İran'ın nükleer başmüzakerecisi Said Celili'ye göre Batılı ülkelerin İstanbul'daki müzakerelerde uzlaşmak gibi bir niyeti yoktu.

İran'ın temel haklarını koruma güdüsünü önkoşul olarak değerlendiren karşı taraf Türkiye'nin çabalarına rağmen bir kez daha güvensizliği körükledi.

Tarihi bir öneme sahip kritik İran nükleer görüşmelerinin Türkiye'de yapılmasının önemi nedir?

İstanbul'da bu toplantı İran İslam Cumhuriyeti'nin önerisi üzerine yapıldı. İslam ülkeleri büyük potansiyellere sahip ülkelerdir. Türkiye bu büyük potansiyele sahip ülkelerden biri. Uluslararası düzeydeki önemli toplantılar illa ABD'de mi yapılacak, illa Avrupa'da mı yapılacak! Artık bunların devri geçmiştir. Bu görüşmelerin artık daha önemli yerlerde yapılması gerekiyor. İstanbul bir dönem İslam'ın beşiği konumundaki bir şehirdir. uluslararası düzeyde böylesine kritik bir toplantının da İstanbul'da yapılmasının bizim açımızdan büyük önemi var.

DERTLERİ DEMOKRASİMİZLE

Batı'nın İran'la hiçbir şekilde uzlaşmadığına tanık oluyoruz. Sorun aslında nükleer müzakereler değilmiş gibi. Dünya kamuoyunun da ağırlıklı görüşü bu. Peki nedir Batı'nın İran'dan istediği şey?

Esas soru budur. Bildiğiniz gibi bundan 60 yıl önce Batılı devletler Amerikan-İngiliz işbirliğiyle geldiler ve İran'da halk iradesine dayalı bir rejimi yıktılar. Ve 25 yıl süren bir diktatörlük rejimi kurdular. Bu rejim bütün kritik alanlarda bunlarla işbirliği yaptı. Aynen sizin de sorduğunuz gibi, bu bütün dünyanın sorduğu bir sorudur. Ne oldu sonunda, İran halkı el ele vererek İran'daki diktatör rejimini yıktı, yerine yeni bir düzen getirdi. Ve sonuçta demokrasiye dayanan bir rejim kuruldu. Bu rejimi de Batılı devletler, Amerika ve İngiltere benimsemediler ve rejim aleyhinde çalışmalara başladılar. Yani asıl soru şudur ki bunlar niçin İran'da demokrasiye karşı geliyorlar?

İstanbul'daki görüşmelerde bir sonuca varılamamasına İran'ın önkoşulları gerekçe gösterildi. Neydi bu önkoşullar, neden kabul edilmedi?

Altını çizerek ifade etmek istiyorum ki karşılıklı görüşme bir adil mantığa dayanmalıdır. Bu tarz görüşmelerin temelinde insan haklarına saygının yatması gerekir. Bu tür görüşmeler, milletlerin haklarına saygı gösterecek şekilde devam etmelidir. Bunları bir önkoşul olarak değerlendirmek doğru mudur? Bunlar dünya toplumlarında benimsenen ilkelerdir. Biz bu tür konuları gündeme getiriyoruz ki görüşmeler milletimizin hakları korunarak devam etsin.

Peki o halde anlaşmamak için mi İstanbul'a geldi Batı?

Tabii. Uluslararası toplumun bu konuda bir karar vermesi lazım. Biz diyeceğiz ki haklarımıza saygılı olun, onlar diyecek ki bu önkoşuldur!

Tahran'da Türkiye-İran-Brezilya arasında varılan mutabakat (nükleer takas anlaşması) neden sonuçsuz kaldı? Obama önce Türkiye'ye, "İran'ı istediğim konularda ikna et" dedi. Türkiye bunu yaptı. Ama sonra vazgeçti ABD.

Siz benim söyleyeceğim şeyi çok iyi bir şekilde dile getirdiniz. Onlar, evet, buyrun gidin İran'la anlaşın, bir yere vardırın dediler, ama sonuçsuz bıraktılar. Onların bu şekilde tavır değiştirmeleri itimatsızlığın nedeni.

GÖRÜŞMEYE KAPIMIZ AÇIK

Ashton müzakerelerin devamı için bir açık kapı bırakıldığını da açıkladı.

Evet, bu bizim de görüşümüzü yansıtıyor. Biz de kapılarımızı açık bırakıyoruz. Biz geçmiş dönemlerde de sürekli onlara davet eden taraf olduk, gelsinler dedik, devam edelim dedik. Neden, çünkü biz sürdürdüğümüz doğru mantığın izinden gidiyoruz. Buna da güveniyoruz, itimadımız var. Her zaman dedik ki görüşmeler için hazırız ve kapımız açıktır.

