Kendi şov formatının mucidi, asla modası geçmeyen bir kahkaha starı o... Hafta Sonu dergisi, son dönemde “Benzemez Kimse Sana” yarışmasında jüri olarak izlediğimiz Seyfi Dursunoğlu’yla Çengelköy sırtlarındaki evinde buluştu, memuriyet günlerinden Huysuz Virjin’in bir Ramazan gecesinde nasıl doğduğuna her şeyi konuştu.


En büyük servetiniz hayranlarınızın sevgisi olmalı. Çok seviliyorsunuz...     

- Evet, çok seviliyorum. Bu sevgiyi kazanmak da öyle kolay olmadı. Halk, sever ama sevginin baki olması sanatçıyla bağlıdır. Ben yalnız sanatımla değil, özel hayatımla da örnek oldum. 
 

Çalıştınız, kazandınız, ağız tadıyla da harcıyorsunuz. Gerçi çok tutumlu olduğunuz için pek harcadığınız da söylenemez ya...

- Bana “cimri” demek istiyorsun ve farkında mısın bilmiyorum ama fena halde kaşınıyorsun!
 

Seyfi Bey, sevgiyi konuşurken vasiyete geçmek tatsız olsa da sormak istiyorum. Vasiyetinizi yazdığınız söylenmişti...

- Merak ediyorsan söyleyeyim, sana bir şey bırakmadım! Bütün paramı Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne bağışladım. 
 

Niye onu seçtiniz?

- Sempati meselesi bu. Ben Türkan Hanım’a (Saylan) her zaman sempati duydum. Hayat mücadelesi, çabası beni çok duygulandırmıştır. Bu yüzden de kurduğu derneğe destek vermek istedim. 
 

Nelerinizi bağışladınız?

- Her şeyimi... Evimi, bankadaki paramı, neyim varsa işte. Sadece bir kısım parayı açıkta bıraktım. Onları da dullara, çok samimi arkadaşlarıma dağıtacağım.
 

Seyfi Bey, akrabanız yok mu hiç? Kardeş, dayı, amca, yeğen...

- Elbette var. Hem de dokuz tane yeğenim var. Ama kazandığım parayı istediğim gibi harcama hakkına sahibim. Haylazlık yapmış, bir iş sahibi olmamış, sebat etmemiş insanlara neden açıktan para vereyim? 80 yaşımda hâlâ çalışıyorsam, paramı da istediğim gibi harcayabilirim. 
 

KÜFÜRLERİM KESİLMESE RTÜK KANALI KAPATIR

Benzemez Kimse Sana”da Erol Evgin ve Hande Ataizi ile birlikte jüri üyeliği yapıyorsunuz. Ama benim dikkatimi çeken bir nokta var, sizin bazı esprilerinizi çoğu kez anlayamıyorum, neden?

- Bazı esprilerime yönetmen kıyamıyor, kesip atamıyor. Fakat aradaki müstehcen kelimeleri çıkardığı için de, o bölümler tam anlaşılamıyor. 
 

Keşke kesilmese!

- Oldu canım! RTÜK kanalı kapatsın o zaman. 
 

Yarışmacılar da sizi seviyor, sivri dilinize rağmen...

- Biliyorum. Kötü puan veriyorum, takılıyorum, kızıyorum. “Kızım, sen hangi yeteneğinle buraya geldin?” kadar rahatsız edici laflar söylüyorum. Ama yine de gülüp geçiliyor. Çünkü onları ezmek için değil, olayın daha ilginç hale gelmesi için söylüyorum. Onlar da bunun farkında. 
 

Ömür Gedik’le çok çekişiyorsunuz...

- Ömür çok tatlı biri, çok da zeki. Benim takılmalarımı pozitif hale getirmesini becerebiliyor. Şimdi bazen o da bana tersleniyor. Olayın püf noktasını çözdü
 

ZEKİ MÜREN’LE ARAMIZDAKİ MESAFEYİ BEN KOYMUŞTUM

Siz jürisiniz ama çıkıp Zeki Müren’i taklit ettiniz...

- Herkes becerebildiği şeyi yapar. Yıllarca Zeki Müren seyretmişim, o benim okul arkadaşım. Hareketleriyle, giyimiyle daha rahat taklit edilebilir bir insan benim için. 
 

Oysa Zeki Müren’le aranızda hep bir mesafe vardı...

- Ben koymuştum o mesafeyi. O zamanlar ben bodrum katında yaşıyordum. Birisiyle uzun süreli bir beraberliğim vardı. Memurdum, üç kuruşun hesabını yapıyordum ve çok mutluydum. O zamanlar Zeki Müren’in saray gibi evi vardı. Şimdi ben beraber yaşadığım insanı neden onun saray gibi evine götüreyim? Neden ona “Aaa böyle hayatlar da varmış” dedirteyim? Ayrıca ben hiçbir zaman Zeki Müren’in avanesi olmak istemedim. Çevresinde beş-altı kişilik bir grup vardı, her yere birlikte giderlerdi. Yer, içer eğlenirlerdi. Ben bedava yemek ve eğlence için kendimi kimsenin maskarası yapamazdım. Evimde oturur peynir-ekmek yerim, kimsenin avanesi olmam.
 

Memur maaşıyla kıt kanaat geçinen Seyfi Dursunoğlu, şimdi Zeki Müren gibi Boğaz manzaralı, havuzlu, saray yavrusu bir evde oturuyor. “Evin eksiği bitmez” derler ama var mı bir eksiğiniz?

