Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz İstanbul Sanayi Odası Meclisinde güven çağrısında bulundu ve reel sektöre fonlama sözü verdi..


Finansal piyasalarda çalkantı 2007'de görülmeye başlamış ve devam etmektedir.

Büyüme oranları dünya için reseyon anlamına gelmektedir. Gelişmiş ekonomilerdeki daralma gelişmekte olan ülkeleri de etkilemektedir.

Mevcut küresel şok dalgalı kur rejimi açısından cari açık ve emflasyonu düşürücü yönde etkileyecektir. Küresel kriz dalgalı kur rejimi uygulayan ülkelerde etkileri daha az olmaktadır. Sabit kur rejiminde mali politikadan söz edilemez....

Türk ekonomisi dünyadaki krizden üç farklı koldan etkilenmektedir.

Risk algılarındaki bozulma ile birlikte faizler yükselmiştir...

Krizin ülkemiz üzerindeki etkisi iktisadi faaliyette belirgin şekilde gerileme olarak görülmektedir.

3 çeyrek GSYİÇ hızı gerilemiş ve iktisadi faaliyetlerde gerilemenin süreceğini göstermektedir...

Yatırım harcamaları yılın son çeyreğinde gerielyeceği görülmüştür. Kredi kullanımları yavaşlamıştır. İç piyasa satış beklentileri düşmüş tüketici güven endeksi de gerilemiştir.

Türkiye ekonomisi yüzde 2 oranında büyüyecek ama 2010'da belirgin artış bekliyoruz... IMF tahminlerini sık değiştirdiği için bu rakamlarda değişiyor...

Açılan şirket sayısından bir gerileme yaşanmaktadır...

Küresel kriz ihracat pazarını da yavaşlatmaktadır. Net ihracatın büyümeye olumlu katkısı olacak.

Bu gelişmeler cari açık üzerinde olumlu etkisi olacak. Cari açığın GSYİH'e oranı yüzde 6 civarında ve bunun nedeni enerji faturası... Cari açık enerji kalemi dışında 1,9'a seviyelerindedir... Ancak bu büyümeyi olumsuz etkileyecek...

2001 krizi dahil Türkiye'de borç çevirme sorunu yüzde 100'ün altına düşmedi fakat 2001 bizim krizimizdi ve dünyada likidite bolluğu olduğunu unutmamalıyız....

Türkiye'nin reel sektörün borçlanma vadesinde göreceli iyileşme görüyoruz....

Reel sektörün 2009 yılında 28 milyar dolar borç ödemesi gerekiyor... Yabancı para ile çalışan şirketlerin kriz durumunda döviz poziyonlşarını koruduğunu düşünüyoruz...

Banka dışı özel kesimin yurt dışı kredileri yenileme limiti yüzde yüzdü fakat bugün kriz dolayısıyla bunu daha doğru değerlendirmek gerekmektedir.

Kamu kesimi 2008 yılı borç oranı yüzde 33'lere kadar düşmüştür...

Merkez Bankası'nın bu durumda rolü fiyat istikrarını sağlamak. Enflasyonla ilgili olarak arz yönlü şoklar yaşadık bunlar bizi olumsuz etkiledi...

Enerji ve gıda başta olmak üzere tüm dünyada artış yaşandı... Enflasyon bu kalemlerden etkilendi...

İç ve dış talepteki yavaşlama enflasyonu daha az etkiledi...

Merkez Bankası bir faiz değişikliğine gittiğinde bu piyasalara 3-9 ay arasında yansıyor...

Kur toplam enflasyona katkısı yüzde 3 oranında gerçekleşti...

Kriz iç ve dış talebi sınırlayacaktır... Para Politikası Kurulu bu nedenle faiz oranlarını indirmiştir...

Merkez kriz öncesi faiz artışı krizde faiz indirimi ile iki zıt yönde politika izliyor bunu anlamlandırmak için, politikaları iyi analiz etmek gerekir...

Repo ihaleleri ile piyasaları fonlamaya devam ediyoruz...

Merkez Bankası zorunlu karşılıkları YTL'de gerekirse düşürecek... Teminatları olduğu sürece bankaları fonlamaya devam edeceğiz....

Merkez Bankası döviz piyasası için gerektiği takdirde önlemler almaya devam edecektir... Zorunlu karşılık oranları daha da indirilebilecektir...

Her ülke bütçe artırıcı harcamayı artırıcı bütçe hazırlıyor biz de gitmeliyiz diyebilirsiniz ... Bu tür girişim küçülmeyi önlemek adına kamu kesiminin parasını piyasaya sürmesidir. Bankacılık krizi yaşadığımız 2001'de bunu yaptık ve dolayısıyla buna gerek yoktur...

ikinci gruğta yer alan reel sektörü canlandırmaya yönelik bir pakete gerek olup olmadığuı sorusuna ise Türkiye'de risk priminin neden yükksek vadelerin neden kısa olduğunu sorgularsanız bu durumda da fiyat istikrarı ve para politikasından taviz anlamına gelir...

TL rezerv para olmadığı için gelişmiş ülkelerdeki gibi bir yöntem izlemek doğru olmayacaktır... Türkiye'nin genişleyici mali politika oranları sınırlıdır...