En son 6360 sayılı yasayla uygulamaya geçilen bu günkü idari sınırları ilin tamamını kapsayan büyükşehirler aslında idari ve mali özerkliği olan yarı otonom bir devlettir.

O nedenle büyükşehir başkanlarının gerek mali gerek idari yönden hem imkânları geniştir hem de yetkileri.

Ancak kanunlar ruhuna uygun uygulandığında maksat hâsıl olur, insanlar huzur bulur. Aksi halde istismarcıların emellerine hizmetten başka bir işe yaramazlar.

 6360 sayılı yasanın da ruhu:

BİR: Toprağı ve çevreyi korumak için yapılaşmayı kontrol altına almaktır,

İKİ: Açılacak meslek edindirme kursları, tarım ve hayvancılığa verilecek destekle vatandaşın yerinde tutulması yani iç göçün önüne geçilmesidir.

ÜÇ: Yine aynı şekilde mesleki kurslar açılmakla, üretene pazarlar yaratılmakla kente göç edenlerin huzurunun sağlanmasıdır.

DÖRT: İç ve dış yatırımcı çekilerek bölgenin zamanın gerektirdiği dünya kentleri ile yarışır hale getirilmesidir.

Bunlar çoğumuza ilk bakışta bir ütopyaymış gibi gelebilir, gerçek üstü şeylermiş gibi görülebilir.

 Ama çoğu ilde bu söylediklerimiz partisi fark etmez başkanlar tarafından başarıyla uygulanmaktadır.

Bu konuda bir iktidar engelinden de söz etmek mümkün değildir.

En canlı örneği Eskişehir’dir. CHP’li Yılmaz Büyükerşen’in hizmetleri sayesinde bu ilimiz 2013 yılında “Türk Dünyası Kültür Başkenti” seçilmiştir.

Ayrıca Dünya ölçeğinde ilk onda “üniversite dostu şehirler” arasına girmeyi başaran tek ilimiz Eskişehir’dir.  

Bu gün artık iktidar olsun muhalefet olsun bütün belediyelerin devletten alacakları pay otomatiğe bağlanmış, ilave gelirlerle bütün belediyelerin bütçeleri takviye edilmiştir.

Günümüzde büyükşehir olan illerde o ilin toplam vergi gelirlerinin yüzde 6’lık kısmı artık büyükşehirlere aktarılmaktadır.

Az gelişmiş ilçelerin kalkınmasını sağlamak için de yasayla ilçe belediyelerinin devletten aldığı payların yüzde 40’nın büyükşehre aktarılması öngörülmüştür.

Bu gün artık büyükşehirlerin yıllık bütçeleri devlet tarafından sağlanan ilave gelirlerle katrilyonlarla ifade edilmektedir.

Bu paraları millet adına yerli yerinde, çarçur etmeden kullananlar kentlerini parmakla gösterilecek hale getirmişlerdir.

Bu imkânlar artık başarı ölçüsünü de değiştirmiştir.

Asfalt kaplama, kaldırım taşı döşeme, temizlik, ulaşım gibi hizmetler basit işler sınıfına girmekte büyükşehirler için olağan kabul edilmektedir.

Bu gün asıl başarı ölçüsü trafik, park sorununu çözmek, kaliteli su temini için baraj ve gölet yapmak, istihdama öncelik vermek velhasıl dertleri azaltmak, refah ve huzuru çoğaltmaktır.

 Şehirleri kültür varlıklarıyla, sanat eserleriyle, spor kompleksleriyle parklarıyla, yeşil alanlarıyla insanların nefes alacağı, rahat yaşayacağı bir yer haline getirmektir.

Bunları yapacak güç ve ekipmandan yoksunsa BŞB’ler devletten hizmet satın alarak yatırımlarını hayata geçirebilecektir.

Geriye merkezi hükümete de hava alanı, liman, tünel, enerji santralleri gibi mega projeleri gerçekleştirmek kalıyor.

Bu demektir ki, büyükşehir uygulaması olan illerin önemli ölçüde kalkınması ve istihdam sorununun çözümü büyükşehrin işidir.

Kanunun ruhu budur.

Taşrada açılacak meslek edindirme kursları vasıtasıyla bir yandan tarıma ve hayvancılığa yapılacak desteklerle göç engellenirken diğer yandan aynı metotla göç edenler için aş ve iş üretilecektir.

Tıpkı Ankara’da BELMEK’in, İstanbul’da İSMEK’in açtığı kurslarla birçok insanı işsizlikten kurtarması gibi.

Bu arada tarıma ve hayvancılığa destek ürün satın alarak vatandaşa bedava dağıtmak değil fuar gibi etkinlikler düzenlemek ya da üreticilerin bu tür etkinliklere katılmasına öncülük etmektir.

Tarımsal ve hayvansal ürünlerde elden geldiğince marka değerler yaratmaya yardımcı olmaktır.

Ya da örnek işletmeler kurmaktır. Mesela Erzurum BŞB oldukça sert iklim şartlarında seracılık yapmakta başkan Mehmet Sekmen bu sayede beş yüz vatandaşını iş, güç sahibi yaptığını söylemektedir.

Bursa BŞB kurmuş olduğu fabrikada ürettikleri ile kendi raylı sisteminin ihtiyacını karşıladığı gibi ihtiyaç fazlasını satarak önemli miktarda gelir elde etmektedir.

Olaya bu noktadan bakıldığında artık günümüz büyükşehirleri birer kalkınma ajansı olmak zorunda.

Zamanı ve küresel gelişmeleri bu doğrultuda okuyan başkanlar içte ve dışta illerini birer cazibe merkezi haline getirmiş durumdalar.

BŞB Başkanı Fatma Şahin’in dediğine göre Gazantep’e bir yılda yapılan yatırım 600 milyon dolar karşılığında 150 fabrikadır.

Yine Fatma Şahin’e göre Suriyeli göçmenlerin yaptığı 900 bin dolarlık yatırım bunun dışındadır.

Demek oluyor ki,6360 sayılı kanunu doğru okuyan, ruhunu iyi anlayan belediye başkanları yok değil.

Onların ortak özellikleri:

1-Her ilçe belediye başkanını, devlet kurumlarını, sivil toplum kuruluşlarını birer paydaş gören…

2-Sadece “ben bilirim”,”benden büyüğü yoktur”,egosunun esiri olmayan…

3-Herkesle barışık olan, toraklara ve kurumlara küsülmez, onlara tepeden bakılmaz ilkesini görmezden gelmeyen…

4-Ne pahasına olursa olsun seçim kazanmayı ilke edinmeyen.. kişisel hırsını ideal hırsının önüne geçirmeyen…

5-En önemlisi de kasaba politikacısı kimliğinden uzak entelektüel derinliği olan vizyon sahibi başkanlar olmalarıdır.

Eğer bir başkanda bu özellikler yoksa adı büyükşehir de olsa, nüfusu milyon da olsa fark etmez o kent kocaman bir köy olmaktan ileri gidemez.

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA