İranlı şair akademisyen Prof. Dr. Asgar Ferdi, Nazım Hikmet hayranlığını anlattı:

'Beni Nazım şair yaptı'

asgar-ferdi2-1.jpgBüyük şair Nazım Hikmet'in ünü yurt dışında da bir hayli fazladır. Güçlü Türkçesi ve şiirindeki derin manasıyla herkesi etkileyen Nazım Hikmet'in şiirleri, komşumuz İran'da Farsçaya çevrilerek yayımlanmaktadır. İran'da, İranlı şairler kadar tanınıyor... Nazım Hikmet hayranları da bir hayli fazla... Bunlardan birisi de İranlı akademisyen ve şair Prof. Dr. Asgar Ferdi. Ferdi "Beni Nazım şair yaptı" diyor. Nazım'ın şiirleriyle 12 yaşında ortaokul öğrencisiyken tanışan Ferdi, onun eserlerini bin bir zahmetle getirtir ve aslından okuyarak Türkçesi'ni de geliştirir. Nazım'ı okudukça şiire yönelir ve bugün İran'da  tanınan ve sevilen bir şair edebiyatçı olur. İran'ın ünlü şair ve edebiyatçılarının yanında yetişir. Üniversitelerde edebiyat dersleri verir. Televizyonlarda programlar yapar. Azeri kökenli bir İran vatandaşı olan Ferdi, kendisi gibi Azeri olan ve İran'ın Aşık Veysel'i olarak tanınan ünlü halk ozanı şair Şehriyar'ın da son temsilcilerindendir. Onun yanında yetişen Ferdi, halen Tahran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Eski Dışişleri Bakanı ve şimdi Dini Lider Ali Hamaney'in özel danışmanı olan Dr. Ali Ekber Velayeti'nin de 10 yıla yakın Türkiye ve Kafkaysa danışmanlığını yaptı. Prof. Dr. Ferdi'yle İran'da Nazım Hikmet sevgisi ve kendisindeki bu özel ilgiyi konuştuk:

ercan-dolapci-2008-1.jpg

Hocam sizin Nazım Hikmet hayranı olduğunuzu duydum. Nereden geliyor bu hayranlık?

PROF. DR. ASGAR FERDİ- "Nazım Hikmet'le tanışmam İran'ın meşhur yazarı Samed Behrengi'nin bir çocuk kitabı aracılığıyla oldu. Behrengi kitabında Nazım'ın bir şiirini tercüme ederek yayımlamış. Ben ordan okudum. Acayip beğendim. Çocuktum ama çok sevdim. Acaba bunun aslını bulabilimiyim diye de araştırmaya girdim. Nazım aşkıyla Türkçeye merak sardım. 12 yaşındaydım. Sonra Nazım'ın şiirleri basıldı İran'da. Türkiye'de okumuş olan Celâl Husrevşahi ile en büyük çevirmen Rıza Seyit Hüseyni ikisi ortak 'Güneşi İçenlerin Türküsü' ismiyle kitaplaştırdılar. Ben onu okumuştum. Nazım'ın kitabını arıyorum illa.

vera-ve-nazim-hikmet-resmi-1.jpg

Sonra Türkiye'den komyon şöförleri gelip giderdi Tebriz'e. Mal getirip götürürlerdi. Onları Tebriz buğday silosunun önünde görürdüm. Uzun kuyruklar halinde. Bunlardan yardım isteyerek getirtebileceğimi düşündüm ve bunların bulunduğu yere gittim. Kış günüydü. Şoförler sıralarını beklerken ateş yakmış, ısınıyorlardı. Nazım'ın kitaplarını okumak istediğimi ve parasını vererek getirtmek istediğimi söyledim. Hiç unutmuyorum. Şoförler bana bir çıkıştı. 'Vay sen o vatansız komünistin kitaplarını nasıl istersin. Nasıl Türksün" diye...  Küfür bile ettiler. Sonradan anladım ki bunlar sağcı... Nazım'ı da sevmiyorlar. Canım sıkılarak ve şaşkınlık içinde onların yanından ayrılırken, biraz ileriye gitmiştim ki birisi arkadan ıslık çalarak beni durdurdu ve yanıma geldi. Sessizce beni bir kamyonun arkasın çekti ve 'Sen Nazım'ı nereden tanıyorsun?' dedi. Ben de şiirlerini okumak istiyorum dedim. İsminin Murat olduğunu söyledi ve 'ben sana bulurum' dedi. Telefonumu aldı ve heyecanla evin yolunu tuttum. Para vermek istedim almadı. 'Gelince de ararım' dedi. Neredeyse bir yıl geçti haber gelmedi. Tam ümidimi kesmiştim ki bir telefon geldi ve istediğim kitapları getirdiğini söyledi. Çok heyecanlandım. Hemen onun bulunduğu yere koştum.

nazim3-1.jpg

Oturduk. Merakla çıkarıp kitapları vermesini bekliyorum... İlk sözü 'bana bir çay ısmarlarmısın. Söyleyecek hikâyem var' dedi. Memnuniyetle dedim. Kahvehaneye götürdüm. Oturduk konuştuk. Elinde de benim kitapların paketi... Merakla anlatacaklarını dinlemeye başladım. Anlattıkça da şaşkınlığımı üzerimden atamadım.  

'Senin kitabını İstanbul'da kitapevlerini tek tek gezerek sordum. Bulamadım. Gittiğim bir kitapevine durumu anlattım. Onlar telefon numaramı aldılar. Buluruz dediler. Sonra birgün aradılar beni. 'Kitaplar hazır gel al' diye... Ertesi gün gittim kitapevine... Daha kapıdan girer girmez beni polisler gözaltına aldı. Neye uğradığımı şaşırdım. Karakola götürüp sorguladılar. Bana durmadan 'Sen bunları nereye götürüyorsun. Kimlerle temastasın. Yabancılarla mı, hangi örgüte bağlısın?' diye soruyorlar.  

2asgar-ferdi-1.jpg

'Abi ne örgütü TIR şoförüyüm. İran'dan birisi rica etti ben de ona götürüyordum' diyorum. Onlar da ' şoföründe Nazım Hikmet'in toplu kitapları ne arıyor. Bunların yasak olduğunu bilmiyor musun?' diyorlar. Ne desem kâr etmiyor. İlla beni bir yere bağlayacaklar.'

Mahkemeye çıkana kadar 3 ay tutuklu olarak Bayrampaşa Cezaevin'de yatmış. Hale bak. Benim yüzümden başı belaya girmiş, haberim yok. Şaşırdım kaldım. 13 yaşındayım. Ne diyeceğimi bilemiyorum... Yıl 1976.

Bizim şoför aht etmiş bu kitapları illa bulacak. Bu arada cezaevinde de solcu olmuş. Duymuş ki bu kitaplar Bulgaristan'da bulunur. Ambardan özellikle Bulgaristan'a yük almış. Oraya gitmiş. Sormuş soruşturmuş 4 gün bunun için uğraşmış ve sonunda 7 cilt kitabı bulmuş. 'Çocuğa söz verdik yerine getirelim' diye... Hale bak!

Başına gelenlerden sonra olur da Türkiye'de TIR'ı aranır diye, kitapları plastik torbayla sıkıca sarıp sarmalıyor. Arabanın altında bir yere de zulalıyor. Sonra Türkiye'den Tebriz'e yük bularak geliyor.

Hocam bu şoförün ismini soyisimin hatırlıyor musunuz? Kahraman bu adam!

PROF. DR. FERDİ- Unutur muyum. İsmi Murat Can. 30 yaşındaydı o zaman. Sonra çok sıkı dost olduk. Her gelişinde görüştük. Tebriz'in her yerini gezdirirerek borcumu ödemeye çalıştım... Gerçekten kahraman bir adam. Düşünebiliyor musunuz? Bir çocuğa söz verdim diye başına gelmedik kalmıyor ve inat edip kitapları alıp bana getiriyor. Neyse o gün kitapları bana teslim etti. Parasını veriyorum almıyor. Uzun yıllar Tebriz'e gelip gitti. Özellikle savaş yıllarında çok sık geldi. Bu seferlerden çok para kazandığını söyledi. TIR'ını yenilemişti. Bir iki TIR alıp bu işin başına geçmiş ve artık işlerini Türkiye'den takip edecekmiş. 'Şoförlerim çalışacak' diyordu... Çok sevindim. Dolaylı da olsa ona olan borcumu bu şekilde ödemiş oldum. (Gülüyor.)

a.-fardi-12-yasinda-iken-ustadi-azarbaycanin-milli-sairi-mir-mehsi-etimad-natigi-ile-(tabriz-1354---1975)-1.jpg

Sonra ne yaptınız kitapları alınca?

PROF. DR. FERDİ- İki üç hafta gece gündüz okudum. Hastalandım dedim okula da dört gün gitmedim. Onların hepsini okudum ve bu arada Türkçem de ilerledi. Şiire olan ilgim de arttı. Nazım'ın sade ve etkileyici dili beni çok sarstı. Onu okudukça hayranlığım arttı. Ben de şiirler yazmaya başladım. Anlayacağınız Nazım beni şair yaptı. İran'ın birinci şairiyim. Bunu da Nazım'a borçluyum. Benim şiirlerim de Nazım'ın formatında. 13 yıl da Şehriyar'ın öğrencisi oldum. Şiire olan ilgimi geliştirdim. Üniversitelerde dersler verdim.

