Oyuncu Jude Law, İngiliz The Observer'a verdiği röportajda, iki yıl boyunca kendisini takip ettiren, telefonlarını dinleten 'News Of The World' gazetesine olan öfkesini anlattı
Bu olay yüzünden hayatımdan soğudum

Sizin de dava açtığınız, telekulak skandalının kurbanlarından biri olduğunuz News Of The World gazetesi kapatıldı. Neler düşünüyorsunuz?
Bu olay benim hayatımı değiştirdi. Dava süreci sürdüğünden henüz konuşamıyorum. Ama söylemek istediğim o kadar çok şey var ki... Sadece şunu diyebilirim ki, bir noktada insanlığa olan inancım tükendi. Otuzlu yaşların başında son derece iyimser bir yapım vardı. İnsaniyete olan inancım tamdı. Ama olan olaylarla bunu yitirdim. Yavaş yavaş da olsa, son bir kaç yılda optimist hisler geri geldi.İtiraf etmeliyim ki, uzunca bir süre insanlığa karşı hislerim pek de hoş değildi.

İnsanlığın genelinden mi soğumuştunuz?
Evet, herkesin pislik olduğunu düşünüyordum. Yani ilgilendikleri konuların bu denli sığ ve gereksiz olması canımı sıkıyordu. Benim ilgimi çeken konularla, toplumda gerek olarak merak uyandıran konuların hiç çakışmamasını anlayamıyordum. Kendimi biraz dışlanmış, kara koyun gibi hissediyordum.

2003’de verdiğiniz demeçte, eski eşinizle olan boşanma sürecinde, dava dilekçesinin gazeteye satıldığını, iddia edip, “Yüksek mahkeme ve polis bile gizli bilgilerimizi satarken, bu ülkedeki adalet sistemine nasıl güveneceğim” cümleleriyle isyan etmiştiniz. Sözlerinizin şu anda arkasında mısınız?
Evet, kesinlikle iddialarım doğruydu. Hayatım mercek altındaydı, didikleniyordu ve birçok kişi de benimle aynı kaderi paylaşıyordu.

Adalet sisteminin çöküntüye uğradığını mı düşünüyorudunuz yani?
Evet, kesinlikle, hislerim bu yöndeydi. Medyanın bu denli saldırdığı insanlardan biriyseniz, kime güveneceğinizi bilmiyorsunuz. Kime danışacağınızı bilmiyorsunuz. Birçok kez, takip edildim, sapıklar tarafından taciz edildim. Özel hayatım diye bir şey kalmadı. Ama polise de gidemiyordum, çünkü şikayetlerimin anında basına sızdırılacağını biliyordum. Bir sapıktan kurtulmak için polise başvuruyorsunuz, ertesi gün dilekçeniz tabloid gazetelerin manşetinde yer alıyor. Ama bazı polis memurları bana son derece saygılı davranarak yardımcı da oldu, yani insaniyeti olanlar...

Polise güvenmek, demokratik sistemlerin en temel kurallarından biri değil midir?
Kesinlikle. Çok komik, değil mi? Adaletin temelinde böyle bir karmaşanın bulunması.... Ama hâlâ demokrasiye, İngiltere Parlamentosu’nun demokratik yapısına inancım var. Tam olarak çalışmasa da... Yine de sisteme inanıyorum, çünkü inanmak zorundayım. Uzun zamandır ilk defa Londra dışında bir yerde yaşamak istemediğimi düşündüm. Bir kaç yıl önce kendimi bu ülkede, hatta özellikle bu şehirde diken üstünde gibi hissediyordum. Tecavüze uğramış gibiydim. Hayatımdan nefret ediyordum. Ama başka bir yere de taşınamıyordum, çünkü çocuklarıma çok düşkünüm. Onlar buradaydı, burada yetişeceklerdi, anneleri de burada yaşıyordu. Ayrıca velayet anlaşmamız da gayet iyi işliyordu, görüşme haklarını eşit olarak bölüşmüştük, ben de onlara yakın oturuyorum. Onun için başka bir ülkeye taşınmam söz konusu değildi. Yine de gidip geliyordum. Neyse ki işler değişti, 2009’da New York’tan döndüğümde - çocuklarla üç ay orada yaşamıştım- Londra’ya tamamen yeniden aşık oldum.

Ülkenizden bile soğuduğunuzu söylüyorsunuz. ‘Londra’ sempatiniz nasıl yeniden gelişti?
Sisteme uyum sağladım, uzlaşma sürecine girdim. Rafferty (14), Iris (10) ve Rudy(8) ile daha fazla zaman geçirmek için burada olmam gerekiyorsa, ona göre davranmam gerekti. Ailemi skandallarla, davalardan koruyan bir sığınak oluşturdum kendime. Yanlış anlaşılmasın, kendi evimde mahkumum demiyorum. Zaten böyle cümlelerle de kendimi acındırmak istemem. Sadece çocuklarımla daha normal bir hayat sürüyoruz. Trenleri, otobüsleri kullanıyoruz mesela. Eğer kendinizi halktan soyutlar, bir fanus içine alırsanız, belanızı arıyorsunuz demektir. Ben bunu öğrendim. Kapalı devre yaşamıyorum, halkın içindeyim.

Magazin gazetelerinin haberlerinin kariyerinize etkisi nedir sizce?
Sanırım kamuoyunun gözü önünde, takip edilen insanlar ‘şımarık’ olarak görülüyor. Özel hayatımın paramparça edilmesinden şikayet etmek, ‘şımarıklık’ değil. Sadece herşeyin göz önünde olmasını istemiyoruz. Şöyle bir iddiası var magazincilerin: “Sizin hakkınızda yazdığımız için gündemde kalıyor, böylelikle para kazanıyorsunuz.” Ne alakası var? Hayatımın didiklenmesinin kariyerime ne hayrı dokunabilir? Tanımadığınız insanlar hakkınızda atıp tutsaydı, neler çektiğimi anlardınız. Sizin hakkınızda bir haber yapılmıyor, haberin kaynağı oluyorsunuz. Çok kötü bir his.

Peki bu davanın anayasal düzende bir devrim yaratacağını düşünüyor musunuz?
Kimbilir, belki de bir devrimin tam ortasındayızdır. Bilemezsiniz ki yaşarken... Bir süre geçip, davada gelişmeler olduğunda hep birlikte göreceğiz.