Bağış; “Fransa 'ayrıcalıklı ortaklık' söyle-minden vazgeçtiğini” ifade ederek “üyelik yolumuz açık” dedi.

Özal'ın deyimi ile Türkiye AB ile ilişkilerde “uzun ince bu yolda”. Ama bu yolu son yıllarda daha umutlu yürüyor Türkiye. Fransa seyahati öncesi sınırlı zamanında bize vakit ayırıp, sıcak evsahipliği yapan Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış AB ile ilişkilerdeki son durumu, Kıbrıs'taki gelişmeleri konuştuk. Bağış; “Biz bu reformları Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının hayat standardının yükselmesi için yapıyoruz. Bunlar bizi AB üyeliğine de yaklaştıracaktır.” diyor. İşte Bağış'ın sorularımıza cevapları.

AB ile ilişkilerimizin bir resmini çekebilir misiniz? Türkiye müzarelerde hangi aşamada?

Rahmetli Menders'in ilk başvuruyu yapmasının üzerinden 45 yıl sonra 17 Aralık 2004'de Başbakanımızın Brüksel'de yumruğu masaya vurması başlayan bir süreçten bahsediyoruz. Bu tarihte müzakarelere başlamak için tarih aldık. 3 Ekim 2005'de de müzkareler ön taramaların bitmesi ile fiili olarak başladı. Aradan geçen dört yılda 11 fasıl açıldı ki, son iki fasılın kapanış faslı olduğunu düşünürseniz açılabilecek 33 faslın 1/3 açıldı. Bunlardan birisi kapandı. Aslında kapatılacak birkaç fasıl daha var ama Ankara Protokolü ve Kıbrıs konusu nedeniyle kapatamıyoruz. Önümüzdeki günlerde 12. fasıl olarak Enerji faslını açmayı hedefliyoruz. Ki Çevre, Tarım faslı ile birlikte tüm ülkelerin müzakerler sürecinde en fazla zorlandıkları fasıllar olmuştur. Ve birçok ülke bu iki faslı en sona bırakmıştır. Biz çevre faslını açma irademizle AB konusunda ne kadar ciddi olduğumuzu gösteriyoruz. Ama önemli olan reform sürectir. Bunun sonucu olarak fasıllar açılıp kapanacaktır. Önemli olan Türkiye'nin gerekli reformları yaparak, tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hakettiği standartlarda yaşamasını sağlamaktır. Demokrasisiyle, insan haklarıyla, özgürlükleriyle, ekonomisyle, soyal haklarıyla, ifade özgürlüğüyle, havasının, gıdasının temizliğiyle. Biz onun için uğraşıyoruz.

2007-2008 ZOR YILLARDI

AB ile ilişkilerde temel eleştiri, 2005'ten sonra somut adım atılmadı. Bu eleştiriye katılıyor musunuz?

Bu eleştiler haksızlık. Türkiye 2006'dan sonra siyasi olarak zor bir sürece girdi. 2007'de Türkiye 4 kere sandığa gitti. 2008'de yüzde 47 oy alan partimiz kapatılma davası ile karşı karşıya kalmış ve sekiz ay boyunca elimiz kolumuz bağlanmıştır. Buna rağmen biz 2007-2008 yılınad 301. madde gibi, TRT yasası gibi, Vakıflar Kanunu gibi AB yolunda önemli olan yasaları sert muhalefete rağmen çıkardık. Ve bu süreç 2009 ile birlikte yeniden hızlanmış ve bir çok adım atılmıştır.

Geçtiğimiz hafta AB için önemli olan Lizbon Anlaşması İrlanda'da 2. refenadumda kabul edildi. Neden önemlidir bu anlaşma ve sonuçları ne olacaktır?

Lizbon Antlaşması her şeyden önce, Avrupa Birliği'nin canlandırılması, modernleştirilmesi ve karar alma mekanizmasının güçlendirilmesine doğrudan katkıda bulunacaktır. Bu Antlaşmayla AB, gerçek anlamda küresel bir aktör olma, kurumlarını daha fazla demokratikleşme ve “çeşitlilikte birleşme” yolunda önemli bir adım daha adımdır. Bizim temennimiz İrlanda'daki “Evet”in ardından tüm üye ülkelerde onaylanma sürecinin bir an önce tamamlanması ve AB'nin derinleşme ve entegrasyon kapasitesinin arttırılmasıdır.

