28 Ocak 2011 günü öğlen saat 13.00’te, Davos’a yukarıdan bakan ‘Schatzalp’ Oteli’nin restoranı her zamanki gibi doluydu. İç tarafta en köşedeki masanın etrafında 6 kişi oturuyordu. Her yıl o günlerde Davos bir şöhretler kasabası haline dönüştüğü için köşedeki masanın sakinleri kimsenin dikkatini çekmemişti.
 
Oysa masada, dünyanın en büyük ve belki de en etkili gazetesi ‘New York Times’ın (NYT) sahibi Arthur Sulzberger Jr. ve kadın arkadaşı oturuyordu. Tam karşısında oturan kişi ise Avrupa’nın en yüksek tirajlı gazetesi Bild’in genel yayın yönetmeni Kai Diekmann’dı.
 
Masada oturan öteki iki kişi, Avusturya’nın en etkili gazetesinin sahibi ve eşiydi. Altıncı kişi ise bendim. 
 
Ev sahibi Rebekah yok 
O gün masada çok önemli bir kişi eksikti.
 
O kişiyi İngiltere’de herkes tanıyordu. Davos’taki yemeği izleyen 6 ay içinde bütün dünya onu yakından tanıyacaktı.
 
O gün yemeğe gelmeyen kişi, patlayan Murdoch skandalının başaktrisi Rebekah Brooks’tu. Yani News International imparatorluğunun en önemli 3 simasından biri. İngiltere’deki gazetelerinin CEO’su.
Kızıl saçlı medya kraliçesi.
 
Rebekah yemeğe gelseydi, dünya medya arenasının ‘düşman devleri’ Sulzberger ve Murdoch grupları arasında, belki de skandaldan önceki son buluşma olacaktı.
Buluşmanın önemi de şuydu: 
 
NYT, ondan 3 ay önce, Murdoch grubunu çöküşe götürecek ilk büyük salvoyu atmış ve telefon dinleme skandalını İngiltere’den dünyaya taşımıştı.
 
Yani o masada, dünya medya tarihi açısından çok önemli bir ana tanık olacaktık.
 
Rebekah’dan gelen kısa 
 
Aslında o yemek davetini Rebekah Brooks yapmıştı. Yemeğin yerini, hatta rezervasyonunu o yaptırmıştı. Arthur Sulzberger ve arkadaşı da yemeğe katılacaktı. Her şey ayarlanmıştı.
Ancak yemekten 36 saat önce, Rebekah’nın ofisinden gelen bir e-mail, o son buluşmayı engellemişti. 
 
E-mail çok kısaydı:
 
“Londra’da son anda çıkan bir mesele nedeniyle Davos’a gelemiyorum.”
Davos gibi küresel varlık gösterme fırsatlarını hiçbir zaman kaçırmayan Rebekah’ın son anda gelmekten neden vazgeçtiğini az sayıda insan biliyordu. Masadaki bizlerse o az sayıda insandan biri değildik.
 
Bilgimiz yok, sadece tahminimiz vardı:
“Londra’da olağan olmayan bazı şeyler oluyor.”
O bazı şeylerin ne olduğunu 6 ay sonra öğrenecektik. 
 
Hudson Nehri’nde bir yat 
Son yemek, Murdoch imparatorluğunun yıkılışında hayati bir rol oynamamıştı. Ama patlayacak olan savaşın ilk işareti, 4 yıl önce, New York’ta bir teknede gelecekti.
 
2007 yılının güzel bir ağustos akşamıydı. O akşam, Hudson Nehri’ne demirlemiş 32 metrelik gösterişli teknede bir parti vardı. Teknenin sahibi Barry Diller adlı tanınmış bir Amerikalıydı.
Diller, Amerikan medya dünyasının önde gelen isimlerinden biriydi. Uzun yıllar Paramount şirketinin başkanlığını yapmış; ‘Saturday Night Fever’, ‘Grease’ ve ‘Indiana Jones’ gibi sinema tarihinin büyük filmlerinin yapımcılığını yüklenmiş; daha sonra Fox şirketinin başkanlığına geçmiş bir medya figürüydü. 2002 yılından beri de Coca Cola şirketinin yönetim kurulundaydı.
Davetlilerden biri de NYT’ın sahibi ‘Arthur Sulzberger Jr.’ ve şimdi ayrıldığı eşi Gail Gregg’di. Çift, ev sahibinin elini sıktıktan sonra arka tarafa geçerken karşılaşmayı hiç ummadıkları bir insanla yüz yüze geldi. 
 
‘Suya atlamak istedim’ 
Karşılarındaki kişi, Rupert Murdoch’tı. Arthur Sulzberger her zamanki politik tavrıyla Murdoch’ın elini sıktı. Ancak eşi Gail, yürüyüp geçti.
 
Gail ilginç bir kadındı. Feminist bir karakteri vardı. O nedenle bütün evliliği boyunca Sulzberger soyadını almamış, kendi genç kızlık soyadını kullanmıştı.
Karşısındaki adam, gazetelerinde, kocasının portresini ‘gay’ olarak çizdiren bir gazete sahibiydi.
Gail Gregg, o akşamki duygusunu yakın bir arkadaşına şöyle anlatacaktı:
“Onu gördüğüm an, kendimi tekneden atmak istedim.”
O davet, gazetelerin cemiyet haberlerine bile girmedi. Ama 32 metrelik yatın arka güvertesindeki hava, 4 yıl sonra başlayacak olan ‘Titanlar savaşı’nın ilk karanlık gecesiydi. 
 
