Gazetecilikte 26 yılı geride bırakmak üzereyim. Bu sürenin 17 yılı Milliyet ve Sabah"ta geçti. Merkez (!) medyada bildik isimlerin neredeyse tamamıyla mesai arkadaşlığım oldu ve büyük çoğunluğu yöneticiliğimi yaptı.

Kimler mi?

Çetin Emeç, Ufuk Güldemir, Altan Öymen, Doğan Heper, Yalçın Doğan, Yavuz Donat, Emin Çölaşan, Güngör Mengi, Umur Talu, Derya Sazak, Fikret Bila, Tayfun Devecioğlu, Zafer Mutlu, Fatih Çekirge, Bilal Çetin, Murat Yetkin...

Saymaya devam etsek, bu köşeye sığmaz. Gazeteciliğimin şekillenmesinde sağolsun hepsinin tuzu biberi vardır. Hazreti Ali düsturundan biliriz, öğrendiğimiz her harf, ayrı bir öneme haizdir.

Bize, halka doğru bilgi vermenin anayasal hak olduğu kadar gazetecinin namus borcu olduğunu öğrettiler. Bu yükümlülüğün yerine getirilmesine vesile olan haber kaynaklarının korunmasını da bir o kadar kutsal saydılar.

Kaldı ki, haber kaynağının korunması, yasal haktır, Basın Kanunu"nda güvence altına alınmıştır. Savcı dahi gazeteciyi haber kaynağını açıklamaya zorlayamaz.

Heyhat, gel gör, Ergenekon ve Balyoz"la birlikte tüm öğretileri ayaklar altına aldılar. Kimse yanlış anlamasın, lafım yukarıdaki isimlere gönderme değildir, genel çürümeden söz ediyorum.

Soner Yalçın"ın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu"na yazdığı mektubu deşifre ediyorum, koro halinde saldırıyorlar: Şamil Tayyar"a bu mektubu kim verdi? Savcı mı polis mi?

Meslek adına utanç verici

Savcının dahi gazeteciye sormaktan hicap duyduğu bu soruyla usule takılıp esası görmezlikten geliyorlar.

Bir gazeteci, bir siyasiye, “seçimlere doğru ihtiyacınız olan güçlü medyayı ben oluştururum, ekibimle hazırım” diyebilir mi? O gazeteci, bilgisi dışında bazı yazarların isimlerini mektuba döşeyerek ekip pazarlaması yapabilir mi?

Hani meslek etiği?

Burada vahim olan, o mektubu kimin verdiği değil, o mektuptaki dehşet verici ifadelerdir, bazı yazarlara kurulan tuzaktır.

Ne hikmetse, o yazarlar da bana sitem edip “bizim bu pazarlıktan haberimiz yoktu” deme kolaycılığına kaçıyorlar.

Kardeşim, eğer, sizin o CHP pazarlamasından haberiniz yoksa çıkın muhatabınıza, “Bizim isimlerimizi o mektuba neden yazdınız?” diyerek hesap sorun.

Hesap sormuyorsanız, ya suç ortağısınız ya da korkaksınız. “Suç” deyince kimse lafı dolandırmasın, kastım, Ergenekon üyeliği değildir.

Tuzak kuranı değil deşifre edeni yargısız infazla suçlamak, mahalle teyzeleri gibi sadece bizim yazarlara mahsustur.

Savcılara “hedef” göstermek de...

Ben mektuptan birkaç cümle okumuştum, neredeyse tamamını Hürriyet yayınladı. Hürriyet"te yayınlanan bölümlerin bir kısmı, benim açıklamamda yoktu. Radikal"in dünkü manşeti yine Oda TV baskınıyla ilgili özel haberle kaplanmıştı. Milliyet"te, Vatan"da da benzer haberler vardı.

Peki siz o bilgileri hangi savcı ve polisten aldınız, siz açıklar mısınız? Yoksa sizin belge üretim merkeziniz mi var? Soruşturmanın, özel hayatın veya haberleşme özgürlüğünün gizliliği nerde kaldı?

Sizin ihlal hakkınız mı var?

Kusura bakmayın beyler, bayanlar; Ergenekon"a veya Balyoz"a canı yürekten destek verebilirsiniz, CHP"ye hizmet etmek isteyebilirsiniz, sonuna kadar özgürsünüz, ama bunu açıklamak şartıyla...

Rica ediyorum, “bu belgeyi kim verdi” gibi böyle ucuz numaralara yeltenmeyin, kendinizi küçük düşürmeyin.

Yine de merakınızı gidermek adına, sorunuza cevap vereyim. Yayınladığım mektup soruşturmanın bir parçası mı, polisin veya savcının elinde var mı bilmiyorum. Mektubun tarihi, soruşturma öncesine ait. Ülke TV"de söylemiştim, tekrar edelim, mektubu bana yurtsever bir CHP"li gönderdi.

Daha doğrusu zarfta öyle yazıyordu.

Soner Yalçın"dan mı, Baki Özilhan"dan mı, Kemal Kılıçdaroğlu"ndan mı veya arkadaşlarından mı aldı bir şey diyemem.

Ama mektubun tamamını yayınlayan Hürriyet Muhabiri Toygun Atilla, polis veya savcıdan almış olabilir. Eleştirirken düzeyli üslubunu koruyan, bu yönüyle mahalle teyzesinden ayrılan Hürriyet Yazarı Mehmet Yakup Yılmaz, Toygun"dan daha sağlıklı bilgi alabilir.

Bir internet sitesinin yaşlı kurduna da tavsiyem, biraz daha dersine çalışsın. Mektup, dava konusu olsa bile sandığın gibi ağır cezalık bir suç değil. Çete ve darbe suçlamasını görmezlikten gelip haberciliği ağır cezaya götürmenin ayıbı ona yeter artar bile.