FRANSA VE ALMANYA ENGEL DEĞİL

Peki Türkiye'nin gelecekte AB'ye ihtiyacı nedir?

AB Türkiye'yi kaybetme riskine sahip değil. AB karşı karşıya olduğu sorunları Türkiye olmadan çözemeyeceğini biliyor. Ama Türkiye'de AB'yi kaybedemez. Bu süreç “kazan-kazan” formülü üzerine kurulu bir ilişkidir.

Peki üyelik konusunda Fransa ve Almanya'yı nasıl aşacağız? Onlar “imtiyazlı ortaklık” direniyorlar.

Ben geçtiğimiz Bayramda Fransa'da idim. Orada Fransız muadillerimiz ve diğer yetkililerle görüştüm. Bir kere “ayrıcalıklı ortaklık” önerisini Türkiye'nin kabul etmediğini ve bunun her kullanıldığında da bizi rencide ettiğini, hakaret olarak kabul ettiğimizi ifade ettim. Ve kendileri bana söz verdiler; Fransız yetkililer bir daha ayrıcalıklı ortaklık seçeneğini dile getirmeyecekler. Bugün Sayın Cumhurbaşkanımzla birlikte Paris'te olacağız ve Fransa'da Türkiye mevsimi çerçevesinde büyük bir serginin açılışına katılacağız. Fransa ile derin bir ilişkimiz var ve bu ilişkide aşılmayacak sorun olmayacaktır. Konu AB olsa bile.

Almanya ile durum nedir?

Almanya'da seçimde Merkel galip çıktı? Yeni ortağı liberal FDP'nin Türkiye'nin üyeliğine karşı olması kendi varlığına aykırıdır. Bu yüzden Almaya'daki süreç bizim için tedirgin edici değil. Ki, Yunanistan'da da Sayın Papandreu'nun Başbakan olması bizim için şanstır.


Türkiye böyle bir muhalefeti haketmiyor


Türkiye neler yaptı 2009?

Şöyle sıralayabiliriz 2009'da yaptıklarımızı; Program, 31 Aralık 2008, Bakanlar Kurulu'nun imzasıyla kabul edilmiştir, 1 Ocak 2009 tarihi itibariyle Kürtçe TRT 6 kanalı yayına başlamış, Nisan'da Kürtçe ve Ermenice TRT Radyosu yayın hayatına girmiştir. 8 Ocak Devlet Bakanı ve Başmüzakereci atanmıştır. Yine Ocak ayında, şairimiz Nazım Hikmet'e Türk vatandaşlığının iadesi yapılmıştır. Meclisimiz Şubat ayında Kyoto Protokolü'nü kabul etmiştir. TBMM'de “Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu”nun kurulmuştur. 27 Şubat 2009 tarihinde TRT ile Euronews anlaşması yapılmış olup, 2010 yılı başından itibaren Euronews'ün Türkçe yayına da başlaması öngörülmektedir. Güney Doğu Anadolu Eylem Planı uygulamaya konmuştur ve bu çerçevede 500 milyon Avro tahsis edilmiştir. 6 Mart tarihinde 600'den fazla STÖ'nün temsil edildiği Sivil Toplumla Diyalog toplantısı gerçekleştirilmiştir. 18 Haziran'da Kadınlar ve AB sürecimiz konulu 2. Sivil Toplumla Diyalog toplantısı gerçekleştirilmiştir. 1 Mayıs resmi tatil ilan edilmiştir. Yeni Gümrük Yasası, AB mevzuatı da dikkate alınarak, kabul edilmiştir. Türk adalet sisteminin geliştirilmesi açısından çok önemli bir dönüm noktası olarak Yargı Reformu Stratejisi ve Eylem Planı kabul edilmiştir. Ayrımcılıkla mücadele alanında kapsamlı bir çalışma ilgili kuruluşlarımız tarafından başlatılmıştır. Bağımsız bir Ulusal İnsan Hakları Kurumu kurulmasında son aşamaya gelinmiştir. Kısaca şu kısa süre için çok iş yapılmıştır AB konusunda.

Türkiye'nin önceliği sadece AB'mi?

