Dindar, muhafazakar ve demokrat nesil' yetiştirilmesi önerisi ve dindarlık konusunda Diyanet İşleri eski Başkanı Ali Bardakoğlu'ndan önemli mesaj ve tespitler geldi. Bardakoğlu'nun açıklamalarından önemli satırbaşları şöyle:

Dindarlaşmıyoruz: Dindarlık bir insanın öz sorunu, öz gerçeği, kendi sorunu. İbadet de kişinin özgürlük alanı ve tercihi. Peygamberimizin uyarısıyla söyleyeyim; dindarlığın en üst düzeyi, ibadetler değil ihsan mertebesidir. Çok geniş boyutuyla insan hakları, yetim hakkı yememe, temizlik, üretme, gıybet etmeme diye düşünürsek, Türkiye'nin dindarlaştığını söylemeyiz.

Türkiye şekilci: Türkiye ve 21. yüzyıl dindarlığının en önemli sorunu, belli bir şekil, görsel yani ibadetlerde ve ritüellerde yoğunlaşıp dünyevileşmesi. Biraz da sekülerleşmesi. Bu ciddi bir sorun. Türkiye dindarlığının daha içselleşmesi, ahlakileşmesi ve bilgiye dayalı olması lazım. Türkiye'de görsel dindarlık artıyor. Umreye gidenlerin sayısı bizi yanıltıyor. Şekilciliğe karşı dindarlığın içini dolduralım.

Akşam gazetesine konuşan Bardakoğlu şöyle devam etti:

Ötekinin sorunu: Biz dini, hep ötekinin sorunu diye gördük. Buna aydınlar, medya ve sanatçılarımız da dahil. Nedeni de Türkiye'nin Batılılaşma serüveninde din politikasının iyi yönetilememesi. Türkiye'nin Batılılaşmaya ihtiyacı vardı. Ama Batı'daki din konusunda yapılan yanlış ve o pozitivist aydınlanmacı düşünce, Batılılaşmayla birlikte olduğu gibi transfer edildi. Halbuki Türkiye'nin din konusunda geleneği, geçmişi, şartları farklıydı. Özellikle aydınlar, ellerini taşına altına koymadı. Şehirli dindarı yetiştirmede, dinin o üst elit aristokratik düşünce platformunu oluşturmada çok başarılı olamadı.

Yan yana gelemez : Muhafazakarlıkla, sağcılıkla, solcukla, dindarlık aynı şey değil. Siyaset ayrı bir konu, dindarlık ve din ayrı bir düzlemin kavramı. Dini tutup da demokrasiyle, kapitalizmle, post modernizmle karşı karşıya veya yan yana getirseniz düzlem kayması olur.

Atatürk söyledi: Almanya Başbakanı'nın da, Türkiye Başbakanı'nın 'yeni nesillerimiz dindar ahlaklı olmalı ateist olmamalı' cümlesi de beni mutlu eder. Bunu Atatürk de söyledi. Rahatsız olmadık. Başbakan da söyleyince rahatsız olmamalıyız. Yanlışların yapılma ihtimali varsa, bunları teşhir edelim, önleyelim.

Sağlam nesiller: Ben bunu tek tip insan yetiştirme olarak değil, ortak paydada sağlam nesiller yetiştirme olarak algılıyorum. Atatürkçü nesil yetiştirmekle, dindar nesil yetiştirmeyi karşı karşıya getirmekse çok büyük yanlış. Devletin milli eğitim politikasında dini, ahlaki insani değerlerini öne çıkarması ve eğitimini vermesi doğal bir durum. Ancak bu eğitim diğer unsurlarla harmanlanarak olmalı. O yüzden siyasi proje değil de, devletin milli eğitim hedeflerine giden öğelerden biri diye algılıyorum.

Siyasi proje kastedilmiyor: Buradaki bir dayatma gibi değil. Dindar nesil yetiştirme işini bir siyasi parti kendi okulu ya da programında yapacaksa elbette yanlış olur. Devrede olması gereken, siyasetçiler değil, ilahiyat ve Diyanet'tir. Böyle olunca dindar nesil yetiştirmeyi, ülkenin gelecek tasavvuru diye ele almak gerekir.