Uluslararası ilişkiler uzmanısınız. Sık sık Moskova'ya da gittiğinizi biliyoruz. Orada Nazım'ın mezarını ziyaret ettiniz mi?

PROF. DR. FERDİ- 1990 yılında doktora için Moskova'ya gittim. İki yıl orada kaldım. İlk iş Nazım Hikmet'in eşi Vera (Tulyakova) Hanım'ı görmek oldu. Vera Hanım sağolsun benimle çok ilgilendi. Beni aldı mezarına götürdü. Çiçek koyduk dua ettik. Ben mezarın başında baktım ki Nazım'ın vefat ettiği ay dünyaya gelmişim. 19 Haziran 1963... Buna felsefede 'tenasüf' derler. İnsan ölmez ruhu başka bedenlere geçer.

Mezarlıkta hiç unutamayacağım şeyler yaşadım. Mezarlıktan çıkıyoruz. Vera hep arkada kalıyor. Ben geriye dönüyorum onu bekliyorum. Geliyor bir süre sonra yine arkada kalıyor. Şaşırıyorum. Allah allah... Vera neden benimle gelmiyor. Sovyet dönemi. Acaba takip mi edilmekten korkuyor diye düşünüyorum. Sonra geldi. Evine davet etti. Nazım'a ait özel eşyaları da göstereceğini söyledi. Evine gittik. Kapıdayız. 'Dur' dedi 'ben senden önce gireceğim eve... Sen kapı zilini çal ben açayım' dedi. Şaşırdım ve anlam veremedim. Heyecanla da bekliyorum. Neyse kapıyı çaldım. Beni kucakladı. Beni bağrına bastı. Şaşırdım. Niye böyle yaptı diye. Sonra içeri girdik ve nedenini anlatmaya başladı.

'Mezarlıkta arkada kalmamın nedeni, senin arkadan yürüyüşünü görmekti. Arkadan bakıyorum. Tıpkı Onun gibisin. Boy pos. El kol hareketlerin. Ona o kadar benziyor ki. Şaşırdım. İçeri girişin, Nazım'ı hatırlatıyor. Onun gibi yürüyorsun. Bakıyorsun. Bir insan bu kadar benzer mi? Ben de onu sende tekrar yaşadım.'  

Moskova'dan önce Bakü'ye gitmişim. Orada Nahit Hacıyev ile tanıştık. Televizyon rejisörüymüş.  Benim yanıma geldi. 'Sizden mülakat alacağım. Emekliye ayrılıyorum. Son mülakatı seninle yapmak istiyorum' dedi. Ben kabul etmedim. Yorgun olduğumu söyledim. Kalbimden de rahatsızdım... Israr etti ve bir daha geldi. Artık hayır diyemezdim. Mülakat öncesi sohbet etmeye başladık. Nazım'ı tanıyormuş. İlk mülakatını da Nazım Hikmet'le yapmış. Hem de benim kaldığım otelde. O sırada o da kalbinden rahatsızmış. Hem de benim gibi üç kez geri çevirmiş mülakat isteğini... (Ferdi bey de anlatırken duygulanıyor ve gözleri yaşarıyor.)

Vera Hanım'la dostluğumuz uzun yılar sürdü. Nazım'ın paltosunu bana verdi. O kitapları ve paltoyu saklarım... Londra'ya gittiğimde de oğlu Memet Fuat'ı aradım. Görmek nasip olmadı. Ölmüş. Oğlumun adını da Memet Fuat koymuşum. Şimdi 18 yaşında.

Nazım Hikmet İran'da tanınır mı? Edebiyat dünyasında ilgi nasıldır?

PROF. DR. FERDİ- Nazım Hikmet çok ilgi görüyor. İranlı şairler kadar da tanınır. Eskiden beri eserleri Farsçya çevrilir ve yayımlanır. Hem de çok kişi çevirmiştir onun eserlerini. Çok okunuyor. Nazım'dan sonra Aziz Nesin ve Yaşar Kemal de tanınır. Okunur.

Çok teşekkür ederim. Bu anlattıklarınız film olacak türden.

PROF. DR. FERDİ- (Gülerek.) Sormayın... Keşke birileri bunu filme alsa. Yardıma hazırım. Aracılığınızla Türkiye'deki Nazım Hikmet hayranlarına da selamlarımı iletiyorum.