Değil. Bizim bakanlık olarak belki evet. Ama Türkiye son dönemde sadece AB ile ilişkilerde değil uluslararası alanda çok önemli işlere imza attı. Dış politikada da yükselen bir ülkeyiz. Son iki ayda önce Nabucco, sonra Mavi Akım 2 projeleri ile ilgili anlaşmalar imzalandı. Türkiye, İran-ABD, İrak-Suriye, Suriye-İsrail, Rusya-Gürcistan, Afganistan-Pakistan arasında arabuculuk yapıyor. Bu ülkler arasında diyalog kuracak ender ülkelerden birisi. Bir yandan AB üyeliği için çalışıyoruz, bir tarftan İKÖ Genel Sekreterliği yapıyoruz. İşte daha birkaç gün önce 180 ülkeden insanlar geldi IMF/DB toplantıları gerçekleşti. Bugün ekonomik büyüklük olarak dünyanın 16., Avrupa'nın 6. büyük ekonomisiyiz ve G-20 üyesiyiz. Kısaca Türkiye hem Batı ile hem Doğu ile ilişkilerini aynı derecede gelişren bir merkez üke konumunda. Gerçekten Türkiye yurt dışına itibar gören, yükselen bir ülke.

Muhalefet bunları görmüyor mu?

Biz bugün muhalefette olan partiler iktidar dönemlerini de biliyoruz. Onların zamanında Türkiye'nin yaşadıklarını unutmuş değiliz. Gerçekten rahmetli Özal'ın dediği gibi; “Onların hayalleri bile bizim yaptıklarımıza yetişemez.” Bu yüzden bize muhalefetlerini doğal karşılıyoruz.

Engel olarak görüyor musunuz bunu?

Vallahi engel olmaz mı? Biz her fırsatta, mesela demokratik açılım projesi konusunda; onlara her fırsatta çağrı yapıyoruz; “Gelin, bu ülkede kan dökülmesin. Gelin barışı birlikte sağlayalım. Eleştiriniz, katkınız neyse söyleyin, bu projeyi sahiplenim” diyoruz. Ancak aldığımız cevap; “Hayır, biz sizinle konuşmayız” oluyor. Bir muhalefet lideri çıkmış, biz sizi Yüce Divan'da yargılayacağız diyor ama kendi arkadaşının Yüce Divan'da yargılandığını unutuyor. Kendi iktidarları döneminde yaşananları unutmuş görünüyorlar. Şunu söylemek ne kadar yanlış bilmiyorum. Sadece AK Parti değil, Türkiye'de böyle bir muhalafeti haketmiyor.


Ruhban Okulu lise statüsünde açılabilir


Kürt açılımı ile başlayan süreç demokratik açılım adını aldı. Ve bu süreçte azınlıkların hakları da gündem geldi. Ruhban Okulu ile ilgili durum nedir?

Biz şu anda Ruhban okulunu kapatan mahkeme kararını inceliyoruz: Bu kapatma bir yönetmelik mi, tüzük mü yoksa yasaya göre mi. Buna göre de bir adım atacağız. Ama bizde bu sorunu çözmek istiyoruz.

Açılırsa statüsü ne olacak?

Bu okul, iddia edildiği gibi üniversite midir, yoksa lise midir, onu inceleyip ona göre karar vereceğiz. Ancak kapatılmadan önceki diplomalara bakıldığında, imzalar Milli Eğitim Müdürleri imzalamış. Oysa bizde lise ve ortaokul diplomalarını Milli Eğitim Müdürleri imzalar. Yine bu okuldan mezun olanlar hep er olarak askerlik yapmışlar. Yani bu okul iddia edildiği gibi üniversite statüsünde değil. Bu yüzden bu okula olmadığı bir statüyü vermenin anlamı yok. Ama bir bu okulun açılmasını istiyoruz. Çünkü bu ihtiyaç bizim vatandaşlarımızın bir ihtiyacı. Ruhban okulu lise statüsünde açılabilir, bu konuda neler yapılabilir diye düşünürken Yunanistan'dan da Batı Trakya'daki Türkler için benzer bir açılım yapması bizim de siyasi olarak elimizi rahatlatacaktır. Ancak bunu bir mütekabiliyet olarak değil, bir iyi niyet açılımı olarak bekliyoruz.

Şimdi yeni hükümet kurulacak. Onlarla bu konuyu konuşacağız. Ben açıkçası umutluyum.

Alevilerin sorunlarının çözülmesi konusunda nasıl bir takviminiz var?

