Değerli Aydınlılar,
Bu yazıyı okumaya başladığınızda inşallah genel erken seçimlerimizi huzur ve güven ortamı içerisinde bitirmiş olacağız. Hayırlı olmasını dileyelim.
Anladık ki bu memleketi yöneten bilim veya mantık süzgecinden geçmiş bir akıl değil. Nereden biliyorsun kardeşim derseniz şöyle oluyor. Bir süre önce yazdığımız bir iki yazıda beş yıl içerisinde jeotermal enerjinin başkenti olacağımızı, bununla ilgili hazırlıkların yapılması gerektiğini, sorunların, çözümlerin bütün paydaşların katılımı ile ele alınması gerektiğini hatırlattık. Tabii ki jeotermal ile alakalı ne söz ne yazı biter. Açıklamalar yapılır kamuoyu kesilen ve kuruyan ağaçlar ile maniple edilir. Şehri yönetenler veya böyle olduğunu iddia eden bir kısım arkadaş “jeotermalimi isterimden, jeotermalin zararlı olduğuna kanaat edip, çevreci kesilmelerini gerektirecek hangi bilimsel veriye sahip olduklarını” kamuoyu ile zahmet edip paylaşmadığından olacak temcit pilavı olarak önümüze gelir. Bakın bilim pardon hurafe nelere kadir!
Nevşehir’den bir balon pilotu bu açıklamayı gönderdi: “Kapadokya’daki balonlarda kullanılan yakıt, sıvı propandır. Daha anlaşılır bir şekilde söylersek; mutfakta kullandığımız tüp gazın daha saf ve temiz olanıdır. Yanıcı ve uçucu bir gazdır. Sağlığa ve çevreye hiçbir zararı yoktur. Kapadokya’daki üzüm bağlarını etkilediği de yalandır. Anadolu'da cehalet ve hurafe halen günümüzde de mevcuttur. Biz yıllardır bu hikâyeleri duyuyorduk da size kadar geleceğini tahmin etmedik. Daha da komik bir hurafe söylüyorum. Burada birçok köylü balonların uçmasını istemiyor, sebebi ise balon ile uçanlar insanların evlerini gözetliyormuş !”(1)
Ürgüp’teki balonların yakıtının üzüm bağlarına, Jeotermalin Aydın’daki incire, zeytine zarar vermesi tek “bilimsel” gerçeğe dayanır: HURAFEYE! Bilinen tek gerçek, jeotermal sondaj alanlarında zeytin ve incir ağaçlarının kesilmesi ve sökülmesidir. Şu anda yaşananlar bu şehrin umurunda mı değil mi(en azından birilerinin umurunda) ciddi bir tartışma konusu olur. Daha kötüsü geleceğe matuf en küçük bir endişe taşımayan insanların şehri gibi umursamaz bir tavrı sergiliyor Aydınımız.
Bastığımız toprağın altında duran ve faydalanılmayı bekleyen bu nimete sırtımızı dönemeyiz. Yokmuş gibi davranamayız. Cüzamlı muamelesi yapamayız. En verimli, çevreye ve insanlığa en faydalı nasıl yararlanırız bunun yolunu aramak varken. Bu konuda endişe duyanların taleplerini bir tehdit gibi algılayıp, lehte veya aleyhte alınan mahkeme kararlarını zafer veya hezimet gibi görmeyiz. Jeotermal konusunda atılacak her adımı, yapılacak her toplantıyı verilecek her bilgiyi doğruyu arama ve bulma çabası olarak değerlendirmeliyiz. Küçük ve günlük menfaatlerin gerçeğin ve geleceğin üzerini şal gibi örtmesini de kabul edemeyiz. Çalışmalarımıza hurafeye ve dedikoduya değil bilimin ışığındaki araştırma sonuçlarına göre yön verebilmeliyiz.
Bütün kötülüklerin veya iyiliklerin anasını jeotermal ilan edemeyiz. Kendimiz ve Aydınımız korkularımızın veya hırslarımızın esiri haline getiremeyiz. Tamam jeotermal şirketleri günahsızdır demiyoruz ancak bazı Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK) açıklamaları var olan sorunun çözümüne ne yazık ki katkı yapmıyor aksine sorun içinden çıkılmaz bir hale dönüşüyor! Nerede mantık, akıl yürütme tutarlılık, bilinen gerçeklerden hareket. Hasılı nerede bilim?
Memleketler parasızlıktan değil ahlaksızlıktan çökerler. CICERO
(1).Aykut Işıklar.bugün.com.tr 18 Ekim Pazar
HURAFE:Boş ve batıl inançlar