Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan Adil Serdar Saçan, Gürbüz Çapan, Tuncay Özkan, Tanju Güvendiren, Emcet Olcaytu, Hüseyin Nazlıkul yasadışı Ergenekon terör örgütü üyesi olmak ve örgüt adına faaliyette bulunmak suçlarından tutuklandı.

Şüphelilerin mahkeme sorgularında kimlik tespiti sırasında verdikleri bilgiler dikkat çekti. Adil Serdar Saçan mesleğini avukat olarak beyan ederken aylık gelirinin bin 500 YTL olduğunu söyledi. Gürbüz Çapan ise mesleğini doktor, aylık gelirinin de 21 bin YTL olduğunu ifade etti. Tanju Güvendiren ise, emekli askeri hakim, aylık gelirinin de 40 bin YTL olduğunu kaydetti. Hüseyin Nazlıkul ise mesleğini "Yurtdışında ve Türkiye'de Tamamlayıcı Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı ve aynı zamanda öğretim görevlisi, gazeteci, ayrıca Kürtçe, Almanca ve Türkçe'de yeminli tercüman" olarak söylerken aylık gelirini 18-25 bin YTL olarak belirtti. Tuncay Özkan da, gazetecilik yaptığını ve aylık gelirinin 4 bin YTL olduğunu söyledi.

GÜRBÜZ ÇAPAN: ERGENEKON'UN MAĞDURUYUM

İsnat edilen suçlamaları kabul etmediğini söyleyen Gürbüz Çapan, böyle bir örgütün üyesi olmadığını, böyle bir örgüt varsa bu örgütün mağduru olduğunu ifade etti. 2001 yılında düzmece iddialarla yargılandığını belirten Çapan, "Halen yargılanmam devam etmektedir. 11 ay 20 gün tutuklu kaldım. Benim o dönemde Ermenistan üzerinden nükleer kaçakçılık yaptığım belediyede usulsüzlük yaptığım, büyük bir Ermeni asıllı olduğum iddialarında bulunuldu. Ben o tarihte nükleer madde kaçakçılığı iddiasının nereden çıktığını bilmiyordum. İşçi Partisi'nin bilgisayarlarından çıkmış öyle bir şey varsa ben mağduru olmuşumdur" dedi. Çapan örgütün içine dahil edilmesi iddialarını ise şöyle yanıtladı:

"Böyle bir örgütün içerisine katılmamın sebebi Cumhuriyet gazetesinin ekonomik sıkıntıya girdiği zaman kardeşim ile beraber gazetenin kurduğu bir finans şirketine ortak olduk. İddia edilen örgütün bu gazete çevresinde yapılandığı belirtildiğinden benim de bu örgüt içerisinde olduğum iddia edilmektedir. Ben kabul etmiyorum."

Çapan şöyle devam etti: Ben polis tarafından evime gelindiğini öğrendiğimde başka bir yerdeydim. Kaçmadım. Kaçacak değilim. Her türlü antidemokratik uygulamanın karşısındayım."

SERDAR SAÇAN: TANIK OLABİLECEKKEN ŞÜPHELİ OLDUM

Suçlamaları kabul etmeyen Adil Serdar Saçan da, "Ben hukukçu olarak meslek icra etmiyorum. Polis müdürüyüm. Organize suçlar ve terör suçlarında çalıştım. İstanbul'da organize suçlar şubesini kuran ve 5 yıl müdürlüğünü yapan benim. Örgüt yapılanmasını en iyi bilen kişiyim. Ayrıca kamu hukuku ile ilgili doktoram var. Örgütlü suçlarla ilgili kitaplar yazdım" diye konuştu.

İçinde bulunduğu iddia edilen örgüt ile ilgili ilk çalışmayı 2001 yılında DGM'den aldığı izinle başlattığını söyleyen Saçan, "Soruşturmayı daha sonra istihbarat şubeye bıraktım. Bugün soruşturmaya ve davaya esas olan tüm bilgi ve belgeler benim zamanımda toplanmıştır. Çekirdek yapıyı o dönemde çözdüm ve benim Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan'dan elde ettiğim bilgi ve belgelere dayanmaktadır" dedi.