Başbakanımızın da ifade ettiği gibi, bu ülkede yaşayan herkesi bu ülke benim diyebileceği bir demokratik ortam yaratmak istiyoruz. Bu ülkedeki tüm farklılıkların sorununu kendi sorunumuz olarak görüyoruz. Biz demokratik açılım projesi ile farklı toplumsal kesimlerin sorunlarını eşzamanlı olarak çözmek istiyoruz. Bu yüzden bu projeye milli birlik projesi adını verdik. Mesela TRT 6, bölgede Kürtlerin devlete biraz daha yaklaşması sağladı. Yani TRT 6 bölücü değil birleştirici etki yaptı. Bu açıdan bizim azınlıkların, Alevilerin ve diğer farklılıkların sorunlarını çözmemiz bölücülük değil, Türkiye'nin demokratikleştirilmesidir.


Kıbrıs'ta çözüm hedefimiz 'A Planı'


Güney Kıbrıs'ın baskısıyla askıya alınan 8 başlık var. Bu yılın sonunda Ek Protokol tekrar karşımıza çıkacak. Nedir bekletiniz?

Bu başlıkların dondurulmasına yol açan Kıbrıs konusunda görüşmeler devam ediyor. Talat ve Hristofyas görüşmeleri sürüyor. Şu anda tüm dünya Kıbrıs'ta kimin çözümden yana olduğunu biliyor. Kimse artık Kuzey Kıbrıs'ı ya da Türkiye'yi çözüm istemiyor diye suçlamıyor. Engel olanın Güney Kıbrıs olduğunu biliyor. Şu anda Yunanistan'da yeni bir seçim oldu ve Papandreu Başbakan oldu. Bizim hükümet olarak Kuzey Kıbrıs'a verdiğimiz destek kadar Yunanistan'da Güney Kıbrıs'ı teşvik ederse ben çözüme daha çabuk ulaşacağımızı ve bu başlıkların da açılacağını düşünüyoruz.

Tüm dünyadan destek alıyoruz ama AB, Annan Planı referandumu sonrası vaat ettiği Kuzey Kıbrıs'a yönelik izolasyonu gevşetmedi. Neden?

17 Aralık 2004'de Başbakan'ın masaya yumruğa vurmasına yol açan Kıbrıs konusudur. Aynı şekilde 3 Ekim 2005'de müzakerelerin başlaması konusunda yaşanan krizin nedeni de Kıbrıs'tır. Biz her toplantıda AB'ye Kıbrıs'taki haklılığımızı yeniden yeniden anlatıyoruz. Bu izolasyonların kalkmamasında da engel Güney Kıbrıs'tır. Ama şunu da biliyoruz ki, diğer 26 AB ülke Güney Kıbrıs'ın bu tavrından rahatsız.

Talat-Hristosfyas görüşmelerinda hava nedir? Türkiye'nin B Planı var mı?

Her ülkenin her sorun karşısında B, C, D planları vardır ama bizim Kıbrıs konusunda hedefimiz A Planı'nın gerçekleşmesi. Biz masadan kaçan taraf da, çözümü istemeyen tarafta olmayacağız.

Türk limanlarının Rum gemilerine açılması gündemde mi?

Biz bu konuya olumlu yaklaşıyoruz.. Kuzey Kıbrıs'a uygulanan haksız izalasyonlar son bulması durumunda yani AB üyesi ülkelerin Kuzey Kıbrıs'la direk ticarete başlamarı durumunda, Ercan Havaalanı'na uçaklarını indirmeleri durumunda bizim limanlarımızın 1987 yılana kadar olduğu gibi, yeniden Kıbrıs Rum bandıralı gemilere açılabilmesi, uçkaların havaalanlarına inebilmesi olabilir. Bu çok uzak ihtimal değildir.

Bu izni vermek tanımak anlamına gelir mi?

Hayır değil. Bakın biz Tayvan'ı da tanımıyoruz ama ticaret yapıyoruz. Üstelik bunu bir çok ülke yapıyor. Bizim limanları açmamız Güney Kıbrıs'ı tanıma anlamına gelmediği gibi AB ülkelerinin de Kuzey Kıbrıs'la ticaret yapmaları tanımak anlamına gelmez. Bakın bugün AB üyesi ülkesi olarak Güney Kıbrıs yeşil hat üzerinden Kuzey Kıbrıs'la ticaret yapıyor. Kuzey Kıbrıs'ta üretilen kaliteli ürünleri, ucuza alıp tüketiyor ama bunu diğer AB ülkelerinin yapmasını istemiyor. Bir AB üyesi olarak kendin Kuzey Kıbrıs'tan mal alıp tüketeceksin, bunu diğer AB ülkelerinin yapmasını veto edeceksin. Bu haksızlık./yeni şafak