Marmara Üniversitesi (MÜ) Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ayşen Bakioğlu, karnelerin öğrencilerin başarı ya da başarısızlığını belirleyen bir belge niteliği taşımadığını belirterek, ''Akademik başarı hayatta başarının garantisi olmayabilir. Sanata, spora, farklı uğraşlara ilgi ve yeteneği olan öğrenciler bu konuda gelişmelerine fırsat ve imkan verilirse o alanın en tepede başarı gösteren bireyleri olabilmektedir' dedi.

Prof. Dr. Ayşen Bakioğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ülkemizde rakamla ifade edilen başarı ölçütünün oldukça sert olduğunu, başarı ve başarısızlığı kesin çizgi ile ayıran bu değerlendirmenin akademik başarının bir sıralama sonucu olması gerektiği izlenimi verdiğini ve farklı duygu yoğunluklarının yaşanmasına yol açtığını söyledi.

Bu durumun rekabete, öğrencileri not temelinde sıra yapmaya ve hem öğretmenlerde hem ailelerde bir yarış duygusunun öne çıkmasına neden olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Bakioğlu, ''Bu durumda başarılı öğrenci ve başarısız öğrenci tanımı rakamlara bakılarak yapılmakta, öğrencinin aynı dersin farklı parçalarında gösterdiği motivasyon, inisiyatif alma, projede sıkı çalışma, ekip üyeleriyle uyumlu çalışma, arkadaşına yardımcı olmak ve benzeri konular cümlelerle ifade edilemediği için de, öğrencinin bireysel gelişim değerlendirmeleri ortaya konamamaktadır'' dedi.

Prof. Dr. Bakioğlu, karnelerde öğrencilerin bireysel farklarını rakam ile ortaya koyan yöntemin değişmesi gerektiğini ifade ederek, öğrenci başarısının değerlendirme cümleleriyle rapor halinde velilere sunulmasının gelişim için daha fazla yol gösterici olacağını savundu.

Karnenin ülkemizde sene boyunca çocuğunun öğrenme durumu hakkında çeşitli nedenlerle bilgi almamış olan velilerde aşırı duygulanımlar yarattığına ve bunun çocuğa yansıtılmasıyla çeşitli olaylar yaşandığına dikkat çeken Bakioğlu, şunları kaydetti:

''Karnesine tepki gösteren babasına kızıp intihar eden, karne üzerinde sahtecilik yapan öğrenciler hep bu aşırı duygu ifade edimlerinden kurtulma amaçlı olabilmektedir. Velilerin kafasına sadece beyaz ve siyah renk mevcuttur. Bu da kalma ve geçme olarak ifade edilmektedir. Oysa çocuğun her derste akademik başarısı farklı olabilir, ilgi ve yetenekleri ile hayatta çok başarılı ve mutlu olabilir. Akademik başarı hayatta başarının garantisi olmayabilir. Sanata, spora, farklı uğraşlara ilgi ve yeteneği olan öğrenciler bu konuda gelişmelerine fırsat ve imkan verilirse o alanın en tepede başarı gösteren bireyleri olabilmektedir.''

-''ZAYIF NOTLAR GETİREN ÇOCUĞUNA AİLE KENDİ EBEVEYNLİK KARNESİNİ GÖRÜYORMUŞ GİBİ BAKMALI...''

Ailelerin, akademik başarısı yüksek karne getiren çocuklarıyla birlikte sevinirken, çocuğu pahalı hediyelere boğmaktan çok, başarısının çocuğa verdiği mutluluk ve hazzı öne çıkarması gerektiğini hatırlatan Bakioğlu şöyle devam etti:

''Ailelerin, çocuğun ödülünü kendi iç dünyasından alması gerektiği, çocuğun özgüveninin yükselmesinden, kendisiyle gurur duymasından daha önemli bir şeyin olmadığını göstermesi gerekir. Hediye, ihtiyaçları giderme bütün yıla yayılabilir. Her başarısında ödül ile karşılaşan çocuk, yetişkin olup hayata atıldığında ödül, terfi, para gibi unsurlar olmayınca çalışma motivasyonu bulamayabilmektedir.

