Depremlerde ölümleri artıran; açgözlü arsa sahipleri, yüksek kar beklentili müteahhitler ve liyakatsiz yöneticiler yüzünden vatandaşın barınma hakkı gasp ediliyor.
Depremde ölümlerin sebebi: Vatandaşın sağlam konut inşaatı yapmasının önüne geçen siyasetçilerin ve yöneticilerin imar ile şehircilik anlayışıdır. Kentsel rant, imar rantı, inşaat rantı, arazi rantı, konut rantı adına ne derseniz deyin; insanların barınma hakkını elinden alan düzendir.
“Başımızı sokacak bir evimiz olsun” diyen insanların, ev hayallerini rant ekonomisine çevirenler; arsa sahipleri, müteahhitler ve bürokratlardır. İnşaatın her kaleminden yüksek kar beklentisi olan bu üçlü nedeniyle, ekonomik durumu iyi olmayanların ev sahibi olması imkansız hale gelmiştir.
• Arsa sahiplerinin %50 kat karşılığı bedelleri.
• Aç gözlü müteahhitlerin “bir koyup iki alma” beklentileri.
• İmar planı değişikliğinde dönen rüşvetler.
• Zemin iyileştirme bedelleri.
• Fahiş otopark bedelleri.
• Altyapı katılım payları.
• Hafriyat bedelleri, yol bozma bedelleri, fahiş şantiye elektrik ve su bedelleri.
• Dörder takım projeler, ısı yalıtım projeleri, büro tescil belgeleri, oda belgeleri, akustik belgesi, imar durum belgesi, asansör belgesi, sicil durum belgeleri.
• Bitmeyen tükenmek bilmeyen harçlar, vekâletler, vergiler, taahhütnameler, sirküler, noter onaylı sözleşmeler.
• İnşaata gelmeyen şantiye şeflerine, yapı denetimlere ve iş güvenliğine ödenen bedeller.
İnşaat maliyetini şişiren onlarca kalem, dijitalleşmeden nasibini alamamış gereksiz belgelerden kaynaklanmaktadır.
Arsa sahibinin sebepsiz zenginleşmesine, müteahhitin yüksek karlarına, bürokraside dönen rüşvet çarkına maalesef adalet sistemimizde dur diyemiyor. İmar kanunları, vergi kanunları hatta deprem yönetmelikleri bile bu çarkı çevirenler için sürekli değiştiriliyor.
Sonuç olarak, depremlerde bu kadar çok ölüm olmasının sebebi;
AÇGÖZLÜ ARSA SAHİPLERİ,
YÜKSEK KAR BEKLENTİSİ OLAN MÜTEAHHİTLER,
KOLTUK SEVDALISI SİYASETÇİLER VE
LİYAKATSİZ YÖNETİCİLERDİR.
2010 yılında, 8.8 büyüklüğündeki depremin ardından Şili’de büyük bir yıkım yaşanmıştır.
Yaşanan yıkım her ne kadar büyük olsa da, Şili hızla ayağa kalkmış; insanların kısıtlı bütçeleriyle ev sahibi olabilmeleri için “artırımlı sosyal konut projesi” hayata geçirilmiştir.
Bu proje, acil barınma ihtiyacı üzerine doğmuş olup; kötü bir ev inşa etmektense, bir evin yarısını yapmak, diğer yarısının ise sadece çerçevesini oluşturmak esasına dayanmaktadır.
İlk etapta 55 metrekare olan ev, istenirse 85 metrekareye çıkarılabilmekte; böylece insanlar, kendi başlarına inşa edemeyecekleri evlere uygun fiyatla sahip olabilmektedir.
Şili’de uygulanan bu örnek projeden yola çıkarak merkezi hükümet ve belediyelere soruyorum;
“Sata sata bitiremediğiniz devletin arsalarından uygun olanları sosyal konut projeleri için vatandaşa verseniz, bu projeler için alınan inşaat malzemelerinden vergi almasanız, yıllarca topladığınız deprem vergilerinden vatandaşa ucuz krediler verseniz, vatandaşınıza 55 metrekare, başını sokacak ev sahibi olma imkanı tanısanız, ÖLÜR MÜSÜNÜZ?”
BARINMA TEMEL HAKTIR!
Barınma hakkı, 1948 yılında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 25. Maddesinde “Herkesin kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır” maddesiyle kabul edilmiştir.