Ancak o dönemde DGM savcısının soruşturma izni vermediğini kaydeden Saçan, şunları söyledi:

"Ancak ben bu bilgi ve belgeleri muhafaza ettim. Yine mensubu olduğum iddia edilen örgütün üyeleri olduğu belirtilen Sedat Peker, Drej Ali, Yakup Kürşat Yılmaz, Veli Küçük, Yaşar Öz ve Hayrettin Ertekin hakkında soruşturmalar yaptım. Bu dahi soruşturma ile çelişmektedir. Ben söz konusu soruşturma başladıktan sonra Veli Küçük'te ele geçen aleyhime toplanmış istihbarat bilgileri ile ilgili olarak soruşturma savcısına dilekçe verdim. Davaya müdahil olmak istiyorum dedim. Bana bugüne kadar cevap vermediler. Fatih Adliyesi'ne dilekçe verdim. Soruşturma devam etmektedir. Ben Veli Küçük ve Sedat Peker yapılanmasında soruşturmayı başlatan emniyet müdürü olarak önemli tanık olabilecekken şüpheli haline getirildim ve bunu takdirinize arz ediyorum."

"ALEYHİMDE TEK BİR DELİL YOK"

Emekli askeri hakim Tanju Güvendiren de dosyada aleyhine tek bir delil olmadığını savunarak, "Sadece telefon dinleme kayıtlarından söz edilmektedir. Hiçbir demokraside böyle bir delil yöntemi yoktur. İddialar delilden yoksun ve dayanaksızdır. Uzun yıllar sıkı yönetim mahkemelerinde ve DGM'lerde hakimlik yaptım. Son olarak siyasete atılmak suretiyle askeri Yargıtay üyeliğinden emekli oldum. Ticaretle uğraşamaya başladım ve başarılı oldum. Yüksek bir kazanç sağladım" dedi.

Meslek yaşantısının terör örgütleri ile mücadelede geçtiğini ifade eden Güvendiren şöyle devam etti:

"PKK ve Hizbullah örgütlerinin hedefi oldum. Örgütlerin nasıl çalıştığını bilirim. Bu türlü meslek geçmişim ve halen mevcut ticari durumum ortada iken örgütle bağlantım söz konusu değildir. Hiçbir delile dayanmayan iddialar karşısında kendimi savunmama aczi içindeyim. Adımın bir harfinin bu örgütle anılmasını zül addediyorum. Bu olay sebebiyle itibarım zarar görmüştür. İtibarımın iadesini ve serbest bırakılmamı istiyorum."

TUNCAY ÖZKAN: HUKUKSUZLUĞU DESTEKLEMEDİM"

Gazeteci Tuncay Özkan ise, mahkemedeki sorgusunda, "Ben gazeteciyim, hayatımın son 25 yılını şuanda vekilim tarafından gösterilen bir çok kitabında yayına hazırlayarak geçirdim. Kitaplar araştırmacı gazetecilik çalışmama dayalı olduğu için yüzlerce kişiyle görüşme yaptım. Hayatımın hiçbir döneminde terör örgütleriyle hiçbir ilişkim olmadı. Hukuksuzluğu hiçbir zaman desteklemedim. Şimdi böyle bir isnat altındayım" dedi.

Hiçbir zaman terörü kabul etmediğini kaydeden Özkan, "Kendim tehditlere maruz kaldım. 1996 yılında hakkımda koruma kararı alındı. Aleyhime delil olarak mahkemeye sunulan telefon görüşme tutanakları belli bir döneme ilişkindir. Benim tüm gazetecilik hayatım boyunca tüm görüşmelerim kaydedilseydi bunlardan yüzlerce binlerce ortaya çıkardı. Az önce anlattığım gibi yaptığım iş nedeniyle birçok kişi ile görüşüyordum. Ben özgürce düşüncelerini ifade eden birisiyim. Bunu demokratik bir hak olarak yasalara uygun şekilde dile getiriyorum. Bu şekilde baskı ve dinlemelerle benim gibi özgürce düşünen ve düşündüklerini dile getiren insanlar susturulursa o taktirde Türkiye çölleşir. Ben bu güne kadar çıktığım duruşmalarda sabıkasızım diye övündüm. Gazeteci ve yazarım dedim. Şuanda 50 saattir ayaktayım. Önüme tabela asılarak fotoğraflarım çekildi. Parmak izlerim alındı. Bir terör örgütü ile bu güne kadar teröre karşı bir kişi olmama rağmen terör örgütü ile özdeşleştirildim. Ben son 4,5 yıl içerisinde yüzlerce 908 konferans, 53 miting, sayısız televizyon programı düzenledim. 12 kitap yazdım. Hepsinde özgürlüğü ve demokrasiyi savundum. Sivil toplum örgütleri içerisinde yer almasaydım, yapılan haksızlıklar karşısında susmayı tercih etseydim, kimse ile telefonla görüşmeseydim, benim bir kızım var ona haksızlıklar karşısında sesini çıkartmayan bir kişimi olmayı öğretseydim. Netice olarak, benim demokratik düzen içerisinde mevcut uygulamaları eleştirmem ve bir siyasi partiye üye olamaya çalışmam suç olarak gösterilmektedir. Bunları kabul etmiyorum" diye konuştu.