Zayıf notlar getiren çocuğuna aile kendi ebeveynlik karnesini görüyormuş gibi bakmalı ve yıl boyunca evde ne gibi ortamlar hazırladığını gözden geçirmelidir. Kendisinin kitap okuma, yardımlaşma, iletişim kuma, takım olma, okulu, öğretmeni ziyaret ve diyalog kurma, çocuğuyla aktivite yapma, onun ilgilerini ve yeteneklerini tanımaya çalışma, birlikte kültürel etkinliklere katılma ve benzeri durumlarını sorgulamalıdır.''

Prof. Dr. Bakioğlu, tarımdan geçinen öğrenci velisi sayısının sanayileşme ile birlikte azaldığını, dolayısıyla 3 aylık tatili yıla yayarak üçer haftaya çekmenin yollarının aranması gerektiğini ifade ederek, ''Yazın öğrenme, okuma, tekrarlama faaliyetleriyle meşgul olmayan beyin, önceki öğrenmelerini beyin sinir hücreleriyle yenilerine ekleyememekte ve güçlü bir öğrenme ağı oluşturamadığı gibi öğrendiklerini de unutabilmektedir. O halde üç aylık tatil eğer sadece boş geçiriliyorsa öğrenmenin devamlılığına bir darbe olmaktadır'' değerlendirmesini yaptı.

-''ÜÇ AYLIK TATİL NASIL DEĞERLENDİRİLMELİ?''-

Üç aylık tatilin nasıl değerlendirilmesi gerektiği konusunda da Prof. Dr. Bakioğlu, şu önerilerde bulundu:

''Çeşitli ilgi ve yeteneklere uygun kitaplar, dergiler alınması, birlikte okunması veya her aile bireyinin bir kitap okuyup akşam yemeğinde ve sonrasında özetlenmesi ve üzerinde fikir yürütülmesi yapılabilir. İlgi çekici, bilim, teknik, sanat, spor, kültür aktiviteleri hakkında internetten bilgi edinimi ve bunlara katılım. Eğitim kamplarına katılma, yaz okullarına gitme, hoşa giden aktiviteleri yapılabilir ancak bu faaliyetler öğrenme ve eğitimi ihmal etmemeye özen gösterecek bir planlama ile yapılmalı. Günü üç eşit parçaya bölmeli ve bir parçasında, okuma, yazma, öğrenme, test çözme, ve benzeri aktivitelere yer verilmeli. Planda bazen yer değişikliği yapılabilir. Yeni öğretim yılına ilişkin bilgi ve beceri edinimi, önceki yıldaki eksiklerin tamamlanması, hoşa giden kitap, dergi, internet sitesi ile vakit geçirilmesi çocuklar için yararlı olabilir.

Öğrencilere sadece akademik başarıyla değil, diğer insanlarla ilişki kurmak, yardım etmek gibi aktivitelerle mutlu olacağı bilincinin de verilmesi gerekmektedir. Çocukta adalet, eşitlik, dostluk, yardımlaşma, insanı, canlıyı, tabiatı sevme, sanat eserleri karşısında duygulanma vb. gibi özelliklerin oluşturulmasında da yaz tatili önemli bir zaman dilimidir. Akraba, eş dost ziyaretleri, görmediği yakınlarıyla, arkadaşlarıyla birlikte aktiviteler yapmak ve bunu yararlı bilgilendirici konuşmalarla daha nitelikli hale getirmek, düşkün, zayıf durumda olan mahalle sakinlerine yardımcı olmak, bir hayır kuruluşunda çaba göstermek, karakter eğitimi için yararlı olabilir.''

Prof. Dr. Ayşen Bakioğlu, tüm bu faaliyetlerin veliler tarafından mecburiyet ve baskıyla yaptırılması yerine, durumun anlatılarak bundan zevk alınabileceğini hissettirerek yapmalarını sağlamanın, çocuklar üzerinde daha etkili olacağını belirterek, ''Çocukların karakteri geliştikçe, kendi ahlaki yargıları onlara neyin doğru olduğunu vurgular ve bunu yapmaya daha güçlü bir iç bağlılık duyarlar'' diye konuştu.