Anadolu Ajansı"nı ziyaret eden Özcan, görev süresinde yaptığı çalışmaları
anlatarak, gündemdeki konularla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Görevinde üç
yılı 10 Aralık 2010"da tamamlayacak olan Özcan, soru üzerine şu değerlendirmeyi
yaptı:
"Sizin gözünüzde benim yaptığım iki tane şey çok önemli olabilir; bir
tanesi katsayı, bir tanesi başörtüsü ama benim gözümde önemli olan şeyler onlar
değil. Benim gözümde önemli olan Danıştay"ın maalesef yürütmeyi durdurma kararı
verdiği, öğretim üyeleri dışındaki elemanların üniversiteye alınmasıyla ilgili
düzenlemedir. Üniversiteye en iyinin iyisini almak çok önemli bir iştir. Bu,
üniversitenin 20-25 yılını garanti eden birşeydir. Ama maalesef Danıştay bu güzel
düzenlemeyi durdurdu.
Ayrıca benim için önemli olan şeylerden birisi de öğretim üyelerinin
lisan öğrenimi için yurtdışına gönderilmesi. Çünkü çok ciddi bir şekilde yabancı
dil problemimiz var üniversitelerde. Hala 7-8 bin yardımcı doçent lisan bilmediği
için bir üst kademeye geçemiyor. Neredeyse yaşlı insanlar oldular, memur haline
geldiler artık, öğretim üyeliğinden çıktılar.
Getirdiğimiz Farabi Değişim Programı da benim için güzel bir uygulamadır.
Öğretim üyelerinin ve öğrencilerin Türkiye sathında mobilitesini sağlıyor.
Şimdilerde yapacağımız performansa dayalı ödüllendirme sistemi de fevkalade
birşey. Çalışana ödül vermek, çalışmayana vermemek hem rekabetin gelmesi hem de
üniversitedeki bilimsel çıktıların artması açısından son derece önemli
birşeydir.
12 Eylül mahsulü olan YÖK"ün çok kötü bir ismi var ama 10 yıl sonra
baktığınızda sanıyorum insanlar bunu takdir edeceklerdir. "Her ne kadar biz çok
yüklenmişsek de o dönemde böyle böyle iyi işler yapıldı" diyeceklerine
inanıyorum. Güzel şeyler yapılıyor. Bunlar hiçbir siyasi amaçla yapılmıyor.
Mesela rektör seçimlerinde rektör adayları açısından, onların gözünde biz
hatalı olabiliriz ama bizim de aklımızda "rektör karnesi" diye birşey var. Bir
rektörün 4 yıllık hizmetine bakıp ne kadar başarılı olduğunu değerlendirecek,
bizim de bir sistemimiz var. Zaman zaman biz kurul toplantılarında bunları
konuşuruz. "Şunu yapmasaydı iyi olurdu, bunu yapmasaydı iyi olurdu, şu da şöyle
davranmadı, kadroları böyle dağıttı" diye bizim de kullanacağımız şeyler var.
Diyorlar ki üçüncü sıradaki adayı birinci sıraya koydu. Bunun bir hikmeti var. Bu
da karnesi. Şimdiye kadar yaptığı faaliyetlerde ne kadar başarılıdır diye
bakıyoruz. Ama bunu dışarda bilmedikleri için diyorlar ki "üçüncü sıradaki adayı
birinci sıraya çıkarttılar." Biz karnesine bakıyoruz, gazeteciler siyaseten
zannediyorlar. Sayın Cumhurbaşkanı geçen gün söyledi kimleri atadığını. Çok hak
yediğimizi zannetmiyorum."

