Kaldırım Serçesi adını her duyduğumda aklıma ülkemizin en yetenekli tiyatro oyuncularından biri olan Gülriz Sururi gelir. Sanatçı bizim gençliğimize denk gelen (1982-1983) tiyatro mevsiminde “KaldırımSerçesi” adlı müzikaldeki Edith Piaf yorumuyla En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü, Altın Artemis Ödülü’nü ve “Milliyet” gazetesinin 1983 Süper Star Tiyatro Oyuncusu ödülünü almıştır.Edith Piaf'ın yaşam öyküsünden Başar Sabuncu'nun oyunlaştırdığı, Esin Engin'in müzik direktörlüğünü, GeyvanMcMillan'ın koreografisini yaptığı “Kaldırım Serçesi” oyununda Gülriz Sururi'nin yanısıra Ali Sururi, Yılmaz Zafer, Bülent Erbaşar, Olcayto Ahmet Tuğsuz, Erdal Özyağcılar, Sevil ve İsmet Üstekin gibi isimler de yer almıştır.

Kaldırım Serçesi oyununa konu olan Edith Piaf ise bambaşka bir sanatçıdır. Piaf, 19 Aralık 1915 tarihinde Paris, Belleville’de doğmuştur. Doğduğunda ki adı Edith Giovanna Gassion’dur. Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransız askerlerinin Alman esir kamplarından kaçmasına yardım ettiği için idam edilen İngiliz hemşire Edith Cavell’inanısına ona Edith adı verildi. “Serçe” anlamına gelen “Piaf” takma adını ise 20 yıl sonra alacaktır.

Annesi yarı İtalyan, yarı Tiflis asıllı bir göçmen aileden gelen; Annetta Giovanna Maillard, babası Louis-AlphonseGassion ise sokaklarda gösteri yapan bir cambazdı.Daha iki yaşındayken annesi onu bir genelev işleten anneannesine bırakıp İstanbul‘a gitti. Edith Piaf, küçük yaşta, gözleri mikrop kapmış ve kör olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. 14 yaşındayken babasının yanında sokaklarda şarkı söylemeye başladı.

Sokaklarda şarkı söylerken ilk aşkı Louis ile tanışır, Edith 16, Louis 17 yaşındadır. Oldukça yoksul bir hayat sürerler ve bir kızları olur. Ne yazık ki küçük kızı Marcelle iki yaşındayken menenjitten ölür. Bundan sonra “Piaf”içkiye başlar ve alkolik olur.

Edith’in hayatı bundan sonra hep sokaklarda, ucuz barlarda geçer. Kendi deyimiyle o kadar batmıştır ki yukarı çıkmaya kalkışmaz bile. Erkek arkadaşı Albert tarafından bedenini satmaya zorlanır.Albert’ten kurtulmaya çalıştığı günlerde Gerny’s kabarenin sahibi Louis Leplée, Edith’i sokakta şarkı söylerken dinler, onu kabaresinde şarkı söylemeye ikna eder. Edith Piaf, “La Môme Piaf” adıyla başarıyı bir gecede yakalar. Louis Leplée, onun sahne adını “Piaf” yapar.

Edith Piaf, önce kabare ve varyetelerde, 1936’dan sonra ise radyo çalışmaları ve çıkardığı plaklarla ünlenir. Büyük şöhreti, I. Dünya Savaşı’ndan sonra “La Vie en Rose” şarkısıyla yakalar. 1940’ların sonunda Amerika Birleşik Devletleri‘ne düzenlenen sayısız turnelerle şarkısının İngilizce versiyonu da dünya listelerinin ilk sırasına yerleşir. “Padampadam” şarkısını bilmeyen yoktur.

16 yaşından itibaren Edith Piaf’ın hayatına pek çok erkek girdi. Bunların arasında çocuğunun babası Louis, Albert adlı bir kadın satıcısı, YvesMontand gibi dev bir sanatçı da vardı.Hayatında en çok sevdiği erkek ise orta siklet dünya şampiyonu boksör MarcelCerdan‘dı. Cerdan başkasıyla evliydi, Fransa’da zaten tanınan bir insandı. Ve Edith Piaf’la buluşmak üzere Ekim 1949’da Paris‘ten New York‘a uçarken uçağı düştü. Bu kazadan kurtulan olmamıştı. MarcelCerdan öldükten sonra Piaftamamen değişir, ağrı kesici,alkol ve morfine bağımlı hale gelir. Sonrasında yağmurlu bir günde geçirdiği trafik kazası sebebiyle hayatı boyunca omuriliği iyileşememiş, yarı kambur bir şekilde yürümek zorunda kalmıştır.

Edith Piaf, 10 Ekim 1963 tarihinde Fransa‘nın Grasse şehrinde karaciğer kanserinden 48 yaşındaölmüştür.Katolik Kilisesi Paris Başpiskoposu (sürdüğü hayat nedeniyle)Edith Piaf’ın cenaze törenini yapmayı reddeder. Tabutu Pere-la-Chaise mezarlığına götürülürken on binlerce hayranı korteje katılır. Mezarlıktaki törende hazır bulunanların sayısı ise 100.000’i geçer.

