Soru 2020 Şubatında 5 bin 600 iş günü prim ödeme karşılığı emekli maaşı bağlandığını söyleyen bir BAĞ-KUR emeklisine ait.

Bu emekli bağlanan maaşın 1000 TL olduğunu görünce hayal kırıklığı yaşamış.

Hatta emeklilik belgesinde “yaşlı aylığı” yazdığını görünce kendisinin kimsesiz, her hangi bir sosyal güvenceden yoksun o nedenle maaş bağlanan bir yaşlıyla karıştırıldığı ihtimalini düşünmüş.

Merakını gidermek için Sosyal Güvenlik Kurumu sorumlusuna “emeklilik maaşı yazması gerekmez miydi, yaşlılarla karıştırılmış olmasın, zira ben on beş yıl prim ödeyerek emekliliğe hak kazandım,”diyerek itirazda bulunmuş.

Ne sonra yetkilinin “yanlışlık yok, yasada geçen ifade bu şekilde” demesi üzerine gerçeği anlamış.

Yakınları şaşkınlığı karşısında “maaş zamlarıyla bu miktar zamanla artar”, sözleriyle onu teselli etmişler.

Dendiği gibi de olmuş.

Salgın nedeniyle en düşük emekli maaşı bin 500 TL’ye yükseltilince teselli amaçlı sözlerin gerçekleşmesi üzerine biraz sevinmiş.

Ta ki 2021 Ocak ve Şubat maaşlarını alıncaya kadar…

Ocak maaşı değişmeyince artış ümidini Şubat maaşına bağlamış.

Şubatta da bir artış gerçekleşmeyince sorması üzerine Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan kendisinin artışlar bin 500 TL’ye ulaşana kadar her yılın Ocak ve Temmuz dönemlerinde olan artışlardan istifade edemeyeceği söylenmiş.

Meğerse 1000 TL, olan bir emeklinin salgın nedeniyle bin 500 TL’ye çıkardığı 500’lik artışı devlet karşılıksız değil avans olarak vermiş.

Yani bu şekilde maaşı bin 500’TL’ye çıkan bir emekli yıllık maaş artışlarından yararlanamayacak, artışlar 500 TL ödenene kadar avansa karşılık sayılacak.

Bu aynı zamanda bin 500 TL’nin alım gücünün avans bitene kadar tekrar 1000 TL seviyesine inmesi demektir.

Olayı somut bir örnek üzerinden anlatalım.

Her yıl maaşlarda 100 TL artış olduğunu düşünürsek, maaşı bin 500 TL’ye yükseltilen bir emekli her yıl 100 TL kayıpla beş yılsonunda bin 500 TL olan maaşının alım gücü 1000 TL’ye düşecek.

Dahası içinde bulunduğumuz 2021 yılı verileri ölçü alındığında asgari ücret bu yılki oranla artacak olursa bu yıl itibariyle yarısı olan bin 500 TL emekli maaşı üç, dört yıl sonra dörtte bir seviyesine inecektir.

Peki, yıldan yıla bu şekilde maaşı eriyen bir emekli artan fiyatlar karşısında nasıl ayakta kalacak?

Zorunlu harcama kalemlerinden her ay metre küp fiyatı yüzde 1 artan doğalgaz faturasını,

Yine her altı ayda bir kilowatt saati artan elektrik faturasını,

Aynı şekilde her yıl metre küpüne zam yapılan su faturasını nasıl ödeyecek?

Erime sonucu dörtte bire düşen maaştan geri kalan para zorunlu giderlerden mutfak masraflarına mı, giyecek giderlerine mi, günlük harcamalara mı yetecek?

Ek işte çalışsın tavsiyesinde bulunacaklar salgının neden olduğu ekonomik durgunluğu unutmamalılar…

Hem etrafta işini kaybeden, iş arayan gençlerin cirit attığı bu durgunluk ortamında emekli kendine uygun çalışacağı işi nasıl bulacak?

Bir de bin 500 TL maaş alan bir emeklinin evi kira ise, üniversitede okuyan ya da evlenme çağında çocuğu varsa vay o emeklinin haline…

Hele bir de çocukları işsizse üstüne üstlük bir de evlilerse anne, baba onlara destek olmak durumunda kalıyorsa empati yaparak, kendinizi onun yerine koyun…

Konunun ne kadar yaşanması zor bir olay olduğunu ancak o zaman anlaşılır.

Aylık bin 500 TL maaşla geçinmek zorunda olan bir emekli çaresiz kalınca devletin sosyal yardım kurumlarından yardım istemek zorunda kalsa ya da bu amaçla belediyelere başvursa alacağı yanıt bellidir:

“Sen emeklisin, gelirin var,” denilerek yüz geri edilir.

Soruna çözüm üretmekle yükümlü siyasetçinin popülist düşüncelerle konuyu istismarı olayı çözmek şurada dursun daha da içinden çıkılmaz hale getirir.

Çünkü istismar bu tür olaylarda yaşananla gerçek arasındaki bağı koparır.

Ardından oluşan uçurum sadece öfke, kin, nefret ve hınç dolu insanlar üretmekle kalmaz hastalığı sosyal bünyeye de yayar ve onu felç eder.

Olaya salt maaş açısından değil bir de bu yönüyle bakmak gerekir, diye düşünüyorum.

Bilmem haksız mıyım?