En son 1998’in son çeyreğinde yaptığı ‘İlla’ albümüyle dinledik Leman Sam’ı. Sonra 13 yıllık suskunluk. ‘Nereye Kadar’ albümü raflarda yerini alınca, buluştuk. Turgut Uyar’dan uyarlanan Mavi Tango’nun ne kadar neşeli olduğundan bahsettik, bir de Metris Türküsü’nün hâlâ ne kadar güncel olduğundan. 13 yıldır o eylem senin bu eylem benim gezen, itiraz etmekten çekinmeyen Sam, “Ruhumda kedilik var galiba, her şeyi merak ediyorum” cümlesine; “politik olmak bir tercih meselesi, ben bu tercihten mutluyum” cümlesini ekliyor. Son olarak, bir sonraki albümün arası bu kadar açılmayacak…

13 yıllık uzun bir suskunluğun ardından geldi ‘Nereye Kadar’. Niye bu kadar ara verdiniz?
Üzgünüm aslında bunun için. Biraz sektörün şartları, biraz benim güvenememem. Sonra bir rahatsızlık geçirdim. Daha sonrasında da bir düşünme dönemine girdim. Bunlar olgunlaştıktan sonra kolay oldu. Esas zaman alan bunlardı. Yapım aşamasına karar verdikten sonra çok rahat geçti her şey. Ben albümü bir tek Kalan’la yapabilirdim. Şarkıları da ancak Vedat Sakman düzenleyebilirdi. Bir gün Vedat’la buluştuk, şarkıların metronomlarına baktık. Bir hafta kadar iki şarkı iki şarkı kaydettik. Hatta ilk defa dinlediğim zaman, “Kayda şarkı okumayı unutmuşum” dedim. Ondan sonra Vedat çaldırdı, ben de söyledim. Herkesin o kadar çok emeği var ki. O yüzden ortaya çıkan işe çok saygım var.

1980’den sonra muhalefetini şarkılarına yansıtan bir kuşak yetişti. Siz de bu kuşağın sanatçıları arasındaydınız. Akustik soundlar daha yaygındı. Giderek bu unutuldu…
Teknolojiyle ilgili biraz… Duygu yoğunluğu olan bir şey istemiyorlar ki. Söylediğiniz yıllar hayatımızda internetin, sanal hayatın olmadığı dönemlerdi. İnsanlar şarkılarla âşık oluyor, üzülüyor, seviniyordu. Şimdi artık belli bir zamandır sonra şöyle bir şey oldu: İnsanlar sanal kanallar aracılığıyla konuşup, görüşüyorlar. Şiir küçümsenmeye başlandı. “Hayat kısa” diye düşünmeye başlayınca insanlar daha bir robotlaştılar. Her şey mekanik olunca müziğe, sanata da yansıdı. Romantizm olmayınca aşk bize küstü. Aşk olmayınca da duygusal şeyler üretemez olduk. Bu ülkede sanat, sosyoloji, siyaset hepsi birbirine halkalarla bağlı.

İlla son albümünüz ve yıl 1999. O günden bugüne bile çok şey değişti.
O dönemde daha çok CD alınıyordu. Kaset çoğaltmak ve korsan, sektöre dijital kadar zarar vermemişti. İnsanlar arşiv yapıyorlardı. Bugün artık bilgisayardan indirip dinliyorlar. Ben hâlâ CD’den zevk alıyorum. Ben dokunarak seven bir insanım. Benim gibi insanlar hâlâ CD alıyor. Bu albümün plağı da çıkıyor.

Albümde şiirlere yapılmış besteler var… Hatta Erol Mutlu’nun Turgut Uyar’ın şiirinden bestelediği ‘Mavi Tango’ çıkış parçalarınız arasında…
Enver Karagöz, Turgut Uyar, Cezmi Ersöz… Ben şiir besteleyemiyorum. Şiiri bestelemek için usta bir besteci olmak gerekir, ben o kadar değilim. Erol’un, Vedat’ın besteleri o açıdan çok güzel. Bana göre şiirin kendi müziği var. Besteci bunu hissedebiliyorsa, güzel bir sonuç çıkıyor ortaya. Mesela ‘Mavi Tango’nun kendi içinde bir ahengi, görsel bir yanı var. Her satırında aklımda bir şey canlandı. 13 yıl albüm yapmadıktan sonra ilk klip Mavi Tango’ya çekilsin istedim. İnsanlar ‘Nereye Kadar’da beni bulabilir ama ‘Mavi Tango’nun neşesi, enerjisi yeniydi.

‘Nereye Kadar’da biraz Gönül, biraz ‘İlla’ var. Klasik Leman Sam şarkılarından olmaya aday…
O çok Leman Sam şarkısı. İnsan dinleyince “işte bu şarkıyı Leman Sam söylemiş” diyebilir. Bir de demlenecek, zamana kalacak bir şarkı.
Albümde Metris Türküsü de var. Tam yüzleşme konuşulurken şarkıya yeni bir yorum getiriyorsunuz…
Kendi yaptığım şarkılar oldukça siyasi aslında. Mesela Deniz Gezmiş için yaptığım bir şarkı var, “Biz yaşardık, onlar genç kaldı” diye biter. Fakat albüm yapıp yapmamakta hep sıkıntı duyarım. Metris’in albüme girmesi şöyle. Ben Hasan Saltık’a “Benim bütün albümlerimde türkü olur, bu albümde ne yapalım” dedim, o “Türkü olmasın” dedi. Sonra bir gün “Metris’i bilir misin, söylemek ister misin” dedi, “Elbette” dedim. Sessiz ama içinde iddiası olan bir şarkı oldu Metris.

Bu dönem için de hâlâ çok şey ifade eden bir şarkı Metris…
Bir tek Metris değil. Aslında onun içinde İlhan Erdost da var, Erdal Eren de var, Ulucanlar, Mamak, Diyarbakır da var. Bütün insanların zarar gördüğü, özgürlüğünü kaybettiği yerler var. Bunlarla yaşamak çok zor. Dile getirmek istiyorum, olur olmaz insanlar bunları ağzına aldığı için utanıyorum ama dile getirmesem başka türlü. Zaman zaman “Keşke cahil olsaymışım da mutlu olsaymışım” dediğim de oluyor. Dünyada olan bütün her şeyi merak ediyorum. Ruhumda kedilik var, meraktan öleceğim. Zor yaşıyorum aslında. O şarkıyı söylerken o kadar kötü oldum ki ürpertiyle söyledim.

Bu bir tercih başka türlü olamazdım
Siz Türkiye’nin zor dönemlerinde politik şarkılar söylüyordunuz. Albüm yapmadığınız dönemlerde de eylemlerden kaçınmadınız…
Benimle “Seni kelepçeyle götürecekler” diye dalga geçerlerdi zaten. Öfkeli kalabalık oluyoruz biliyor musunuz? Nedim Şener ve Ahmet Şık için yapılan eylemde üzüldüm mesela. “Bu kadar az mı olmalıydı” diye düşündüm. Öğrenciler arıyorlar bazen, eyleme davet ediyorlar. Atlayıp gidiyorum. Geçen bir eylemde saydım, 11 kişiydik. İnsan üzülüyor tabii ki böyle şeyleri görünce. Sonra bazı gazeteciler, “Leman Sam her şeye maydanoz oluyor” diye yazıyorlar. Böyle olduğum için iş kaybediyorum, antipati topluyorum. Bu bir tercih meselesi ve bu tercihten çok sıkıntı çektiğim de oldu. Ama başka türlü olamazdım. Jeotermal Derneği onur üyesiyim, nükleer santral daha yeni gündeme gelmişken, toplantılara katılıyordum. Ben de bunların mesleki kaygılardan gündeme gelmeyeceğini bilmeyecek kadar saftım. Yeni öğreniyorum insanların kaygıları olduğunu. İş kaybına uğrarmış insanlar, kovulurmuş…

HES’lerin gündeme gelmesiyle çevre tahribatı daha anlaşılır oldu…
Metin Lokumcu’nun cenazesine de katıldım. Bana diyorlar ki, “Albüm niye gecikti?”, bunlar yüzünden. Duyulan duyulmayan o kadar çok şey var ki. Orda ona, şurda şuna git derken. Böyle olduğum için çok mutluyum ama.

Bir sonraki albüm için arayı bu kadar açacak mısınız?
Yok artık daha yakında, kısa bir sürede yapacağım yeni albümü. Artık ben de demlendim.
radikal