La Môme, 2007 yılı yapımı, sanatçı Edith Piaf'ın hayatını anlatan filmdir. İlk kez Berlin Film Festivali'nde seyirci ile buluşmuştur. MarionCotillard bu filmdeki performansı ile Oscar, Altın Küre ve BAFTA ödüllerini kazanmıştır. Film 2008 BAFTA Ödülleri 4 dalda ödül alarak en fazla ödül alan film olmuştur.

Kaldırım Serçesi” konusuna bu kadar uzun bir girişten sonra gelelim “Kaldırım Kargası” konusuna. Daha önce Aydın ve ilçelerindeki kaldırım işgalleri konusunu defalarca yazdık. Gerek merkezi yönetimleri, gerekse yerel yönetimleri bu konuda göreve çağırdık. Yıllardan beri bu konuda bir arpa boyu yol alamadık. Ama bu hafta içinde Büyükşehir Belediyesi ekiplerinin Cumhuriyet Caddesi üzerinde çalışma yaptıklarını görünce mutlu oldum. Bu konuda Efeler Belediyesi’nin de çalıştığını biliyorum. Zaten Kuşadası bu konudaki çalışmaları ile takdirimizi kazanmış durumda.

Durum tespiti yaparsak kaldırımlarımız işgal altında. Arabalar park ediyor, esnaf motorlarını bisikletlerini koyuyor, ekmek dolapları, dondurma tezgâhları, meşrubat dolapları, elektrik ve aydınlatma direkleri, yine elektrik, telefon ve internet panoları, kaldırımlara plansız dikilmiş ağaç ve çiçekler, elbise askıları, esnafın sattığı her şey zaten dar olan kaldırımları yürünmez hale getiriyor. Kaldırımdan yürümenin neredeyse imkânı yok, yola indiğinizde ezilme tehlikesi geçiriyorsunuz, yani insana saygı yok.

Yalnız bu kadar mı? Elbette değil. Tüm bu işgallerin yanında esnafın bizzat kaldırımları kendi işgalediyor. Esnaf dükkânın önünesandalyeleri atıyor, arkadaşları ile tavla oynuyor, sohbet ediyor, yemek yiyor, sigarasını ve kahvesini içiyor, gelene geçene tren muamelesi yaparak bakıyor. Şöyle bir çarşıyı dolaştığınızda bu durumu net olarak görebilirsiniz. Bir erkek olarak bu kaldırım kargalarından ben bile rahatsız olurken, daracık kaldırımlarda oturanların ayaklarına değmeden geçebilmek için kadınlarımız ve kızlarımız adeta çile çekiyor. El insaf beyler, lütfen yayalara saygı gösterelim, onları oturuşumuzla, davranışlarımızla, bakışlarımızla taciz etmeyelim.Sayın yetkililer, sizler de bu konuya biraz özen gösterin. Sizler kaldırımlarda yürümüyor olabilirsiniz, ama bu kentte yaşayanlara saygı göstermemiz lazım, öyle değil mi?

Gelelim Jeotermal ihalesi konusuna. 23 Temmuz tarihli Resmi Gazete ilanında Aydın ilinde 64 sahada JES için ihale açılacağı yazıyor. Aydın ilinin neredeyse her köşesini kaplayan bu 64 JES yapılırsa burada yaşama şansımız kalmaz. Bunu herkes biliyor, Sayın Valimiz bile. Ancak Sayın Vali açıklamasında bundan değil, minarelli su sahalarından bahsediyor. 64 JES sahasının verimsiz olduğunu belirterek neredeysegörmezden gelmemizi istiyor. Madem öyle buraları verimsiz sahalarneden ihaleye koydunuz? Sanki bizlerin okuması yazması yokmuş gibi beyanatlarda bulunmayınız.

Sayın Valimizi biraz daha halkın sorunlarınaduyarlı olmaya davet ediyorum. Bu kentte bir milyondan fazla insan yaşıyor. Tüm bu insanların sağlığından siz sorumlusunuz. Çürük yumurta kokusunu duya duya, derelere akıtılan borlu suları göre göre halkı hiçe saymanız iyi bir bürokrat görünümünüz ile bağdaşmıyor. Böyle açıklamalarla sorumluluktankurtulamazsınız, yaptığınız işin vebali var, tabi ki vicdanınız varsa.

Bu arada AKP Aydın Milletvekili Sayın Metin Yavuz yaptığı açıklamada jeotermalin zararlarını önlemek isteyen çevre dostlarını “yaygaracı” olarak nitelendirdi. Aydın halkınatermal otel, sera ısıtması, ev ısıtması ve soğutmasıgibi konularda hiç faydası olmayan, hatta Aydın’a vergi bile ödemeyen JESpatronlarına arka çıktı.  Diğer AKP Milletvekili Sayın Rıza Posacı ise Konu ile ilgili olarak Aydın Gazeteciler Cemiyeti ödül töreninde bezer söylemlerde bulundu. Ayrıca Sayın Posacı Umurlu’da belediye başkanlığını yaptığını unutup Umurlu Mahallesine altyapı yapmayan belediyeleri eleştirdi. Şimdi vekillerimize sormak isteriz, siz kimin vekilisiniz? Halkın mı, yoksa JES patronlarının mı? Başka sorumuz yok.

“Kenar-ı Diclede Bir Kurt Kapsa Koyunu Gelir De Adl-i İlahi Ömer'den Sorar Onu.” (Hz. Ömer)