir yönetim hakkı istiyor, sürekli muhalefeti suçluyorlardı.

Oysa iktidar olarak yapmak istediği herşeyi yapacak gücü vardı ve bu gücü kontrol eden bir denetleme kurumu da kalmamıştı.

Bütün ipler elinde olmasına rağmen;

ülkenin ekonomisi G20 dışına çıktı ama suç iktidarda değil...

Türk lirası tarihin en değersiz parası haline geldi suçlu başkası…

Uluslararası gelişmişlik sıralamasında yerlerde mi sürünüyoruz, suçlu istatistik kurumları..

Dolar 9.50 sınırına mı dayandı, ülkeye birileri operasyon çekiyor..

Mutfakta yangın mı var!

Suç marketlerde..

Hemen market zinciri açalım, hadlerini bildirelim!

Genç işsizlik mi çoğaldı...

İşsizlik yok ama, iş beğenmeyenler var!

Belirtmekte fayda var!

Ülke yangın yerine dönmüş durumda...

Dün destanlar yazan iktidar, karşılaştığı sorunları çözmede şimdi çaresiz...

İktidar aslında karşılaştığı sorunları, bırakın yönetmeyi tespit etmekte bile yetersiz.

Neden?

Çünkü devlette liyakatsızlar iş başında.

Bu günlerde;FETÖ dedikleri örgütün yaptıklarını taklit eden, aynı yöntemle devlette kadrolaşan TÜGVA diye bir örgütün tavassutuyla işe yerleşenler ve makam-statü sahibi yapılıyor iddialarıyla yatıp kalkıyoruz.

Becerdikleri tek şey, bütün olumsuzluklara suçlu üretmek.

Millet hiç umurlarında değil.

Aslına bakarsanız milleti bir bütün olarak gördükleri hakkında da şüphelerim var.

Onlar ikbal peşinde koşarken;

Millet karakışı nasıl geçireceğini...

Yakıt maliyetini nasıl karşılayacağını kara kara düşünüyor.

Doğalgaz ve yakıta art arda gelen zamlar dur durak bilmiyor.

Ama bu fiyatlarla nasıl ısınılır, nasıl ekilir, biçilir ve üretilir…

Düşünen yok!

Unutmadan söyleyelim.

Kış soğuk demek.

Soğuk hastalık demek.

Son alınan kararla 52 çeşit ilacı emekli ve çalışanlar eczanelerden bedelini ödeyerek alacak.

Yani Sosyal Güvenlik Kurumu bu ilaçların bedelini ödemeyecek.

Bu ilaçlar arasında ağrı kesici, kas gevşetici, soğuk algınlıklarında kullanılan ilaçlar var.

Anlayacağınız;

Hükümet övünerek anlattığı sağlık sektöründe de geri sarmaya başladı.

Ondokuz yılın sonunda elimizde bölünmüş yollar, doktorsuz hastaneler ve "Tek adam rejimi" kaldı.

Emekli perişan..

Asgari ücretli perişan..

Tarım sektörü şaşkın durumda...

Küçük esnaf çaresiz..

Gençlerimiz umutsuz.

Toplum korkutulmuş..

Sindirilmiş...

Umut aşılamanın yolu;enerji kaynağı, güven duygusu ve korkusuz tavır almaktır.

Bu sebeple;

Allah, elçisine korkma!

Milletine cesaret vermek isteyen liderler ve sanatçılar korkma! diyerek seslenir.

Çünkü, korku duvarları aşıldığında ülkede umutlar yeşerir ve gelecek yeniden inşa edilebilir.

Atalar ne güzel söylemiş;

"Kara gün kararıp kalmaz" diye.

Umutsuzluk yok!

Yılgınlık yok!

Türkiye yoluna devam edecek.

Millet sandıkta suçluyu ortaya çıkaracaktır.

Geri kalan kısmı ise, elbette bağımsız yargının işi.

Bu yıkım, yalan, talan, soygun ve vurgunun hesabını bir soran elbette çıkacaktır.