Yaşanan uykusuzluk, baş ağrısına yol açabildiği gibi, baş ağrısı da uykusuzluğa neden olabiliyor. Bu nedenle baş ağrısı şikayeti olan kişilerde uyku özelliklerinin, uyku şikayeti olan kişilerde ise baş ağrısının sorgulanması gerekiyor.

Uyku ve baş ağrısı birçok noktada neden ve sonuç ilişkileri ile kesişiyor. Azalan ya da uzayan uyku süreleri, uykuda diş gıcırdatma ve uyku-apne sendromu olmak üzere birçok uyku sorunu baş ağrısına neden olabiliyor. Ağrı sırasında uyumak, ağrıyı geçirebiliyor ancak baş ağrısı uykuya dalmayı ve uykuyu sürdürmeyi zorlaştırabiliyor. Yetersiz ve kalitesiz uyku, ağrının tekrar başlamasına sebep olabiliyor. Anadolu Sağlık Merkezi Nöroloji Uzmanı Dr. Ferda Korkmaz Özkanoğlu, uyku kaynaklı baş ağrıları hakkında şu bilgileri paylaştı:

UYKU İLE İLİŞKİLİ MİGREN SIKLIĞI YÜZDE 16

Dr. Ferda Korkmaz Özkanoğlu, "Birçok migren hastası hafta içi azalan, hafta sonu ise artan uyku süresi ile baş ağrısının tetiklendiğini tecrübe etmiştir" diyor. Beynin uyku-uyanıklık ritmini düzenleyen merkezinin migren ataklarının ritminden de sorumlu olduğunu dile getiren Dr. Ferda Korkmaz Özkanoğlu, kronik migrende ise değiştirilebilir risk faktörleri içinde uykunun da yer aldığını hatırlatıyor. Artan yaş ile birlikte migren-uyku ilişkisinin daha da belirginleştiğini vurgulayan Dr. Özkanoğlu, "Yapılan bir çalışmalarda 20-30 yaş aralığında uyku ile ilişkili migren sıklığı yüzde 16 iken, 31-40 yaş aralığında yüzde 27, 41-50 yaş aralığında yüzde 38, 51-60 yaş aralığında yüzde 45, 61-70 yaş aralığında yüzde 58'e kadar çıkıyor" diyor.

UYKU APNE SENDROMU İLE KÜME BAŞ AĞRISI PARALEL GELİŞİYOR

Küme baş ağrısının, özellikle genç erişkinlerde, erkeklerde ve sigara içenlerde daha sık görüldüğünü ifade eden Dr. Özkanoğlu, ağrının tipik olarak tek taraflı, göz çevresinde ve çok şiddetli ancak kısa süreli olduğunu, baş ağrısının olduğu taraftaki gözde küçülme, yaşarma, kızarma, burunda tıkanma ve akma, yüzün yarısında şişmenin de eşlik edebildiğini vurguluyor.

Bu ağrı ataklarının belirli dönemlerde peş peşe gelip kümeleşebileceği gibi devamlılık da gösterebildiğini ifade eden Dr. Özkanoğlu, ağrılar sıklıkla sabah erken saatlerinde çalar saat baş ağrısı ya da uykuya daldıktan bir saat sonra başladığını belirtiyor. Küme baş ağrısı olan kişilerde uyku apne sendromu sıklığının genel topluma nazaran daha fazla olduğunu ifade eden Dr. Özkanoğlu, "Uyku apne sendromu ile küme baş ağrısının birbirini tetiklemesinden ziyade birbirine paralel gelişen durumlardır. Uyku apne sendromunun tedavisi ile küme baş ağrılarının da gerilediği gözlenmiştir" diyor.

HİPNİK BAŞ AĞRISI

Sadece uyku sırasında başlayan hipnik baş ağrısının genelde 50 yaş üstünde ve çok nadir görüldüğünün altını çizen Dr. Ferda Korkmaz Özkanoğlu, "Genellikle uykuya daldıktan bir iki saat kadar sonra, çoğunlukla tüm başta, 30-60 dakika kadar oldukça şiddetli, zonklayıcı tarzda şiddetli bir ağrıdır" diyor.

GÜNAYDIN BAŞ AĞRILARI

Günaydın baş ağrıları da denen sabah baş ağrılarının önemli bir nedeninin uyku-apne sendromu olduğunu vurgulayan Dr. Ferda Korkmaz Özkanoğlu, bu nedenle sabah baş ağrısı olan kişilerin uyku özelliklerinin mutlaka irdelenmesi gerektiğinin altını çiziyor. Dr. Özkanoğlu, uyku-apne sendromunda soluğun gece boyu defalarca durması ile oksijen miktarının düştüğü, karbondioksit oranının yükseldiği, kan basıncının (tansiyon) arttığı, toplardamarlardaki genişleme nedeni ile kafa içi basıncının arttığı, kalp hızının değişkenlik gösterdiği ve mikro uyanıklıklarla uykunun defalarca bölündüğünü belirtiyor. Uyku süresince yaşanan bu kaotik durumun hem uyku anına hem de uyanık olunan zamana ait etkileri olduğunun altını çiziyor.