- Var, tek taşa ihtiyacım var. Niye sordun, temin mi edeceksin? 
 

HÂLÂ TALİPLERİM VAR AMA HERKESE GÖSTERMEM

Gerçekten de eviniz muhteşem. Ancak bir şarkı vardır Seyfi Bey... “Neyleyim köşkü, neyleyim sarayı/ İçinde salınan yar olmayınca...”

- Zamanında salınan da oldu, sallandırdığım da (gülüyor). Artık burada salınan da olsa, benim o salıncağa binecek halim mi var! 
 

Bu sokağın adı Yalnız Selvi. Siz de yalnızlığı seviyorsunuz. Sokak adı size çok yakışıyor...

- Benim annemin adı da Selvi’ydi. Nur içinde yatsın. Bu evi yaptıralı 15 yıl oldu. Ev ilk yapıldığında buralar o kadar sessizdi ki... 
 

O yıllarda çok da yakışıklıydınız. Selvi Hanım sizi evlendirmeye çalışır mıydı?

- Yakışıklıydım elbette. Mihrap yerinde duruyor hâlâ. Annemin tabii ki beni başgöz etme gibi bir hevesi vardı. Her anne bu isteği duyar. Ama ben ona ısrar etmemesini, özel hayatıma müdahale etmemesini söyledim.
 

Üzülmedi mi?

- Yok, üzülmedi. Altı çocuğu vardı, hepsini evlendirdi zaten. Beni evlendirip evlendirmediğini bile hatırlayamayacaktı. Yaşlanmıştı annem.
 

Kimbilir şimdi bile ne kadar çok talibiniz vardır...

- Olmaz mı, var elbette taliplerim. Ama ben bazıları gibi onları herkese göstermem. 
 

GENÇLİĞİMDE HİÇ ZAMPARALIK YAPMADIM

Delikanlılık döneminiz Beylerbeyi’nde geçti. Çapkın mıydınız, hovarda mıydınız?

- Babam Karadenizli, çok sert bir adamdı. Sürekli döverdi, hem de sopalarla... Dayak yememek için babamın sözünden çıkmazdım. O ne derse onu yapardım. “Tek ayak üzerinde dur” dese durur, saatlerce ayağımı indirmezdim. Sırf dayak yemeyeyim diye! Bu yüzden sade bir gençlik yaşadım, yatılı okullarda okudum. Çok güzel yaşadım diyemem gençliğimi. ‘Güzel’ demek zamparalık yapmak demekse eğer, öyle yaşayamadım.
 

“Yaşayamadım” diyorsunuz ama Beylerbeyi’nde beş arkadaştınız ve size “Beş S’ler” derlerdi...

- Sinan vardı, Selim vardı, adaşım Seyfi vardı... Hepimiz yaşıttık. Bir tanesinin de deniz motoru vardı. Herkes evinden yiyecek getirirdi, rakıyı da ben alırdım. Motorun arkasındaki kapağın üzerine sofrayı kurardık. Denizde yer, içer, gülerdik. Ne güzel yıllardı...
 

Beş S’ler arasından görüştükleriniz var mı?

- Beş S’lerden kalan tek S benim. Kötüleri almıyorlar, iyiler gidiyor... 
 

Kardeşleriniz?

- Hepsi gitti. Hepsi sizlere ömür.
 

Allah size uzun ömürler versin Seyfi Bey...

- Çok değil, 20 sene yaşayayım, daha fazla istemiyorum.
 

HUYSUZ VİRJİN RAMAZANDA DOĞDU

Huysuz’un hayatınıza girişi nasıl oldu?

- Beylerbeyi Kültür Cemiyeti’nde gençlere yardım edelim, kahvelere gitmesinler, içki içmesinler, sosyal aktivitelere katılsınlar diye Ramazan eğlenceleri yapmıştık. İşte o yardım gecesinde Huysuz Virjin kılığına girdim. Pek çok kişi ona kızsa da, Huysuz Virjin’in doğumu Ramazan ayında, bir yardım gecesinde oldu! 
 

Huysuz Virjin’le ilgili neler söylemek istersin?

- Allah, Huysuz’dan razı olsun. Çok şükür onun sayesinde rahat yaşadım.
 

Huysuz’la yollarınız ayrılıyor mu? Veda vakti mi?

- Son zamanlarda televizyona o kadar çok yeteneksiz insan çıkıp program yapıyor ki, benim de kıymetim biraz daha ortaya çıkıyor. Bütün televizyon kanalları benimle çalışmak istiyor. Bu durumda Huysuz’a veda edemem. O da benimle birlikte gidecek. Bu dünyada veda edemeyeceğim tek kişi Huysuz Virjin’dir. O çok sevildi, Sezen Aksu, Orhan Gencebay gibi taklitleri çıktı. 
 

BEYAZ MENDİL VE YIRTMAÇLI LAKAPLARI NEREDEN GELİYOR

Deniz Lisesi’ne giderken size “Beyaz Mendil” derlermiş...

- Hem titizim hem temizim. Üzerimde denizci üniforması, kirlenirse hafta sonu iznine çıkarmazlardı. Ben de oturacağım her yere mendil sererdim. 
 

Memuriyet yıllarınızda da adınız “Yırtmaçlı”ya çıkmış.

- O zamanlar yırtmaçlı paçalar moda olmuştu. Ben dikiş bilen insanım. Bütün pantolanlarımın paçalarını söküp yırtmaçlı hale getirmiştim. O yüzden adımı “Yırtmaçlı” koydular.