Yolları Konya’ya, Kayseri’ye, Eskişehir’e ya da Gaziantep’e düşenleri ev sahipleri gezdireceği mekânlara vakit yetirmede zorlanır.

Sizi rehberiniz bedesten, kervansaray, cami gibi her biri yenilenmiş tarihi yapılar yanında ahşap işleri, cam işçiliği gibi el sanatları, kurtuluş savaşı benzeri kültür değerlerinin sergilendiği ve çoğu belediyelerin yapımı onlarca müze ya da hatıra evlerini ziyaret ettirir.

Gezdiğinizde hayran kaldığınız parklarla, meydanlarla ilgili bir çanta dolusu tanıtım amaçlı broşür ve kitapla dönersiniz.

Mesela yolunuzun düştüğü kent Eskişehir ise rehberiniz sizi 22 müzeden büyük olasılıkla en azından yarısına götürmek isteyecektir.

Eğer Gaziantep’e düştüyse 26 müzeden Gezegen ve Bilim Merkezini, Ev Yemekleri Müzesi’ni, Kurtuluş Savaşı Müzesi’ni, Çocuk Oyuncakları Müzesi’ni ziyareti düşünecektir.

(Bilim Merkezlerinin fiziki altyapısı büyükşehir ya da ilçe belediyeleri tarafından, iç donanımları ise Sanayi Bakanlığı ve TÜBİTAK işbirliğiyle gerçekleştiriliyor.)

Konya’ya yolunuz düştüğünde ise 17 müzeden Mevlana Müzesi ile birlikte büyük ihtimalle göreceğiniz Çini Eserleri Müzesi, Mezar Anıtları Müzesi, Taş ve Ahşap Eserleri Müzesi, Kurtuluş Savaşı Müzesi olacaktır.

Alan olarak Kurtuluş Savaşı’nın dışında kalan Konya’nın savaşa katılan hemşerilerinin hatıralarını yaşatmak için adlarının yer aldığı bir Kurtuluş Savaşı müzesi açması sizce de ilginç değil mi?

Bunun tek açıklaması olabilir, siyasetçi ve yönetici elitteki aidiyet duygusu ve buna bağlı bir hikâyesi olmak.

Bu ziyaretlerin ardından bir an için yolunuzun düştüğü kentteki Aydın’ı tanımayan arkadaşınızın size iade-i ziyarette bulunduğunu ve onu nereleri gezdireceğinizi düşünün, sizi mahcup etmeyecek bir yer bulabilecek misiniz?

Ayrıca Aydın’ın efe gibi özgün bir kültür öğesi bulunuyor ama ilgisizlikten ne yazık ki, o da günümüzde yok olmakla karşı karşıya…

Eğer bir zamanlar Abdürrahim Karademir ve rahmetli Mukadder Aksoy ikilisinin teşvikiyle okullar arası çekişmeli yarışmalar olmasaydı belki onlar da günümüze yetişemeyecekti.

Aydın’ın da bu kültürün yaşatılması için en az Konya Semazen Grubu, Edirne Roman Ekibi kadar bir Zeybek Ekibini hak ettiğini düşünüyorum.

Bir hemşerisi Atilla Koç Kültür Bakanı olunca bu konuda Aydın bir hayli ümitlenmişti ama umulan gerçekleşmedi.

(Bir ziyaretimizde Kültür Müdürü Doç. Dr. Mehmet Umut Tuncer’in bakanlığa bu konuda girişiminde bulunacağına dair sözü vardı, yeri gelmişken hatırlatmış olalım.)

Bir kent marka unvanını meydan ve bulvarlarda bulunan ilan tabelalarına “marka kent” afişi asmakla kazanmıyor tarihi ve kültürel değerlerini bir markaya dönüştürmek suretiyle bir cazibe merkezi haline getirmekle elde ediyor.

Örnek Ankara Beypazarı, Eskişehir…

Eskişehir Türk Dünyası Kültür Başkenti olduysa bu belediye başkanının anket aldatmacalarına dayalı popülist icraatlarından değil kültüre, sanata, turizme dönük çalışmalarıyla bu unvanı gerçekten hak ettiği için aldı.

Aydın’ın bu tür unvanları hak eden gerek Helenistik dönem gerek Beylikler ve Osmanlı dönemlerine ait o kadar çok eseri var ki, saymakla bitmez.

Ama ne çare ki, bunu kendi hikâyesi yapacak bu güne kadar bir politikacısı çıkmadı, ya da olanlar kifayetsiz muhterislerden fırsat bulamadı.

