Defalarca milli takım forması giymiş başarılı bir basketbolcu. Dünya çapında tanınıyor, yaptığı işle gurur duyuyor, iyi para kazanıyor.

Ama onunla sohbet edenler, iki cümleden sonra sözü uzun boyuna getirip soruyor: Bu boyla koca bulabilecek misin? Türkiye’ye Avrupa ikinciliğini getiren A Milli Kadın Basketbol Takımı kaptanı Nevriye Yılmaz, Vogue dergisi için 1.95’lik boyuyla yüzleşti.

Uzun boyumdan dolayı ilk ve son kez mutsuz olduğumda 4 yaşındaydım. Henüz Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç etmemiştik. Anaokuluna giderken, sınıf arkadaşlarım gibi bale yapmak istedim. Bale işin bahanesiydi aslında. Küçük bir kız çocuğu olarak, pembe tütülere, balerin topuzuna, pisi pisilere özenmiştim. Ama bale grubuna giremedim. Sebep yaşıtlarımdan bir kafa daha uzun olan boyum, yine onlardan daha iri olan cüssemdi. “Sen bale yapamazsın, sporcu olursun” demişlerdi. O kadar üzülmüştüm ki, annemle babam tülden etek diktirip beni neşelendirmeye, asılan yüzümü tekrar güldürmeye çalışmıştı. Çocuktum, çabuk atlattım. Zaten bir süre sonra bale hevesimin yerini gerçek bir tutku aldı: Basketbol.

1980 yılında Bulgaristan’ın Plovdiv şehrinde 55 cm olarak doğdum. Bir kız çocuğu için hayli uzun sayılırdım. Yine de boyum kimseyi şaşırtmadı. Ne de olsa annem 1.70 cm, babam ise 2 metreydi. İlkokul üçte, basketbol takımına seçildim, üç ay antrenmanlara gidip geldim. Derken hiç beklenmedik bir şey oldu. Bulgaristan’da Türkler’e yapılan baskıdan bunalan ailem, Türkiye’ye göç etmeye karar verdi. Apar topar, önce Bursa’ya sonra da İstanbul’a yerleştik, yeni bir hayata başladık.

BEN 2 METREYİ GÖZE ALMIŞTIM

Bütün bu kargaşada benim basketbol aşkım güme gidebilirdi. O kadar çok seviyordum ki, izin vermedim. Annemim babamın başının etini yiye yiye, 12 yaşımda İstanbul Üniversitesi’nin takımında oynamaya başladım. Gerisi 19 yıldır süren bir aşk hikâyesi. Galatasaray’da, İtalya’da, ABD’de ve son altı yıldır Fenerbahçe’de devam eden milli takım kaptanlığı ve Avrupa ikinciliği ile taçlanan basketbol kariyeri...

Bütün bunları, basketbolu ve hayatımı ne kadar sevdiğimi anlayın diye anlatıyorum. Seçtiğim yoldan da, bulunduğum yerden de çok memnunum. Başarımda, 1.95’lik boyumun da büyük etkisi var. Buraya küçük bir not düşeyim, boyum birkaç sene öncesine kadar 1.95’ti. Geçirdiğim bel ameliyatlarından sonra birkaç santim kısaldı. Şimdi, 1.92’yim. Büyürken, babamla boy ölçüşüp dururdum, bir gün onu geçecek miyim diye merak ederdim. Basketbol için 2 metreyi bile göze almıştım. Göze almıştım diyorum, çünkü boyum basket sahasında çok işe yarıyor ama evdeki perdeleri merdivensiz takmayı saymazsak hayatımı çok da kolaylaştırmıyor.

ÇOK UZUN BOYLU ERKEK SEVMİYORUM

Herkesin en çok merak ettiği sorudan başlayayım: Bu boyla nasıl koca bulacağım? Bunu soranlar genellikle, belli bir yaşa gelince evlenmek gerektiğini düşünen, bir kadının en önemli hedefinin iyi bir evlilik olduğuna inanan insanlar. Ben ise böyle düşünmüyorum. Kısmetimde varsa, benim hayatıma güzellikler katacaksa evlenirim, diyorum. Bu durumda “koca aramama” gerek yok. Olacaksa kendiliğinden olacak. Size ilginç bir şey daha söyleyeyim. Ben çok uzun boylu erkek sevmiyorum! 2 metre filan olmasın yani. 1.85 mesela, iyidir. Geçmişte, benden daha kısa bir erkek arkadaşım olmuştu.

Yine de 1.70 boyunda bir kadına göre daha az seçeneğim olduğunu biliyorum. Yalnızca erkek arkadaş konusunda değil, giyim kuşamda da bu böyle. En zoru da 45 numara ayaklarıma ayakkabı bulmak. Biliyor musunuz, ben bir mağazaya girip ayakkabı aldığımı hatırlamıyorum. Ayakkabılarımı İtalya’da yalnızca büyük numara çalışan bir ayakkabı üreticisinden alıyorum. Kadınlarda 46 erkeklerde 55 numaraya kadar üretim yapıyorlar. Avrupa’daki birçok sporcu da benim gibi pierocalzature.it adresinden de satış yapan Piero Calzature’yi kullanıyor. Burayı İtalya’da oynamaya başladığım 2002 yılında keşfettim. Şimdi takım arkadaşlarım da aynı yerden ayakkabı alıyor.

