Bir dostumun, “bu gidişle bayramlarda biz Aydınlılar torun sevmek için gurbete gideceğiz,” demesi manidar geldi bana.

Burada söz konusu olan Aydın çocuğunun eskiden gurbete gelinen bu topraklardan gurbete gitmek zorunda kalmasıdır.

Üzüntü verici bir durum.

Hâlbuki başka bölgelere göre bakir yaylalarıyla, deniziyle, güneşiyle turizm potansiyeli yüksek Aydın, verimli toprakları, ucuz geçimi, İzmir’e yakınlığı gibi daha bir yığın avantaja sahip.

Ayrıca Helenistik ve Roma dönemleriyle birlikte Beylikler, Selçuklu ve Osmanlı dönemi eserleriyle bölge bir tarih müzesi.

Ama bu gün bu değerlerinin farkında olmayan bir Aydın’la karşı karşıyayız.

Yönetme hakkını eline geçirenlerin ilk işi “almak” olunca vermek ya kimsenin aklına gelmiyor ya da herkesin işine öyle geliyor.

Türkiye’nin de tarih içinde yolculuğunda Menderes dönemi gibi Özal dönemini gibi kalkınmada teşviklerin yoğun olduğu dönemler olmuştur.

Bu fırsatı iyi değerlendiren yerler müteşebbisleri sayesinde hem insanlarına istihdam yaratmışlar hem de ülke ekonomisi için katma değer üretmişlerdir.

Mesela 1950-60 arası Demokrat Parti döneminde Adana’yı tarım kenti olmanın yanında bir sanayi ve ticaret bölgesi yapan başta Sabancı ve Çukurova olmak üzere Adana’da yedi tane holding kurulmuştu. (Ertan Yülek, Ömürdür Gelir, Geçer say.70-71)

Aydın insanının bu dönemleri iyi değerlendirdiği söylenemez. Menderes döneminden günümüze ulaşan Aydın’da kaç şirket var?

Bu günkü tıkanmışlığın kökeninde yatan nedenlerden biri de budur.

İnsanlar için de geçerli böyle fırsat dönemlerine Necip Fazıl kader denk noktası der, ki nadiren karşılaşılan bir durumdur.

O şansı değerlendiren insan geleceğini garantiler, milletler de hem çağının hem de tarihin seyrini değiştirir.

Küreselleşme ile birlikte paradigmalar da değişti. Ülkeler açık pazara dönüştü. Tanıtım öne çıktı. Belediyeler kalkınma ajansı haline geldi.

Aydın dışında çoğu yerler entelektüel yöneticileri sayesinde ortaya çıkan bu yeni durumu iyi değerlendirerek avantaja çevirmesini bildiler.

Mesela Denizli…

Dokumacılık basit tezgâhlarla bu ilde 1970’li yıllarda yaygınlaşmaya başlamıştı.

Ancak 1980 sonrası Özal Dönemiyle birlikte fabrikalaşma devreye girdi.

Onu ticaret odaları, sanayi odaları, esnaf odaları ve belediyelerin girişimleri sonucu gelişen ve yaygınlaşan diğer alanlardaki sanayileşme takip etti.

Bölge halkının bu işte en büyük sermayesinin güven ve ortaklık kültürü olduğunda şüphe yok.

Belediye başkanlığı döneminde Denizli’ye kazandırdığı katma değerin Nihat Zeybekçi’yi bakanlık koltuğuna taşımada etkisi olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı?

Mesela Eskişehir…

Yılmaz Büyükerşen’e kadar Eskişehir bu günkü kadar adından söz ettirmeyen, içine kapalı bir kentti.

Yılmaz Hoca’nın gelişi ile birlikte hem Türkiye’de hem dünya’da adından söz ettiren bir cazibe merkezi haline geldi.

2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti’ oldu.

Bu gün Türkiye’nin dört bir yanından insanların görmesi için turlar düzenleniyor.

Eskişehir örneği de gösteriyor ki, işini bildikten sonra bir kent için muhalefet partisine mensup bir başkan tarafından yönetiliyor olmak hizmet etmede ve almada bir engel teşkil etmiyor.

Mesela Gaziantep…

Yavuz Donat yazdı.

https://iasbh.tmgrup.com.tr/7b241f/0/0/0/0/306/202?u=https://isbh.tmgrup.com.tr/sbh/2018/01/15/hanlar-ve-muzeler-kenti-1516049397072.jpeg

Gümrük Han... Millet Hanı... Şirehanı...
Hışvahanı... Mecidiye Hanı... Emir Ali Hanı...
Anadolu Hanı... Gayret Han...
Say say bitmiyor.
Bazı hanlar "Butik otel" olmuş... Yerli yabancı turist dolu.
Millet Hanı'na uğradık.
Avlusunda saz ekibi... Antep türküleri söylüyordu... Turistler resim çekiyorlardı... "Kömürde Türk kahvesi... Menengiç kahvesi" içiyorlardı.
Müzeleri de gezdik...
Zeugma Müzesi... Milli Mücadele Müzesi...
Mutfak Müzesi...
Oyuncak Müzesi...
https://iasbh.tmgrup.com.tr/91b9fd/0/0/0/0/232/269?u=https://isbh.tmgrup.com.tr/sbh/2018/01/15/hanlar-ve-muzeler-kenti-1516049405192.jpeg&mw=200

Hamam Müzesi...
Tam 12 müze...
Yine yerli turist, yabancı turist.
Ey anneler!...
Babalar!... Öğretmenler!...
Yakında okullar "Yarıyıl tatiline" girecek... Gaziantep görülecek, gezilecek yer.(16.01.2018,Sabah)

Bunlara benzer Aydın’da değerlendirmeyi bekleyen nice eserler var. Efeler’deki Gümrükönü, Zincirli Han’ın bulunduğu, Hasırcılar Çarşısı adıyla bilinen, Farabi Sokak’ta bulunan yapılar sadece bu zengin tarihi mirasın bir kaçı.

 

Ama kimin umurunda?

Onun için Aydın’a “kaybeden şehir” üzerinde yaşayan bizlere de “kayıp şehrin insanları” demek gerekiyor.

Yanlış mı?

Büyük olsun, küçük olsun insanımızın.. torunlarımızın geleceği için hayalleri olan.. vizyon sahibi, entelektüel kimlikte belediye başkanımız var mı?

Ticaret ve meslek odalarında, kendi işinde başarılı, milletin kaderini değiştirecek ileri görüşlü, hikâyesi olan kaç yöneticimiz var?

Bizde adet haline geldi. İşinde başarılı olamayanlar ya oda başkanı oluyor ya da siyasi partilere ilçe başkanı.

Ancak vaziyetten kimse yakınmasın… Onlar gökten zembille düşmediklerine göre demek ki, bizler buna layığız.

Sonuçta bizlerin tercihi.

Nemelazımcığı bir kenara bırakıp kendimizden başlamak üzere acınacak halimizi sorgulamadığımız sürece çok daha ninni dinler, dostumuzun dediği gibi torun yolu gözleriz.