Murdoch, WSJ etrafında 
Murdoch çok hafiften, New York Times’ın en büyük rakibi Wall Street Journal’ın (WSJ) etrafında daireler çizmeye başlamıştı. Elindeki New York Post gazetesi ve Fox TV ile Sulzberger’e hayatı dar eden Murdoch, bir de WSJ’ı alırsa, hayat daha da çekilmez hale gelebilirdi. O gece iki grubun patronlarının son karşılaşması olacaktı.
 
NYT o geceden 3 yıl sonra, 2010’da en kuvvetli üç araştırmacı gazetecisini Londra’ya gönderecek ve Murdoch imparatorluğunu çöküşe götürecek ilk kurşun atılacaktı. Arthur Sulzberger, aynı günlerde, sert karakterli eşi Gail Gregg’den ayrılacak, ama onun Hudson Nehri’ne saldığı elektrikli hava bütün NYT’ın üzerine çökecekti.
Dünyanın en etkili gazetesi NYT’a kendi evinde saldıran Muroch’a cevabı, onun kendi evinde, yani Londra’da verilecekti.
Murdoch’ın agresif gazeteleri de NYT’a bu imkânı fazlasıyla vermeye hazır bir mantıkla yönetiliyordu. 
 
Miller ve Grant’ın mesajları 
İmparatorluğu çöküşe götürecek ilk işaret, 2009 yılında ‘Guardian’ gazetesinden geldi. Gazete, Murdoch’ın pazar günleri yayımlanan güçlü gazetesi News of the World’ün 2006 yılında Kraliyet ailesinin mesaj kutularını kanunsuz bir şekilde dinlettiğini iddia ediyordu.
Bu arada, bazı ünlü film yıldızlarının mesaj kutuları da aynı şekilde dinlenmişti. Bunlar arasında Sienna Miller ve Hugh Grant gibi çok tanınmış İngiliz oyuncular vardı.
Murdoch’ın güçlü yıllarıydı. Grup geçmişte buna benzer krizleri çok iyi yönetmiş ve polisteki ilişkileri sayesinde hepsinin üstesinden gelmişti.
Rebekah’nın yıldızının zirvelerde olduğu günlerdi.
 
Ülkenin başbakanları Tony Blair, Gordon Brown ve daha sonra gelecek olan David Cameron, çok iyi arkadaşlarıydı. Sadece onlar değil, eşleri de... 
 
Bu iki isme dikkat 
Olay, Clive Goodman adlı bir muhabir ve Glenn Mulcaire adlı bir özel detektiflik şirketi sahibinin üstüne kalmıştı.
 
Murdoch grubu, “Tamamen kişisel bir yanlışlık. Grubu bağlamaz” deyip işin içinden çıkmıştı.
Kurtların önüne atılan iki kişi yargılanmış ve hapis cezası almış, grup da yoluna devam etmişti.
O günler, Murdoch grubunun telaşlı günleriydi. Baba Murdoch’ın aklı New York’taydı ve gözünü dünyanın en güçlü ekonomi gazetesi WSJ’a dikmişti.
 
Oğlu James Murdoch, kardeşlerini alt etmiş ve grubun Avrupa-Asya operasyonlarının başına geçmişti.
 
İngiltere’deki gazetelerin başındaki yaşlı eski tüfekler gitmiş ve yerine James’la aynı kuşaktan, sıkıfıkı arkadaş Rebekah Brooks gelmişti.
 
Yani grubun yeni jenerasyonunun taşları yerine oturuyordu.
 
Rebekah, sadece Londra’nın değil, Davos’un da tartışmasız medya kraliçesiydi.
İşlerinin yüzde 1’ini bile teşkil etmeyen News of the World, üzerinde bile durulmaya değmez bir olaydı. Grup artık WSJ ve Fox TV gibi devlerin sahibiydi. ‘Dokunulmazlar’ diye bir sınıf varsa o ‘Murdoch Hanedanı’ydı. 
 
Uçağın sırrı 
‘Zamanın ruhu’ böyle bir şeydi. Ancak geçmişte yapılan çok büyük bir hata, yavaş yavaş su yüzüne çıkıyordu.
 
Ve onu ilk fark eden, Murdoch’ın güç simsarları değil, tetikte bekleyen iki rakip olacaktı.
NYT ve Guardian’ın günü gelmişti.
Murdoch, gazetelerinde, portresini ‘gay’ olarak çizdiği Arthur Sulzberger Jr.’ı çok küçümsemişti. Bir de İngiltere’deki Guardian’ı...
Teknede, kendini suya atmak isteyen hırslı kadın, artık Arthur’un karısı değildi. Ama Arthur da kızgınlığını çok iyi maskeleyebilen bir patrondu.
Onun saati 2010 yılında çaldı.
2010 Eylül ayında...
 
Yaz bitmişti. Rupert, James ve Rebekah; gücün keyfini çıkarırken; 3 kişi JFK Havaalanı’ndan Londra’ya doğru uçuyordu. Onlara uçak biletlerini aldıran ise Londra’dan gelen bir telefondu...
 
YARIN: APOCALYPSE NOW: MUHABİRİN TARİHİ HATASI
NYT, Murdoch hanedanının üzerine gitme kararını nasıl aldı? Londra’dan gelen telefon neydi?
Murdoch grubunun 2002 yılında yaptığı en büyük hata neydi? Guardian grubu, asıl darbeyi vurmak için NYT’ı mı beklemişti?
Murdoch’n 2010 yaz partisinden sonra Rebekah bazı kişilerin kulağına ne fısıldadı? Parlamentodaki sorgulamaya kadar ne yaşandı?
 
radikal