TBMM tarafından hükümete bir yıllığına sınır ötesi harekât yetkisi tanıyan tezkerenin oylanmasına CHP’den İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün katılmadıklarına dair haberler medyada yer almıştı. İşin aslı, Hüseyin Aygün oturuma katılmış, bir konuşma yapmış ve ‘hayır’ oyu kullanmıştı. 

CHP’nin 135 milletvekilinden 40-50 kadarının oylamaya katıldığına dikkat çeken Aygün, kullandığı ‘hayır’ oyundan dolayı partili pek çok milletvekili arkadaşından olumlu tepkiler aldığını belirtiyor.

-Sayın Aygün, siz Çarşamba günü oylanan ve hükümete sınır dışına asker gönderme yetkisi veren tezkereye ‘hayır’ oyu verdiniz. Oyunuzu nasıl gerekçelendirdiniz?

Bugüne kadar 26’sı Kuzey Irak’a olmak üzere 32 savaş tezkeresi meclisten geçirildi. Yeni tezkere çarşambadan itibaren yürürlüğe girdi ve muhtemelen Kuzey Irak’a yönelik bombardımanlarla kara harekâtının başlamasına vesile olacak. Bu tezkereyi meclisten geçiren AK Parti hükümeti de dâhil Türkiye’de hiç kimse, MHP’nin tabanı bile buna dâhil olabilir, bu işin savaşılarak, başka ülkeler işgal edilerek, jetlerle bombardımanlarla çözüleceğini düşünmüyor.

Kuzey Irak topraklarında üslenmiş gibi görünseler de PKK’lıları da dağlara çıkmaya zorlayan şey Kürt sorunudur. Kürt sorununda Türkiye’nin ciddi bir program üretememesidir. Bu bakımdan öncelikle meselenin içeride olduğunu, içeride kendimizin çözebileceğini ve meclisin bunu çözmesi gerektiğini unutmamalıyız. Dünyanın diğer ülkelerinde de etnik meseleler savaşılarak çözülebilmiş değil. Barışçıl yöntemler ve bir masanın etrafında bir araya gelmek uzun yılların ardından tecrübe edilmiş.

Bizde de zaten böyle bir süreç başlamıştı. Oslo’daki görüşmelerin bunların 6’ncısı olduğu ve ondan önce de görüşmeler yapıldığı en azından kayıtlardan anlaşılıyor. Daha önemlisi Sayın Başbakan da geçen hafta bu müzakerelerin devam edeceğini söyledi. O halde bu tezkere neden yeniden meclise geldi, neden yine kara harekâtı ve savaş yönteminde ısrar ediliyor bunu anlamak mümkün değil. AK Parti’nin tutarlı ve samimi olmadığını söylemek lazım.

-Siz yanlış hatırlamıyorsam tezkere görüşmelerinde TBMM Genel Kurul kürsüsünde yaptığınız konuşmada bunun Suriye’ye dönük bir şey olabileceğini söylediniz…

Benim algıladığım; Suriye’ye yönelik bir harekâta AK Parti çok hevesli. Suriye’yi herhalde kolay lokma olarak görüyorlar. Başbakan habire tehdit ediyor Esad’ı. Suriye üzerinden Alevileri de hedefliyor. Suriye’deki katliamları Alevi subayların yaptığını söyledi 2 hafta evvel. Dolayısıyla Suriye meselesi hızla Türkiye’nin iç meselesine de dönüşebilir. Alevi yurttaşların da bu söylemlerden rahatsız olduğunu hissediyoruz.

Tezkere PKK’ya yönelik bir hareketten öte Suriye’ye bir saldırının hazırlığı gibi, sınıra asker yığma, sınırda konuşlanma, bunlar görülüyor. Bu bakımdan da ben sağlıklı bulmuyorum. 20 dakika Davutoğlu’nun verdiği bilgiden sonra “kabul edenler etmeyenler kabul edilmiştir” şeklinde, birkaç saniyede savaş tezkeresi meclisten geçirildi. Meclisin bile sağlıklı olarak incelemediği, tartışmadığı, saat 3 ile 7 arasına sıkışmış dört saatlik bir tartışmanın böyle büyük bir kararın alınması için yeterli addedilmesi hükümet açısından da demokrasi açısından da vahimdir. Bu nedenle savaş tezkeresine hayır oyu verdim.