Davutoğlu'nu dünya zikrediyor

Gerek İran-Türkiye ilişkilerinde olsun, gerek İran'ın Batı'yla olan ilişkilerinde olsun, özel bir Davutoğlu faktöründen söz edebilir miyiz?

Bana göre Sayın Davutoğlu'nun bu konuda izlediği tavır ve izlediği yol üstün bir anlayış çerçevesindedir. Türk dış politikasının çok olumlu ve verimli çalışan bir siyasetçisidir. İran-Türkiye ilişkilerinin geliştirilmesi konusunda sergilediği tutum takdire şayandır. Çok isabetli, doğru bir bakış açısına sahiptir. Altını çizerek ifade ediyoruz ki dünyada, Türkiye gibi, Brezilya gibi, İran gibi ülkeler öyle büyük potansiyellere sahiptirler ki bu potansiyellerini birleştirdikleri takdirde büyük bir güç teşkil ederler. Örnek verecek olursak son Tahran bildirisi, dünyanın özgür ve bağımsız ülkeleri Brezilya, İran ve Türkiye arasındaki büyük bir işbirliği örneğidir. Sayın Prof. Davutoğlu'nun buradaki rolü ve tutumları takdire şayandır. Dünyada zikredilen bir çalışmadır.

Türkiye gelmedi çünkü İran'a güveniyor

İran, dünya ülkelerini kendi nükleer faaliyetlerini yerinde incelemeleri için ülkeye davet etti. Mısır gibi bazı Müslüman ülkeler de dahil bunu kabul eden çok sayıda ülke oldu. Avrupa Birliği reddetti, Türkiye ise davete olumlu veya olumsuz herhangi bir yanıt vermedi. Türkiye'nin 'ortada durması' aynı zamanda İran'la ilişkilerindeki genel karakteri de yansıtmıyor mu sizce?

Bu sadece bir davetti. Yani bu davetimiz Uluslararası Atom Enerjisi'nin davetine benzer bir inceleme daveti değildi. İran İslam Cumhuriyeti'nin bir iyi niyet eylemiydi. Gelip görsünler, 'bakalım nasıl oluyor' diye yerinde izlesinler istedik. Birçok ülkeyi davet ettik. Dünyanın bir çok yerinden 130 temsilci geldi ve incelemelerin ardından memnuniyetle ayrıldılar. Ancak malum üklelerin İran'ın nükleer faaliyetleri konusunda kafalarında soru işaretleri var. Bunlar, soru işaretlerini gidermek için neden incelemeye gelmediler? Demek ki bahane peşindeler, uzlaşma derdinde değiller. Ama Türkiye'ye gelince... Türkiye niçin gelmedi, çünkü o, İran'ın ne yaptığını biliyor. Türkiye, kafasında bir soru işareti olmadığı için gelmedi.

BM'de, siber savaştan daha kötüsü yapılıyor

ABD ve İsrail'in İran nükleer tesislerine karşı bir siber savaş başlattıkları ifade ediliyor. Bunun için Stuxnet adlı bir virüsün varlığından söz ediliyor. Bir yandan müzakere masasına çağırıyorlar ama bir yandan da kendi savaşlarını başlatmış durumdalar diyebilir miyiz?

Dünya kamuoyunun tartıştığı en önemli konulardan biri budur. Bunlar, insan haklarından, demokrasiden dem vuran milletler ve devletler, bir bakıyoruz ki, bizim gibi ülkelerin nükleer faaliyetlerini engellemek istiyorlar. Onlara kimler bu yetkiyi, bu izni veriyor. Hatta bundan daha kötüsünü de yapıyorlar. Nükleer bilimcilerimizin isimlerini, BM Güvenlik Konseyi'nde alenen sıralıyorlar. İsimleri BMGK'da açıklandığı için dünya bunları öğreniyor ve teröristler geliyor İran'da bunları öldürüyor.

Tahran yönetimi son olarak İran'da bir Mossad şebekesi çökerttiğini duyurdu. Ardından Eski İran Savunma Bakan Yardımcısı Ali Rıza Asgeri'nin bir İsrail cezaevinde öldürüldüğü iddia edildi. Türkiye'de kaybolan Asgeri'yle ilgili İran'la Türkiye arasında bir gerginlik yaşanıyor mu?

Biz bunun siyonist rejimin bir faaliyeti olduğunu düşünüyoruz. En son aldığımız bilgiye göre (Asgeri) Türkiye'deydi. Ve sonrasında kayboldu. Siyonist rejimin buna bir cevap vermesi gerekiyor.