Başbakan Erdoğan'ın, Has Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş'a yaptığı 'kurumsal olarak AK Parti'ye katılma daveti' kamuoyunda geniş yankı yaptı.

Başbakan ve Has Parti Genel Başkanı'nın vaki olan görüşmesinden önce de bu konuda birtakım spekülasyonlar yapılmış, hatta AK Parti içerisinde yönetici pozisyonundaki bazı isimlerin, pek de olumlu olmayan tavırları, gündemde meseleye duyulan ilginin artmasına yol açmıştı.

Başbakan'ın, Prof. Dr. Numan Kurtulmuş'un ve partisinin AK Parti'ye katılması yönündeki daveti, Türk siyasi hayatını bugün olduğu kadar gelecek açısından da önemli düzeyde etkileyebilecek bir olaydır. Başbakan bu adımı atarken hem partisi hem de Türkiye'nin geleceği için ciddi bir gelişmenin önünü açmıştır.

Siyasette yoğunlaşma

Öncelikle "Sayın Kurtulmuş'un partisi zaten oy olarak 'küçük bir partidir' bu davetin ne önemi olabilir, Başbakan ne yapmak istiyor" gibi sorular soranların anlaması gereken husus; Kurtulmuş'un Türk siyasi hayatında temsil ettiklerinin oy oranına sığmayacağıdır. Numan Bey, akademik birikimi, bugüne kadar ortaya koydukları, yazdıkları ve çizdikleriyle Türk siyasetinde farklı bir profile sahiptir ve farklı bir siyasetçi kimliğini temsil etmektedir.

Üslubu, siyasi sorunlara karşı sağduyulu, uzlaşmacı ve kritikçi tavrı, onun birikimiyle tutarlıdır. Siyasi partiler bilhassa Meclis'te tek başına çoğunluk sağlayacak partiler, farklı nitelikler taşıyan siyasetçileri kendi bünyelerine katarak siyaseten zenginleşme fırsatı bulurlar.

Ayrıca, AK Parti'yle Has Parti'nin, Saadet Partisi'nin, hatta MHP'nin hitap ettiği toplumsal grupların, muhafazakâr, yerli, gelişmeci, milliyetçi eğilimleri temsil eden birçok hususta benzerlikler taşımalarından dolayı geniş bir ortak paydayı paylaştıkları bilinmektedir.

Bugün AK Parti'de toplanmış olan bu %50'lik çoğunluk, siyasal hassasiyetleri ve beklentilerinin bu partinin temsil ettikleriyle kesişmesiyle bir araya gelmiştir. AK Parti bu eğilimleri siyasete yansıttığı sürece sorun yaşamayacağı gibi, bundan uzaklaşmaya başladığı andan itibaren de zayıflaması, başka sağ partilerin devreye girmesi mümkündür.

Başbakan Erdoğan'ın hamlesi tam da bu meseleyle ilgilidir. Üst üste üç defa iktidar olmuş partisinin (kendisinin cumhurbaşkanı olması durumunda) çeşitli sebeplerle sorun yaşama ihtimaline karşı, bazı girişimlerde bulunması, yeni arayışlara yönelmesi oldukça anlaşılırdır.

Sağ ve siyaset

Türkiye'de sağ partiler ya muhafazakâr ya yenilikçi ya da demokrat eğilimleri siyasete taşımada güçlüğe düştüğü andan itibaren krizle karşılaşmışlardır. Geçmişte Adalet Partisi'nin, Anavatan Partisi'nin, Doğru-Yol Partisi'nin yaşadıklarını bu bağlamda değerlendirmek gerekir.

Sağ partilerin yaşanabilecek bir krizi aşmak için yeni siyasal imkânları taşıyan isim ve kadroları partilerine katma girişimi, yeni bir dinamizm yaratabilir. Bugün Başbakan Erdoğan'ın yapmak istediği de budur.
Türkiye hızla değişiyor, siyaset kurumunda yer alan partilerin, bu değişimin aktörleri arasında bile olsalar, duraksadıkları, değişimin getirdiği sorunlara cevap veremedikleri anlarda bir krizle karşılaşmaları mümkündür. Bu bakımdan Türkiye'nin değişimiyle, bu değişimi yönetecek siyaset anlayışının ve kadrolarının arasında bir paralellik bulunması zorunludur.

Erdoğan sonrası, AK Parti'nin kendini yenileme gücüyle, Türkiye'nin yaşadığı değişim arasında oluşabilecek çelişki, Türkiye'nin siyasal yapısında kırılmalara yol açabilir. Başbakan Erdoğan'ın Has Parti'ye ve Prof. Kurtulmuş'a dönük davetini, AK Parti'nin kendini yenileme ve geleceğe hazırlaması konusunda bir imkân olarak değerlendirmek gerekir.