-"BAŞÖRTÜSÜ SORUNU BİZE GÖRE BİTTİ"-

"Başörtüsü sorunu bitti mi üniversitelerde?" sorusuna Özcan, "Bize
göre bitti ve biz artık o işe karışmıyoruz. Artık siyasilerin işidir, onlar
yapacaklar. Biz üniversiteler tarafını hallettik gibime geliyor. Üniversite zaten
istiyor bunu. Herkesin üniversitelerde başörtüsünün serbest olması konusunda
konsensüsü var. Bütün partilerin var, halkımızın da var. Bence bitmiştir"
yanıtını verdi.
"Rektörler arasında da konsensüs var mı?" sorusu üzerine Özcan, "Yüzde
98 var. Belki bir-iki tane üniversitemiz vardır, bu konuda farklı görüşe sahip.
Bence onlar kendileri hallederler bundan sonra" diye yanıtladı.
"YÖK Başkanlığına geldiğinizde en önemli sorun olarak katsayı ve
başörtüsünü mü görüyordunuz?" sorusunu Özcan, "İkisini görüyordum, ikisi de
hallolmuş durumdadır. Mümkün olduğu kadar insanları tatmin edecek derecede
halloldu. Yüzde yüz olmadıysa bile katsayıda küçük birşey kaldı. Başörtüsünde de
itiraz eden bir tane üniversite bile olsa yüzde yüz bir konsensüsten bahsedilemez
ama çok yüksek oranda bir konsensüsle kabul edildi diyebiliriz" diye
yanıtladı.

-"HEDEFİM, AKREDİTASYON KURUMU"-

Kalan bir yıllık görev süresinde yapmayı planladığı çalışmaları da
anlatan Özcan, en büyük hedeflerinden birinin Türkiye Akreditasyon Kurumu"nu
kurmak olduğunu ifade etti. Üniversitelerdeki alanlarla ilgili akreditasyon
kuruşlarını "Türkiye Akreditasyon Kurumu" adıyla oluşturulacak bağımsız bir
çatı altında toplamak istediklerini dile getiren Özcan, bu kurum aracılığıyla
üniversiteleri her yıl akredite etmek istediklerini belirtti. Özcan, bu çerçevede
YÖK"ü sadece idari ve mali denetim yapar hale getirmeyi hedeflediklerini ifade
etti.

-SİVİL POLİS-

Basında çıkan "üniversitelerde sivil polis" ile ilgili haberlere tepki
gösteren Özcan, şunları söyledi:
"Bundan 6-7 ay önce bizden ve emniyetten birkaç kişi üniversiteleri
bölgelere ayırdı ve bölge bölge gezip toplantılar yapıldı, üniversitelerde
öğrenci hareketleri veya başka türden problemler olursa emniyet tedbirleri nasıl
alınabilir, nasıl sağlanabilir diye. Bu ekip 7-8 bölgeye gitti. Alınan güvenlik
tedbirleri bu toplantılardan çıkan sonuçlardır. Hiç bir tanesi YÖK"ün kararı
değildir onların. Onlar topluca alınmış kararlar.
Ben şahsen ne polisin ne de jandarmanın üniversitede olmasını isteyen
biriyim. Benim böyle olduğumu ODTÜ"de herkes bilir. Öyle şeyler yazıyorlar ki
sanki sivil polisi biz davet etmişiz. Zaten sivil polis var üniversitede.
Zaten ne jandarma ne de polis üniversitede olmak istiyor. Kim ister ki
öyle birşeyin ortasına gitmek, orada bulunmak, bütün yıldırımları üzerine çekmek.
Onlar diyorlar ki "Biz eğer konuşlanacaksak üniversitenin çok uzağında bir yerde
konuşlanalım, eğer birşey olursa bizi çağırın gelelim." Tabii herkes taş atıyor,
yumurta atıyor, geçerken kötü bakıyor. Kim böyle bir muamele ister. Onların da
niyeti yok yani.
Bugünlerde böyle bir furya başladı, YÖK sivil polisleri davet etmiş de
onları üniversitede konuşlandırmak için yer istemişiz de üniversitelerden....
Kesinlikle alakası yok. Ben şahsen hiç istemem öyle birşeyin olmasını.
Üniversiteye hakaret diye görürüm. Üniversiteye bir polisi, jandarmayı
yerleştirmek benim için üniversiteye hakarettir. Yapılacaksa bunlar, üniversite
sivil güvenliği kendisi tutar onlar vasıtasıyla üniversitenin güvenliğini
sağlamaya çalışır ama bunu kendisi yapar. Gidip polisten, jandarmadan yardım
istemezler. Çok büyük olaylar olursa polis çağrılabilir. Yoksa herhangi bir
güvenlik kuvvetinin üniversitede olmasını üniversiteye, misyonuna çok aykırı
buluyorum."

