Bir bardak çay... Bir tebessüm

Abone Ol

Merhaba,

Yıl takviminden bir yaprak daha koptu. Bir yılı daha iyisiyle kötüsüyle yaşayıp geride bıraktık…İlk günlerini yaşadığımız bu yeni yılda her şeyin gönlünüzce olmasını diliyorum.

Aydınpost ekibi olarak gerçekleştirdiğimiz haftalık mahalle ziyaretlerimizin de ilk yarısı sona erdi. Şu ana kadar on iki mahallenin sorunlarını, şikayetlerini, beklentilerini, memnuniyetlerini bizzat yerinde, vatandaşlarımızın ağzından dinledik.

Bu on iki mahalle bir nevi Aydın’ın özeti oldu. Bazı mahallelerin kendine özgü sorunları olduğu gibi ortak sorunlarının olduğunu tespit ettik.

Ilıcabaşı’nın Kentsel Dönüşüm,

Osman Yozgatlı sakinlerinde oluşmuş kenarda kalmışlık ve dışlanmışlık algısı,

Fatih Mahallesi’nin Kapalı Pazar yeri ,

Ata Mahallesi’nin Sanayii bölgesiyle içi içe olması sorunu gibi…

Bunların yanında;

İşsizlik,

Temizlik eksikliği,

Hava kirliliği,

Yollar ve kaldırımların bozuk olması,

Şehir içi ulaşım ve durak sıkıntısı,

Yeşil alan yetersizliği gibi ortak sorunlar…

Bazı vatandaşlarımızın söyledikleri ise içimize taş gibi oturdu kaldı. “Asgari ücretle çalışıyorum. Dokuz yüz lira yetmiyor. İki çocuk okutuyorum. Beş boğaza bakıyorum. Ne yapayım söyleyin…”

Tepecikten bir vatandaş ise “Otuz sene önce geldim memleketten. Keyfi gelmedik. İşsizlikten geldik. Doymadı memlekette karnımız, ekmek parası için geldik… Bir arsa aldım parasıyla ve de köy senediyle. İçine ev yaptım. Elektriği verildi, suyu verildi. Ama otuz senedir tapusunu alamadım, çoluk çocuk evimizde tedirgin oturuyoruz…” derken sesindeki titreme ve bakışlarındaki yılgınlık çok şey söylüyordu…

Hâl böyle işte… Çözülemeyecek sorunlar mı? Hayır…

Biraz akıl, biraz vicdan, biraz cesaret yetecek…

Yetecek de…Hâlâ kalın ve yüksek duvarlar var makamlar ile halk arasında. İstisnalarını tenzih ederim siyasetçiler seçimden seçime, atanmış devlet büyüklerimiz ise kim bilir ne zamandan ne zamana giriyor halkın arasına. Bir gün Osman Yozgatlı’nın, Ilıcabaşı’nın, Tepecik’in, Zeybek mahallesi’nin sokaklarında yürürler mi acaba?

Hani bir zaman Cem Yılmaz “yüzüm eskimesin, sıradanlaşmasın” diye Tv ekranlarında pek görülmezdi…Ondan mıdır acaba… sıradanlaşmaktan mı çekinirler. Hani bakkaldan bir şey istediklerinde onunla yüz göz olup devletin itibarı mı düşer...

Yoksa zamanları mı olmuyor? Toplantılardan, açılışlardan fırsat mı bulamıyorlar? Masadaki dosyaları inceleyip imzalamak mı bitiriyor bütün mesailerini? Yok mudur bu bürokrasinin başka bir formülü? Halk ne yer ne içer, neye ağlar, neye güler, durumu nasıldır? Dosyalar mı söyler hep bunları, raporlar mı?

Oysa bizim insanımız kalenderdir. Vefa ehlidir. Zor değildir gönlünü almak. Evine, iş yerine ve de mahallesine gidip bir bardak çayını içtin mi ömrünü fethedersin…Bunu görüştüğümüz bir sebze hali esnafı söylüyor… “Belediye Başkanımız bir kez gelse de hayırlı işler dese bile yetecek …” diyor.

Vatandaş kendisine ‘’değer verilmesini ‘’istiyor. Yöneticiler için küçük, ama kendisi için çok büyük bir şey ifade edecek olan azıcık bir değer... Tıpkı Diyarbakır eski Emniyet Müdürü rahmetli Gaffar Okkan’ın ve yine rahmetli Vali Recep Yazıcıoğlu’nun yaptığı gibi…

Bir gün bir markette, bir semt pazarında veya bir devlet hastanesinin poliklinik sırasında bir vali, bir milli eğitim müdürü, bir sağlık müdürü veya herhangi bir daire müdürü ile karşılaşmaya başlarsak…

Birbirimize hafif bir tebessümle selam verebilir ve bu durum gayet doğal bir hal almış olursa bütün sorunlar çözülmüş olacaktır.

Böyledir bu işler…

Halkın arasına girmek için deprem, sel, maden göçüğü gibi büyük acıları beklemeye gerek yok. Zaten halkla iç içe olunca da bu tür acı olaylar da kendiliğinden azalacaktır.

Sağlıcakla kalın…

Sosyal medyada bu konuyla ilgili düşüncelerinizi #aydınpost etiketiyle paylaşın, yayınlayalım! 

 

     
{ "vars": { "account": "UA-18838004-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }