AKP’leşme...

MUSTAFA BALBAY / CUMHURİYET


AKP iktidarına ve yandaşlarına göre, ister kriz ister bunalım neyle sonuçlanırsa sonuçlansın atılan her adımın tarifi şu:

Normalleşme ve demokratikleşme...

Başka bir isim veren hemen AKP karşıtı olarak damgalanıyor. Bu durumda yaşadıklarımızın gerçek adı şu:

AKP’leşme...

Devlet kurumlarından futbol takımlarına, üniversitelerden sivil toplum kuruluşlarına kadar her yerin önce AKP’leşmesi sonra işlevine bu doğrultuda devam etmesi gerekiyor.

Galile çıkıp gelse, AKP onu “dünya dönmüyor” dedirtmekle bırakmaz, şunu da “ileri bilim” olarak ilan etmesini ister.

“Dünya AKP’nin etrafında dönüyor.”

***

Türkiye hızla normalleşirken, sadece son haftalarda olanları bu tanımın içine sokmaya çalışalım.

9 yıllık AKP iktidarı döneminde medyada yaşanan onca erozyon, kıyım bir yana, Türkiye’yi uluslararası basın örgütlerinde de temsil eden Ferai Tınç, “Benden bu kadar, bu meslek yapılamaz hale geldi” mesajı verip kalemi bıraktı.

Bu mu normalleşme?

Devletler, kurumlar sadece yazılı kurallarla değil, en az onun kadar güçlü olan gelenekselleşmiş, yazılı olmayan kurallarla, teamüllerle ayakta durur.

Memlekette “teamüllerin” yerini “tahammüller” aldı. Siyasi iktidar, tümüyle kendileştiremediği kurumlarda, hak edene etmeyene bakmıyor, kime tahammül edebilecekse ona göre atama yapıyor.

Bu mu normalleşme?

Terörle mücadelenin sadece askeri yöntemlerle başarıya ulaşamayacağını askerler dahil herkes söylüyor. Türkiye’nin hassas bölgelerine eğitim ordularının, yatırım ordularının da gitmesi gerekiyor. Konuya böyle bakmak yerine, “polisi devreye sokacağız, özel olarak yetiştirip asıl terör mücadelesini bunlarla yapacağız” deniyor.

Bu mu sivilleşme?

Bu mu normalleşme?

Ülkede tartışmasız güven duyulan bir üniversiteye giriş sınavları vardı. Bu güven, tüm benzer sınavların aynı kurumca yapılmasını beraberinde getirdi.

Geldiğimiz nokta şu:

Bir sınavda sorun çıkarsa değil, çıkmazsa büyük haber oluyor, “Oh bu sınavda sorun olmadı” deniyor.

Bu mu normalleşme?

Bakanlar Kurulu, kelimenin tam anlamıyla Başbakan’a bakanlar kuruluna dönüştürüldü. Oturma düzeni, bakanlıkların önemine göre değil, alfabetik sıraya göre düzenlendi. Yanlarına konacak yardımcıların devlet bürokrasisi içindeki konumu belli değil, nasıl işleyeceği, kime karşı sorumlu olacağı bilinmeyen bu kadroya ilişkin soru işaretleri devam ediyor.

Bu mu normalleşme?

Bütün komşularımızla hedef sıfır sorundu. Devam eden, İsrail, Suriye, Irak gerilimlerine temmuz ayında Kıbrıs ve Ermenistan da eklendi.

Sıfır sorundan neredeyse sıfır ilişkiye geldik.

Bu mu normalleşme?

AKP henüz o makamla oynamaya başlamadığı için halen devletin en üst katı, Cumhurbaşkanlığı. 2011’in ikinci yarısındayız. Cumhurbaşkanı Gül’ün görev süresi 5 yıl mı, 7 yıl mı belli değil. 5 yılsa önümüzdeki yıl cumhurbaşkanı seçimi var. Değilse 2014’te.

Bu mu normalleşme?

***

İçte-dışta şu tür yorumlar çoğaltılarak ortak bir iklim yaratılmaya çalışılıyor:

“1. Cumhuriyet bitti, 2. Cumhuriyet kuruldu.”

“Türkiye’de demokrasi güçleniyor.”

“AKP Türkiye’yi bölgesinde örnek ülke haline getirdi.”

Bütün bunlar bir yana olan şu:

Çok partili yapı içinde, tek parti devletine ve tek adam yönetimine doğru gidiyoruz...

Bu yapı tümüyle yerleştirilebilir mi?

Bu AKP’ye değil, gerçekten demokrasiye, Atatürk Türkiyesi’ne inanmış kişilerin ve kurumların direncine bağlı!

Ne olursa olsun...

Kim kendisini tek adam ilan ederse etsin.

Türkiye birkaç seçimlik ülke değil...