Araştırmacı - tarihçi yazar İsmail Nacar, 29 Ekim 1993'te DEP Genel Merkezi'nde basın toplantısı düzenleyerek Türkiye'ye duyurduğu 'Barış, Kardeşlik ve Dayanışma Komitesi'ni yeniden hayata geçirerek Kürt sorunun çözümünde yarım kalan adımlarını atmaya devam edecek. Nacar'ın olayların zirve yaptığı yıllardaki girişimleri ve Erbakan hükümeti döneminde üstlendiği rolü 'Erbakan'ın Gizli PKK Zirvesi, Zirvenin Kilit İsmi İsmail Nacar' adı altında kitaplaştırıldı. Bazı çevrelerin telkiniyle Erbakan döneminde başlattıkları süreci tekrar canlandırmasının gündemde olduğunu ve seçimlerin ardından 'Yeniden Barış Gönüllüleri İnisiyatifi' adı altında bir girişim başlatmaya hazırlandıklarını belirten İsmail Nacar, Ankara'daki evinde sorularımızı şöyle yanıtladı:  
 
l Barış Kardeşlik ve Dayanışma Komitesi nasıl oluştu?
Eski İçişleri Bakanı Faruk Sükan'a 1992'de konuyu açtım. O da Eşref Bitlis Paşa ile görüştü ve desteğini aldı. Komiteyi kurduktan sonra DEP Genel Başkanı Murat Bozlak'a bir mektup gönderdim. Onlar da bana girişimi çok olumlu bulduklarına dair bir yanıt yazdılar. Bu süreçte Abdullah Öcalan ile teması olan insanlarla görüşmelerim oldu. 29 Ekim 1993'te Cumhuriyetin kuruluş yıldönümünde DEP Genel Merkezi'nde bir basın toplantısı düzenledim. Hatip Dicle, Leyla Hanım (Zana), Ahmet Türk hepsi oradaydı. O günlerde Bekaa Vadisi'ne gidip, Öcalan'la görüşeceğimi de söyledim ama bu girişimimiz Suriye istihbaratı tarafından engellendi.
 
EŞREF BİTLİS SÜRECİN ARKASINDA
l Eşref Bitlis ne kadar içindeydi bu sürecin? 
Eşref Bitlis Paşa sürece destek veriyordu zaten sürecin arkasında oldu. İçeride ve dışarıda istihbarat bilgilerinden de haberdar olmaması mümkün değildi. Onun için ortadan kaldırıldı.
 
l Neden sizin etrafınızda gelişti olay?
Sanıyorum, o dönemde hem Atatürkçü ve sol, hem de daha muhafazakar kesimlerin güvenini kazanmıştım. Mümtaz Soysal, İlhan Selçuk'lar herkesle ilişkim vardı. Çözüm konusunda Baskın Oran, Doğu Ergil, Uğur Mumcu dahil herkes teşvik etti beni. Öcalan ile 1-2 saat süren telefon görüşmem oldu 14 Eylül'de. Daha sonra da defalarca görüştük. Öcalan da benim hakemliğimi kabul etmişti o dönemde. Öcalan'la hiç yüz yüze gelmedik ama saatler süren görüşmelerimiz oldu. 
 
l Benzer bir süreci başlatacaksınız. Sorunun çözümü için ne yapılmalı?
Öncelikle güven tesis edilmeli. Bu güveni de hiçbir zaman bir devlet yetkilisi kuramaz. Çok güvenilir bir inisiyatifin oluşması şart. İç barışın olması için mutlaka ve mutlaka bir genel af üzerinde çalışılmalı. Net bir biçimde dışarıdakilerin dönüşü için bir şey önerilmeli. 
İktidar ne kadar güçlü olursa olsun, ana muhalefet partisiyle bir uyum olmazsa bu sorun çözülemez. Bu meseleyi bir konsensüs ile, iyilikle devletin kurumları ile halledemezseniz, 400 vekille de gelseniz, bu probleminiz sürer. Dış güçler devamlı bunu gizli bir tehdit olarak içinizde tutarlar bu yarayı. O çerçevede dış güçleri hesaba katarak, mutlaka ana muhalefet partisi ile bir konsensüs yapmanız lazım. Başbakan'ın 'Kandil, Silivri, MHP, CHP, BDP ittifakı' diyerek, bütün bunları bir safa itmesi ve karşı cephe oluşturması da siyaseten yanlış. 
 
l Neden?
13 Haziran'dan itibaren yeni anayasa için çalışmalara başlayacaksın. Onun için ana muhalefet partisine ihtiyacın var. Bu ihtiyacın varken Silivri-CHP-PKK ilişkisinden bahsetmek yanlış. O zaman işin altından çıkamazsın. Ülke içinde kendine cephe açmış oluyorsun. Başbakana sizin aracılığınızla iletiyorum: ABD ve İsrail'in birtakım hesapları ve bu kozu her an Türkiye'nin aleyhine kullanma ihtimalleri var. O yüzden mutlaka bu sorun çözülmelidir.
 
Konsensüs mutlaka sağlanmalı
l Çözümün şifreleri sizce ne?
Türkiye'deki laik, anti-laik, sağcı, solcu, Alevi, Sünni, Kürt, Türk ihtilaflarını kendi evimizin içinde birbirimize danışarak, güvenerek, konuşarak, rızasını alarak halletmemiz lazım. Bu rızanın içerisine Öcalan da dahil. BDP'ye 'PKK'yı terörist ilan et' demenin hiçbir pratik anlamı yoktur.
 