Anayasal haklarını kullandığını ifade eden Özkan şöyle devam etti:

"1993 yılında yazdığım 'Bir Gizli Servisin Tarihi' isimli kitap nedeniyle tehditlere maruz kaldım. Hatta 1993 yılında Genelkurmay'ın ilgili birimine çağrıldım. Kitabı yayınlamama konusunda uyarıldım. Buna rağmen kitabı yazdım. O zaman darbeye ve tehditlere karşı koymuş bir kişi olarak bu gün darbe yaptırmaya teşebbüs ile suçlanmaktayım. Düzenlediğimiz Cumhuriyet mitinglerinde kimsenin burnu kanamamıştır. Yasal olarak yapılmıştır. Ben Çağlayan mitingindeki konuşmamda 'Ne şeriat ne darbe demokratik Türkiye' diye bağırmıştım. Ticaret yapma hakkım ve gelir elde etmem suç olarak sorulmuştur."

ÖZKAN'IN AVUKATI: "22 SAAT İFADE VERDİK"

Tuncay Özkan'ın avukatı Oğuz Gür, müvekkilinin herhangi bir suç örgüt içerisinde yer almadığını belirterek, "Emniyette 22 saate yakın ifade süresi içerisinde bize delil niteliğinde bir belge gösterilmedi. Savunmaya müdahalemiz engellendi. Müvekkilimin demokratik mücadelesi suç olarak gösterilmektedir. Şirketlerin vergi borçlarıyla ilgili belgeler suç unsuru olarak sunulmuştur. Oysa bu konuda 2. ve 5. vergi mahkemelerinde toplam 15 dava vardır. Cumhuriyet Halk Partisi ile yaptığı prodüksiyon anlaşması suç olarak gösterilmiştir. Oysa Anayasa Mahkemesi tarafından oy birliği ile CHP'nin bu anlaşmasına harcaması ibra edilmiştir. Müvekkilim suçsuzdur serbest bırakılmasını talep ediyorum" dedi.

"ÖRGÜTLE İLİŞKİM MÜMKÜN DEĞİL"

Şüphelilerden Emcet Olcaytu ise mahkemeye verdiği ifadesinde hakkındaki suçlamaları reddederek, "Emniyet ve Savcılık ifadelerim sırasında gördüğüm 3 klasör soruşturma dosyası mevcuttur. Bu klasörlerden birisi telefon görüşmelerinden ibarettir. Bunların hiç biri suç teşkil etmemektedir. Diğer klasörlerde ise dijital belgeler al verilerden aktarılan yazılar ile evimde el konulan evraklar mevcuttur. Hatta soruşturmayı yapan cumhuriyet savcısı ile ilgili bilgiler vardır. Bu belgeler Aydınlık Dergisi'nde ileride yayınlanması düşünülen belgelerdir. Ben aynı zamanda derginin yazarlığı yanında hukuk danışmanı olduğumdan yayınlanmadan hukuken değerlendirmek üzere bana tevdii edilmektedir. Bu nedenle evimde ele geçmişlerdir. Bu tür örgütle mensubiyet ilişkim mümkün değildir" diye konuştu.

"ÖRGÜTÜN OLUŞUMU İÇİNDE DEĞİLİM"

Mahkeme sorgusunun ardından serbest bırakılan Mesut Özcan da, "Ben kalp cerrahıyım. 20 yıla yakın mesleki yaşamımda 15 bine yakın açık kalp ameliyatı yaptım. Birçok buluşum ve uygulamam söz konusudur. Bunlar patentlidir. Mesleğimle uğraşırken bir sabah kapınıza geliyorlar, sizi terör örgütüne üyesiniz diyerek götürüyorlar. İddia edilen örgütün oluşumu içersinde değilim" dedi.

Vatan