Kurtuluş Savaşında ilk Kuvayı Milliye teşkilatının kurulduğu ve Yunan’a karşı zeybeklerin ilk savaşı başlatmasıyla övünürüz ama anısını yaşatacak ve gelecek kuşaklara aktaracak bir müzeyi gündemine alan Yenipazar eski Belediye Başkanı Zafer Savcı dışında ne bir belediye başkanı ne de Bayındırlık eski Bakanı Cengiz Altınkaya haricinde bir milletvekili çıktı.

Onlarla birlikte Merkez Valisi torunu Kayhan Kavas da olmasaydı bu gün konusunda Aydın’da tek eser olan Yenipazar Yörük Ali Efe Müzesi de olmayacaktı.

Ne yazık ki,bu anlamda Aydın bir müze fakiridir.

Bu fakirlik yalnız Kurtuluş Savaşı ve kahramanları ile de ilgili de değil Gemlik/Umurbey’de eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar adına bir müze var.

Yine eski Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye ait Ankara’daki Pembe Köşk müzeye dönüştürüldü.

Sağlığında eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in memleketi İslamköyde müzesi açılmıştı.

Bunlara rağmen demokrasi şehidi eski Başbakan Adnan Menderes’e ait memleketi Aydın’da daha düne kadar bir müzenin olmayışı hemşerilerinin gururuna dokunuyordu.

Eski Aydın günümüz İzmir Valisi Yavuz Selim Köşger’in siyasetçilere inat bu eksiği gidermesiyle Aydın bu mahcubiyetten daha yeni kurtuldu.

Bu hadise bile Aydın siyasetçisinin Aydın’la ilgili konularda kendi siyasi çıkarı söz konusu değilse ne kadar vurdumduymaz olduğunu göstermeye yeter de artar.

Aydın’ın tarihi ve kültür mirasına ve bunları dert edinenlere itibar etmeyen yalnız siyasetçiler değildir, sivil toplum örgütleri ve bürokratların da değer vermeme konusunda onlardan kalır yanı yoktur.

Hüseyin Asar Hocamızın kitap imza gününde karşılaştığımız Aydın’ın Kurtuluş Savaşı Tarihi’ni Asaf Gökbel’in Milli Mücadelede Aydın adlı eserini tek kaynak olmaktan kurtaran ADÜ’ öğretim görevlisi tarihçi Dr. Günver Güneş’le ayaküzeri konuşmamızda “emekliliğime gün sayıyorum”, demesi beni şaşırtmıştı.

Zira Günver Güneş ADÜ için olduğu kadar araştırmalarıyla Aydın için de bir değerdir.

Devamında Üniversitedeki odasında çalışmalarını sürdürecek bir bilgisayarının bile olmadığını, dersi biter bitmez çalışmalarına devam etmek için bölüm başkanından aldığı izinle soluğu evde almak zorunda kaldığını söyledi.

Ayrıca Aydın Tarihi ile ilgili tamamladığı beş adet kitabının olduğunu fakat başvurduğu ne bir belediyeden ne sivil toplum kuruluşundan basım konusunda olumlu bir yanıt geldiğini belirtti.

Demek ki, belediyelere vatandaşlara un, şeker, makarna dağıtmak bu tür kültür işlerine katkıda bulunmaktan daha karlı geliyor.

Rektör Osman Selçuk Aldemir de tekrar atanma telaşından çevresinde olup bitenden ya habersiz ya da bu tür işlere ayıracak zamanı bulamıyor.

Yalnız bu ilgisizlik sadece Günver Güneş’e özgü değil Aydın’da…

Yörük Ali, Çete Ayşe, Sökeli Cafer Efe eserlerinin yazarı Sabahattin Burhan da geçmiş yıllarda telif hakkı karşılığı yayınevinin verdiği kitaplarını Aydın’ı dolaşarak çarşıda, pazarda kendisi satmak zorunda kalmıştı.

Karşılığında masrafları dışında bildiğim kadarıyla para da kazanamamıştı.

Aydın’da yardımcı bir kurum ve kuruluş bulamamış olacak ki, Hüseyin Asar’ın bir eserinin basımını Muğla Milas Belediyesi üstlenmişti.

Pekiyi, bir Eskişehir’den, bir Konya’dan bir Gaziantep’ten ya da bir Kayseri’den Aydın’ın siyasi ve yönetici elitlerini ayıran ne?

Süleyman Demirel’in müzesini ziyaret ettiğimizde müzenin yakınındaki bir fırını işleten kadın “Süleyman Demirel’in yiyeceği ekmek bu fırından gidiyordu” demişti.

Bu aidiyet demektir, aidiyet de insanda hikâyenin başlangıcıdır, aidiyet bağı zayıf olanın da hikâyesi kendisi olur.

Kanımca bizim siyasetçi ve yönetici elitimizin de diğerlerinden farkı da bu…