TOPUKLU AYAKKABI BİLE GİYİYORUM

Babetleri, topuksuz ama taşlı şık sandaletleri seviyorum. Hafif topuklu önü açık ayakkabılar bile alıyorum. Ayaklarım özellikle yaz aylarında bakımlı ve pedikürlü oluyor. Pedikür yaptırdığım kişi, ayağımı ilk kez görüyorsa, o güne kadar gördüğü bu en büyük kadın ayağı karşısında şaşırıyor. Sonra da, “Ayağınız büyük ama çok biçimli. Biz ne ayakları görüyoruz yamuk yumuk” gibi sözlerle beni “teselli” ediyor. Ben de bu sözlerdeki iyi niyete samimiyetle inanıyor, teşekkür ediyorum. Kıyafet alışverişi için girdiğim mağazalarda da boyumla ilgili “iltifat” alıyorum. Uzunluğum karşısında önce afallayan satıcılar, belki de fazla açık vermemek için, uzun boyun faydalarını sayıyorlar: Ne güzel uzunsunuz, her giydiğiniz yakışıyor... Topuklu ayakkabıya ihtiyacınız yok... Keşke ben de uzun olsam vs. vs. Tabii ki bunların beni teselli etmek için söylendiğini hissediyorum. Uzun boy güzel olabilir ama 1.95’lik bir kadın olmak, basketbolcu değilseniz, çok da özenilecek bir durum değil.

RESMİ YERLER İÇİN İKİ TAKIMIM VAR

Kışları genelde eşofmanla, spor ayakkabı, çizme ve botlarla geçiyor. Zaten maçlarda, kamplarda, turnelerde takımın giysilerini giymemiz gerekiyor. Bütün kış üzerimizde neredeyse aynı kıyafetler oluyor. Yazın giyim kuşamım biraz daha renkleniyor. Omuzlarımı beğendiğim için straples, bacaklarım düzgün olduğu için şort giyiyorum. Hafif makyaj yapıp bazen takı da takıyorum. Takım arkadaşlarımızla eğlenmeye çıktığımızda, bir jean, taşlı bir body giyiyoruz, hafif makyaj yapıyoruz ve kendimizi kraliyet balosunda gibi şık hissediyoruz. Anlayacağınız, ortalama bir kadının en günlük halini, bizim en şık halimiz sayıyoruz. Yazları, herkesin alışveriş yaptığı mağazalarda kendime uygun kıyafet bulabiliyorum. 42 beden giydiğim için şort, etek, tişört, tayt alırken zorlanmıyorum. Ama pantolonların paçaları, ceketlerin boyları hep kısa geliyor. Döpiyes ya da ceket pantolon giymemiz gereken resmi yerler için iki takımım var. Takım arkadaşım Yasemin Horasan’ın annesi Mine teyze dikti. Sağ olsun, başka arkadaşlarımıza da dikiyor. Kilo almazsam bu ikisi bana ömür boyu yeter diye tahmin ediyorum.

AVRUPA’DA DAHA RAHATIM

Avrupa’da tatil yaparken kendimi daha rahat hissediyorum. İnsanlar boyumu süzmüyor. Sanırım, hem spora ve sporculara daha alışkın oldukları için hem de kendi boy ortalamaları da daha uzun olduğu için. İstanbul’da da nispeten rahatım. Bağdat Caddesi’nde ya da sahilde yürürken üzerimde dolaşan bakışları pek hissetmiyorum. Ama Anadolu’da, herkesin bana baktığını biliyorum. Tanışıp biraz samimi olunca da o malum soru geliyor: Nasıl koca bulacaksın? Evlenecek miyim? Çocuğum olacak mı? Bunların hesabını yapmıyorum. Ama bazen şöyle şeyler düşünüyorum: Bir çocuğum olursa, okula onu almaya gittiğimde muhtemelen boyum, başta arkadaşlarının olmak üzere herkesin dikkatini çeker. Ama sonra çocuğum annesinin başarılı bir eski basketbolcu olduğunu söyler ve başta onlara tuhaf gelen bir durum bir anda hayranlığa dönüşür. Çocuklara anılarımı anlatırım, basketbol koçluğu yaparım, spor sevgisi aşılarım.

YA SPORCU OLMASAYDIM?

Sporcu olmasaydım, şimdi gururla taşıdığım boyum sırtımda bir kambura dönüşür müydü? Muhtemelen evet. 2 metreye yaklaşan boyum, hayatımı zorlaştırdığı, etekten elbiseye seçimlerimi kısıtladığı halde benim belki de en büyük avantajım mı? Kesinlikle evet!