İstememe hakkı var: İnsanların 'ben bunu istemiyorum' deme hakkı var. Bir Müslüman olarak devlet adamı olsam, toplumumdaki Hıristiyan ve Müslümanlara eşit davranmak zorundayım. İşe alacaksam, yatırım yapacaksam, dinine bakmaksızın eşit hak tanımak zorundayım. Dindarlık bir siyasi partiye ait değildir. İnsanların dindarlaşması hepimizin hayrınadır.

Nötr duramaz:Devlet, hem ateist hem dindar yetiştirmeye eşit destek mi vermeli? Hayır ama ateizmi önleme, bastırma, haklarını yok etme gibi bir hak da olamaz.Devletin dini nesilleri oluştururken; dinin, ahlaki, insani erdemlerinden yararlanması kaçınılmaz. Devlet, ahlaki değerlere karşı nötr duramaz. Sistematik düşünürsek; inanç kişinin iç dünyasında, ibadetler özel yaşam alanındadır. Geriye; dinin ahlaki, insani prensipleri kalıyor. Milli eğitimin böyle bir tezi olmazsa; hiçbir ebeveyn çocuğuna böyle nötr bir eğitime vermez. Bu eğitimi öyle vermeliyiz ki, karşı çıkan da teşekkür etmeli.

Ekonomik gelişme kaygılandırıyor: Türkiye'nin maddi, ekonomik kalkınması beni kaygılandırıyor. Buna paralel ahlaki, manevi, dini bilgilenmeyi sağlayamazsak savrulmalar yaşarız. Her maddi kalkınmanın paralelinde kimlik, kişilik, insani ve ahlaki, kültür, estetik, manevi değerler de aynı ölçüde gelişmeli. Aksi takdirde, mirasyediler ya da görgüsüzler oluşur. Sadece ekonomik kalkınma endekslerinin iyi olması bizi iyimser yapmamalı. Paralelinde gereken adımlar atılmıyorsa, bu bizi kaygılandırmalı.

Türkiye böyle tercih etti

Cumhuriyet döneminde bir tercih yapıldı. İslam'ın, doğru bilgileriyle halkın aydınlatılması ve bilinçlendirilmesi için devlet eliyle Diyanet kuruldu. Din adına yalan yanlış bilgilerin meydanlarda uçuşup istismarların önlenmesi, doğru bilgilenmenin olması için Türkiye bu tercihini yaptı. Bu önemli bakış açısıdır. Bu dini, serbest piyasa şartlarına bırakıp da isteyen istediği çığırtkanlığı yapsın şeklinde değil, İslam dininin derli toplu düzgün doğru bilgilerle aydınlatma düşüncesidir.

Devletin intiharı

Ateistlerin, inanmayanların güvencesi de devlet olmalı. Ama devlet hiçbir zaman; ateizmle dini ahlaki değerler bana göre eşittir, diyemez. Devletin intiharı olur. Ateizmin eğitimi olmaz.

Din eğitimini, 'aileler, toplum ve STK'larla, toplumun insiyatifi versin' dediğiniz vakit, din ve din eğitimi adına nelerin olabileceğini hayal etmemiz için başımızı kaldırıp ya geçmişi ya olup biteni ya da bazı İslam ülkelerini (mesela Bangladeş'i) görmemiz gerekiyor.

Atatürk dine karşı bir insan değildi ki...

Atatürkçülükle dindarlığı karşı karşıya getirirseniz, en büyük kötülüğü Atatürk'e yaparsınız. Atatürk, dine karşı bir insan mıydı? Diyaneti, Kur'an kurslarını kim kurdu? Dini kitaplarının neşriyatına kim ön ayak oldu? Tıpkı laiklikle Müslümanlığı karşı karşıya getirmek gibi... Bunu da yaparsanız, en büyük kötülüğü laiklik görür. Çünkü, 'Müslümanlık 14 asırdır var', devam eder. Burada olmasa başka yerde olur. Laiklikliği de anlamadığımızı göstermiş olduğumuz gibi laikliğe de haksızlık etmiş oluruz. Laikliği niye din özgürlüğünün bir güvencesi olarak görmüyoruz? Dini eğitime engel olarak görmek yerine, dini eğitimin düzgün şekilde alınmasının bir imkanı olarak görmeliyiz. Elbette devlet adamları, devlet işlerinde dinlere, inançlara eşit mesafede olmalı. İslam dini bir siyasi rejim, din devleti öngörmüyor. Olsaydı, ilk günden olurdu. İslam dünyasında, tarihinde teokrasi tecrübesi yaşanmadı. Din adamları, devleti yönetelim demedi.

Cumhuriyet