-"YENİ ÜNİVERSİTE KURMA ŞARTLARINI AĞIRLAŞTIRACAĞIZ"-
Üniversite sayısının son birkaç yılda arttığı anımsatılarak, artışın
devam edip etmeyeceğinin sorulması üzerine Özcan, "Özellikle vakıf
üniversiteleri açma şartlarını biraz ağırlaştırarak devam edelim diyoruz. Mesela
şimdi vakıf üniversitesi kurmak için 15 milyon TL mal varlığı istiyoruz. Bunu
birazcık yükseltelim istiyoruz. İyiler, sağlamlar gelsin. Devlet üniversiteleri
de artık her ilde olduğuna göre, bazı illerde ikişer tane oldu, çok gerekmedikçe
açmayalım, mevcutları büyütelim diyoruz. Plan böyle" diye konuştu.
Üniversitelerde bazı bölümleri açmak için sınırlar konulduğunu, ihtiyaç
olmayan bölümlerin açılmasına izin vermediklerini anlatan Özcan, Milli Eğitim
Bakanlığının özellikle öğretmenlik ile ilgili ihtiyaç duyduğu bölümleri açmaya
çalıştıklarını ifade etti. 374 bin adayın öğretmen olmak için beklediğine işaret
eden Özcan, "Ama insanlar hala Türkiye"de öğretmenlik programlarına gidiyor. 374
bin bekleyeni olan bir programa siz müracaat ediyorsunuz, "ben bu alanda
çalışacağım" diyorsunuz. İnsanları da anlamak mümkün değil. 374 bin kişi iş
bekliyorsa ben o pazara girmem, gider başka bir dalı seçerim" dedi.
Üniversitelerin değişimi iyi takip ederek buna göre proje üretmesi
gerektiğini vurgulayan Özcan, üniversitelerin bu kapsamda yapılacak çalışmaları
destekleyeceklerini söyledi.
Üniversitelerde son dönemlerde ar-ge çalışmalarının arttığını ifade eden
Özcan, şöyle konuştu:
"Başbakanımız Türkiye"ye çok iyi birşey yaptı. TÜBİTAK"ın bütçesi 50
milyon dolar bile değildi, şimdi 700 milyon dolara yaklaştı. Üniversitelerde son
yıllarda gördüğünüz makale sayısındaki artış, hep Sayın Başbakan"ın oraya verdiği
para ve TÜBİTAK"ın da onu dağıtması sonucu oldu. Yoksa buralara hiç gelemezdik.
Mükemmel bir korelasyon var. Ne kadar para koyarsan o kadar bilimsel çıktı
alırsın. Paran yoksa hiçbir yere gelemezsin. Sayın Başbakan bunu gördü,
Türkiye"ye en büyük iyiliklerden bir tanesini yaptı. O parayı artırdı.
Üniversitede hiç değilse bir ar-ge geleneği başladı. Şimdi insanlar araştırma
yapıyor. TÜBİTAK"tan proje almak prestijli bir durum haline geldi. Bu hoş birşey.
Bunu o para geliştirdi ama yine de yeterli değil. Singapur"da bizim TÜBİTAK
benzeri bir kuruluş var. Adı A-Star. Bütçesi 13.5 milyar dolar. Biz 700 milyon
dolardayız."

-KOL NAKLİNE ÖVGÜ-

Üniversitelere fırsat verildiğinde önemli çalışmalar yapıldığını belirten
Özcan, Akdeniz Üniversitesi"nde yapılan ve Türkiye"de ilk olan çift kol naklinin
de büyük bir başarı olduğunu kaydetti. Özcan, "Bu aslında çok önemli bir
haberdir. Düşünün, iki yıl önce kollarını kaybetmiş, orada ne damar ne sinir
kalmıştır. Motosiklet kazasında ölen birinin kollarını alıp taktılar. Kol nakli
yapılan kişi parmaklarını oynatmaya başlamış. Bu, müthiş bir başarı.
Hocalarımızın bilgisi eksik falan değil, eğer fırsat verilsin, dünyayı
oynatırlar" dedi.
Üniversitelerde rekabeti desteklediklerini dile getiren Özcan,
üniversitelere, yaptıkları üretim ölçüsünde, belirli kıstaslar baz alınarak bütçe
verilmesinden yana olduğunu, bunun örneğinin İngiltere"de uygulandığını sözlerine
ekledi.