EL BİLEĞİ DAMARINDAN KALP TEŞHİSİ

El bileğinden anjiyo, 2000'li yılların başından beri, Batı Avrupa başta olmak üzere tüm dünyada kullanılıyor. "Radial Anjiyoî olarak adlandırılan el bileği anjiyosunda, el bileğindeki atardamarlar kullanılarak kalp
hastalıklarının tanı ve tedavisi mümkün olabiliyor.

Aile Hastanesi Bahçelievler Kardiyoloji Uzmanı Dr. Egemen Duygu, koroner arter hastalığının tüm dünyada ve ülkemizde yaygınlığı artan bir hastalık olduğunu, bu nedenle de tanı ve tedavisinin etkili bir şekilde yapılmasının büyük önem taşıdığını söylüyor. Bu hastalıkların tanı ve tedavisinde koroner anjiyo altın standart tedavi yöntemi olarak kullanılıyor. El bileği anjiyosu ise, özellikle sağladığı konfor ve daha güvenli bir işlem olması nedeni ile kasıktan uygulanan anjiyoya göre daha iyi bir alternatif.

İNCE DAMARLI KİŞİLERDE KULLANILMIYOR

Yöntemin bazı hastalarda görülebilen radial arterin ince yapıda olması veya damarın büzüşmesi gibi durumlarda kullanılamadığını vurgulayan Dr. Egemen Duygu, "Kronik böbrek yetersizliği olan ve kol damarlarından diyalize giren hastalarda ile el dolaşımının yetersiz olması gibi durumlar nedeniyle bu yöntem kullanılamıyorî diyor. Radial anjiyografinin, komplikasyon oranlarının düşük olması ve hasta konforu açısından günümüzde daha sık kullanılmaya başladığına değinen Dr. Duygu, koroner arter hastalığının tanı ve tedavisinde koroner anjiyografinin altın standart olduğunu söylüyor. Klasik anjiyonun hekime daha geniş kateterler ile uygulama kolaylığı sağlaması bakımından avantajlı olduğunu belirten Dr. Duygu, klasik anjiyoda kanama, şişlik oluşması, balonlaşma ve fistül gibi komplikasyonların daha fazla görüldüğünü, el bileğinden yapılan anjiyo ile sorunların da en aza indirilebileceğinin altını çizdi.

YEMEĞE YALNIZ ÇIKMAYIN

Şehir hayatının koşuşturması ve yoğun iş temposu sebebiyle evlerimizden çok dışarda yemek yiyoruz. Sabahları bir saat fazla uyumak için günün en önemli öğünü olan kahvaltıyı ofis masasında poğaça veya açma ile yapmayı tercih edilebiliyoruz. Dışarda yenilen öğle ve akşam yemekleri ise ciddi oranda yağ ve sodyum almamıza neden olmasının yanı sıra ihtiyacımız olan besin öğelerini yeterince içermiyor.
Ev dışında yenilen öğünler arttıkça fazla kiloların da arttığına ve sağlıklı kiloyu korumanın gittikçe zorlaştığına dikkatleri çeken Universal İtalyan Hastanesi Diyetisyeni Meltem Şeniz Toksoy "Size geniş menü alternatif sunan mekanları tercih edin. Bilmediğiniz yemeklerin içeriğini garsonlara sormaktan çekinmeyin. Yemeğe yalnız gitmemeye özen gösterin. Yemekte arkadaşınızla sohbet edin ya da kitap gazete okumak gibi yemek dışındaki şeylerle ilgilenin" dedi.

"SEZAR SALATA YERİNE AKDENİZ YA DA DENİZ MAHSULLERİ SALATA TERCİH EDİN"

Hafif bir yemek sipariş etmek isteyenler, neredeyse her restoranın menüsünde yer alan Sezar salatayı tercih ederler. Ancak Sezar salatanın sosu, salatayı ana yemekler kadar kalorili bir besin haline getirir. Onun yerine Akdeniz salata ya da deniz mahsulleri salata tercih edin. İki dilim tahıllı ekmek ve asitsiz bir içecekle hem sağlıklı hem de dengeli bir öğün yaratabilirsiniz.

"AKŞAM YEMEĞE ÇIKACAĞIM DİYE ÖĞLE YEMEĞİNİ ATLAMAYIN"

Dışarıda yiyeceğiniz gün bir önceki öğünü atlamayın. Çünkü açlığınızı kontrol altında tutamazsanız restorandaki menülerin çekiciliğine daha kolay kapılırsınız. Evde olduğu gibi dışarıda yemek yediğinizde de kendinize dört besin grubunun bir arada bulunduğu yemekler sipariş edin. Örneğin, ızgara et veya tavuk, yanında yeşil salata, içecek olarak ayran ve 1-2 dilim tahıllı ekmek tüketebilirsiniz.

"BÜYÜK PORSİYONLARLA RESTORAN KALİTESİNİ EŞ TUTMAYIN"

Yenilen yemeğin porsiyon büyüklüğünün çok önemli olduğunun altını çizen Diyetisyen Toksoy "Günümüzde büyük porsiyonlar restoranın kalitesi ile eşdeğer tutuluyor, restoran seçerken tercih sebebi oluyor. Büyük porsiyonlarla yemek servis ettiğini bildiğiniz mekanlarda yemeğinizi küçük porsiyonlarda getirmelerini isteyin ya da ihtiyacınız kadarını tüketip kalanını paket yapmalarını rica edin" dedi.