Geçmişte yapılan hataları tekrarlamadan mutlaka konsensüs sağlanmalıdır. Bunun en önemli faktörü ana muhalefet partisidir. Bunu kamplaştırmaya da, 'Apo Kürtlerin peygamberidir' demeye de, Silivri-Kandil-BDP-CHP demeye de gerek yok. Zannediyorum seçimlerden sonra farklı yaklaşım tarzı olacak. Kendilerinin çok itibar ettiği bir zat var: Said-i Nursi. Onun 'Söylediğiniz söz hep hak olsun; fakat her hakkı her yerde söylemek hakkınız değil' sözünü hatırlasınlar.
 
ÖCALAN ORADA TUTULMAMALI
l Siz şimdi net olarak ne yapacaksınız seçimden sonra?
Eş-dost arkadaşlar; konuştuğum Kürt çevreleri mutlaka bu barış inisiyatifinin yeniden başlaması gerektiğini söylüyorlar. Bugün bir sıkıntım var: Öcalan ile bir görüşme imkanım olmuyor. Ama Öcalan ile defalarca konuştuk, psikolojisini, 1970'lerdeki haleti ruhiyesini çok iyi bilirim, o da beni bilir. Ben kendisine ne söz verdiysem yerine getirdim. Zaman zaman benimle ayrı ayrı, kapalı kapılar arkasında görüşen liderler somut bir devlet politikası oluşturamadıkları için mesele burada kilitlendi. Seçimden sonra muhalefetle görüşürüz, bunlar (iktidar) bizimle görüşmese bile, öbürleriyle temasımız olacak. Ben CHP'lilere, diğer partililere gideceğim. Gerekirse, Öcalan'a avukatları vasıtasıyla ulaşacağım. Geçmişte yaptığım gibi istenirse, hemen devreye girer ve temaslara başlarım. Ancak, bunların dağdan indirilmesi için iktidar ve ana muhalefetin genel af üzerinde uzlaşması lazım. Dağdakiler başka bir ülkenin ordusu değil, benim ülkemin vatandaşları. 
 
l Cezai yaptırımı olanlar ne olacak?
Süreç içerisinde detaylar halledilir. Öcalan ile Kandil ile konuşularak halledilir. Zaten orada liderleri var. 'Biz 2. Mahmut'tan itibaren bir takım hatalar yaptık. İtiraf ediyoruz ve bundan sonra yapmayacağız. PKK'da bu yanlışların ürünüdür' dememiz gerek. Onun için genel anlamda bir af yapılacaksa, iki yönlü olması lazım. Öcalan da dahil. Ben Öcalan'ın uzun müddet orada kalmasından yana değilim. Öcalan dediğimiz bugünkü Kürt probleminin baş aktörü. Milyonlarca insanımız, sizden emin olsa 'Öcalan başkanımızdır' der. 
 
ÖCALAN'A DİYARBAKIR'DA EV
l Türkiye'nin Batı yakasındakiler bunu içlerine sindirebilecekler mi peki? 
Öcalan'ın bugünkü ortamda Ankara İstanbul'da rahat gezeceği kanısında değilim. Ama, ne yaparsak yapalım Öcalan'ı oradan çıkarmadığınız sürece bu gerginlik bitmez. Çünkü yara büyüdü. 15 milyon burada, 60 milyon öbür tarafta. Bu işi çözeceksek, Öcalan'ı onların duygularıyla bu taraftaki büyük kısmın duygularının ortasında bir yere konumlandırmamız gerekir. Bu da Diyarbakır'da bir ev mi olur, başka bir şey mi olur, şimdilik bilmiyorum. Yani ileride Türkiye'yi bölmeyecek, parçalamayacak, federasyona getirmeyecek bir çözümü bıraksalar ben Öcalan ile rahat hallederim. 
 
l Peki PKK buna ikna olur mu?
Onu biz hallederiz,  devlet bütün kurumları ile bu barış inisiyatifinin yanında olduğu müddetçe PKK marjinal kalır.
 
DEMİREL OLMASAYDI ÇÖZERDİK
l Neden başarılı olamadı girişiminiz?
Erbakan zamanında sorunu yüzde yüz bitirme noktasına getirmiştik. Ama o odaklar Süleyman Bey'i (Demirel) devreye soktular. Süleyman Bey yardımcı olsaydı Erbakan zamanında bu işi biterdi. Neden yardımcı olmadı? Çevresinden duyduğum, 'Bu tip bir çaba değerlidir. Ama Erbakan bu sorunu çözemez. Çünkü kendisi bir sorun' görüşünde olduğu. Bu yaklaşım, tanıdığım bazı askerlerde de vardı. Kürt meselesini 'İslamcı bir iktidar, İslamcı bir başbakanın çözmesi' fikri içerideki menfaatçi çıkar çevrelerini; bu kavgadan medet uman, resmi ideolojinin yapısından çıkar sağlayan bazı sermaye gruplarını; bir de başta İsrail olmak üzere Amerikan çevrelerini rahatsız etti. Zaten 28 Şubat operasyonu da büyük oranda yabancı operasyonudur.
 
Şenay YILDIZ/ [email protected]