-Şöyle bir algı var; AK Parti-CHP-MHP tezkere meselesinde her zaman olduğu gibi gene paralel hareket ettiler. Sizin partiniz açısından durum bu mudur gerçekten?

Oylama çok hızlı yapıldı. Zaten AK Parti’nin çoğunluğu olduğu için formalite niteliğinde bir oylamaydı. Parmaklar da sayılmadı AK Parti grubu kalabalık olduğundan.

Ama CHP’de çok sayıda milletvekilinin savaşa, sınır ötesi harekât tezkeresine olumlu bakmadığını biliyorum. Kulislerde de konuşuluyordu. Pek çok arkadaşım da ‘hayır’ vermekten yanaydı. Bizim grubumuzdan tahmin ediyorum bir 40-50 kişi katıldı oylamaya. Toplamda ise 135 milletvekilimiz var. AK Parti zaten bunu geçirecek sayısal güce sahip olduğundan da bir ilgisizlik vardı. Ben CHP milletvekillerinin yarısından fazlasının savaşa karşı, barış yönünde oy kullanmaya eğilimli olduklarını söyleyebilirim.

-Siz o tavrı ortaya koyup ‘hayır’ oyu verdikten sonra gerek kendi partinizden, gerekse diğer kesimlerden nasıl tepkiler aldınız?

Partililerden, seçmenlerimizden, seçmenimiz olmayıp da bizi izleyenlerden, pek çok çevreden olumlu tepkiler aldım. Tek bir olumsuz tepki aldığımı söyleyemem. Parti grubundan, milletvekillerimizden de olumlu tepkiler aldım. Dediğim gibi pek çok milletvekilimiz de ‘hayır’dan yanaydı.

Ama AK Parti şöyle bir hava oluşturuyor; buna hayır diyenler PKK’yla, terörizmle mücadeleye de hayır diyorlar gibisinden. Bazı medya organları bu insanlar Türkiye’nin ulusal çıkarlarına zarar veriyorlarmış gibi propaganda yapıyor. Hatta bizim düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken tavrımızı “CHP’de çatlak”, “CHP fire veriyor” gibi sevinç başlıklarıyla, haberleriyle verdiler. Bu da doğru değil. Geçmişte 1 Mart tezkeresini 90 küsur AK Parti’li reddederken kimse AK Parti’de çatlak demiyordu. Düşünce özgürlüğünün, hatta ‘hayır’ oylarının önemli olduğu vurgulanıyordu. Hayır diyenler alkışlanıyordu.

-CHP’den Kürt sorunu konusunda bir inisiyatif, bir hamle bekleyecek miyiz, yoksa bir süre daha gelişmeleri izlemek gibi bir tavrı mı olacak CHP’nin?

Partim adım atmak zorunda çünkü seçim öncesi geniş bir demokrasi programı hazırladı. Bu programın bazı maddeleri Kürt sorunuyla ilgiliydi. Seçim barajının düşürülmesi, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki çekincelerin kaldırılması, anadilde öğrenimin kabul edilmesi, anadilde eğitimin de tartışılabileceği açıklamaları yapıldı. Bunlar çok olumluydu. Genel Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu akil adamlar komitesi önerisini seçimden sonra sıklıkla dile getirdi.

Bunların daha net, açık, ilkeli bir programa bağlanması lazım. Az önce saydığım maddeler bile başlı başına sorunun çözümü için çok yararlı olabilir. Bu maddeler konusunda hükümet hiçbir adım atmıyor, baraj da dâhil olmak üzere. Bir program beklemek hem CHP seçmeninin hakkı, hem de Türkiye’deki demokrasi mücadelesinin bir gereği.