Yanlış olmasın diye birkaç aydır gözlemliyorum. Kendim de zaman zaman o geçidi bazen araçla, bazen de yaya olarak kullanıyorum. Gördüğüm şu ki, orada, o trafik ışıklı yaya geçidinde kırmızı ışıkta durup bekleyen yaya yok desem yalan olmayacak. Bir seferde 40-50 kişi geçiyor. Durup yeşilin yanmasını bekleyen ya hiç yok, ya da bir-iki kişi.

Kırmızı ışığın yayalar için olan süresi 60 saniye. Yani kurala uyup beklesen en fazla 60 saniye beklersin. Bu 30 saniye de olabilir, 5, 10, 20 saniye de…

Yer: Aydın, Efeler ilçesi, Adnan Menderes Bulvarı ile Kıbrıs Caddesi’nin kesiştiği trafik ışıklı yaya geçidi.

Araçların yeşil süresi ise 15 saniye. Kısacık zamanda yayalar da yola atlayınca, araçla o yolu geçmek haliyle zorlaşıyor. Bu durumda araç sürücüleri ile yayalar arasında gerginlikler de olmuyor değil. Hadi bunu geçtik, Allah korusun, en kötüsü de kırmızı ışığı aldırmadan geçen yayaların çarpılma tehlikeleri de hayli yüksek.

Benzer bir durum trafik ışıklı kavşakların sağa dönüşlerinde, öncelik yol hakkının yayalarda olduğu kuralında da yaşanmaktadır. Araç sürücüleri bu sağa dönüşlerde, çoğunlukla durup yayalara yol vermemektedirler. Aynı anda kendilerine yeşil yandığı için yola çıkan yayalar, geçiş üstünlüğü kendilerinde olmasına rağmen, hızla gelen araçları gördükleri anda, ya gerisin geriye dönmekte, ya da koşa koşa karşıya geçmeye çalışmaktadırlar.

Sıradan bir kural ihlali değil. Farklı bir şey bu…

Ben bile, bu yazıyı yazan ben bile birkaç defa yaya olarak o kırmızı ışıkta geçmiş bulundum. Artık buna sürü psikolojisi mi desem, yoksa beş-on saniye bekleyememe sabırsızlığı mı desem bilmiyorum. Bir ara “ne yapıyorsun” dedim kendi kendime de, mahcup oldum, bir tuhaf oldum, utandım. Sonra hep kırmızı ışığın sönüp yeşilin yanmasını bekledim. Ama inanın çoğunlukla tek başıma bekledim. İlk zamanlar o saniyeler hiç geçmek bilmiyordu. Herkesin bana baktığını hissediyordum. Bazen böyle beklerden bir iki kişi daha da benimle birlikte bekleyince rahatlıyordum. Ne kadar ilginç değil mi, yanlış o kadar fazla olunca doğru davranış garipleşiyor. Doğruyu yapınca, sanki yanlış yapmış gibi oluyorsun.

Dedim ya, kesinlikle kuralları bilmeme olayı değil bu. Psikolojik ve sosyolojik bir olay… Herhalde bu çağda, bu iletişim-medya çağında kırmızı ve yeşil ışığın anlamını bilmeyen kalmamıştır. Varsa da buna istisna deriz. O da kaideyi bozmaz.

Diğer yandan, göz göre göre şehrin göbeğinde, o kırmızı ışıkta geçenlerin hepsi de, muhakkak ki aynı gerekçeler ile geçmiyorlardır.

Bunlardan;

Kimisi, “Bana ne yaa… burada kırmızı ışık mı olurmuş, geçeceğim işte” diyerek.

Kimisi, “Geçiversem ne olur, bak araba-maraba da gelmiyor” diye.

Bir başkası, “Nasılsa herkes geçiyor, ben de geçivereyim”.

Bir diğeri, “Bu kırmızı ışıkta geçmek yanlış ve tehlikeli ama şimdi beklesem sadece ben beklemiş olacağım sonra herkes bana bakıp içinden bak şu enayiye diyecek” diye geçerken,


 

Bazısı da, “Geçmek yanlış ama nasılsa kimsenin ceza-meza yazdığı yok” diye geçmektedir kanaatimce.

Altı üstü, bir kırmızı ışıkta geçtik demeyelim. Bu davranış şekli bizim toplum olarak;

Kural tanımazlığımız,

Boş vermişliğimiz,

Aman ne olacak ya…” demelerimiz,

Haklı iken susmalarımız,

Haksız iken zeytinyağı gibi üste çıkmalarımız,

Ve de, keser gibi hep kendimize yontmalarımız gibi pek çok arızamız ve eksikliğimiz hakkında ipucu vermektedir.

Ayrıca, bu davranış tarzımızı daha da öteye götürür daha dikkatli bakarsak;

Adalet,

Demokrasi,

İnsan hakları,

Eğitim ve hatta ekonomi alanlarındaki sıkıntılarımızın bir aynası olduğunu görürüz. Hani Hz. Ali demiş ya “parça bütünün habercisidir ‘’ aynen öyle işte.

İş yine eğitime düşüyor. Tabi ki de sınav, test, sıralama, ezber ve yarış merkezli değil; Düşünme, sorma, sorgulama, keşfetme, problem çözme ve merak uyandırma merkezli; adamakıllı bir eğitime düşüyor.

Bir de ciddi bir denetime…

Sağlıcakla…

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA YÜKLE!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA YÜKLE!