Birkaç gün önceydi. Çarşıda işlerimiz geç bitti. Akşam oldu, karanlık çökmek üzere. Eyvah dedim gene yakalandık. Kaloriferler, sobalar çoktan yanmıştır, birazdan kirlilik üstümüze çökecek.

Nitekim aynen öyle oldu. Bir gri duman ve bir kötü koku çöktü ki şehrin üstüne… Allah’ım bu nasıl bir kirlilik. Nefes almak mümkün değil. Hadi kendimizden geçtim, o küçücük çocukların, o bebeklerin tazecik ciğerleri nasıl dayanacak bu zehre. Kendinizi hemen eve atacaksınız başka çaresi yok.

Neyse ki bu kez hava kirliliği fazla sürmedi. En azından kötü kokusunu duyduğumuz kadarını bir rüzgâr çıktı da aldı götürdü. Rahat bir nefes aldık.

Bir rüzgâr yaptı yani, halkın sağlığını korumakla mükellef ilgili müdürlüklerin ve belediyelerin yapacağını.

1990’lı yıllarda Doğu’da görev yaparken de aynıydı. Terörden ötürü akşam oldu mu sokaklarda kimse kalmazdı. Acele evlerimize girerdik.

Ne yazıktır ki kış geldi mi Aydın’da da aynı. Bir farkla ki, burada Hava Kirliliğinden…

Terör hemen öldürüyor. Hava, toprak, su ve yediğimiz ürünlerin kirliliği ise yavaş yavaş… Bundandır ki bu sorunun çözümüne kendilerini adamış duyarlı kimseler hariç kimsenin sesi çıkmıyor.

Hani bu şehrin “Dağlarından yağ, ovalarından bal akardı. Hani Heredot “ Gökyüzünün altındaki en güzel yeryüzü demişti.

İşte şimdilerde bu güzelim Aydın Şehri, bildiğin can çekişiyor.

Şimdi bakınız,

Türkiye’nin en geniş ve en bereketli ovalarından olan Aydın-Söke Ovası’nı sulayan Büyük Menderes Türkiye’nin en kirli üçüncü nehri. Kirli derken sadece çer-çöp değil, esas önemlisi kanserojen içeren sanayi atıkları. Bu kanserojen maddeler içeren suyla sulanan toprakta yetişen ve hepimizin tükettiği ürünler…

Hava Kirliliğinde en kirli sekizinci şehir…

En ilginci ve ürkütücüsü de yaz dönemlerinin en kirli ikinci şehri olması.

Geçen haftalarda Aydınpost’ta yayımlanan Haftanın Beşlisi programının konukları AYÇEP yöneticilerinden Dr. Metin Aydın ile Avukat Akın Yakan’dı. Aydın’daki Çevre ve İnsan Sağlığı mücadelesinin öncülerinden bu iki değerli insan, özellikle JEOTERMAL Santrallerin insan ve çevre sağlığına verdiği zararlar başta olmak üzere, kirliliklerin nedenleri ve sonuçları hakkında önemli bilgiler verdiler.

Kirliliğin boyutlarını, kısa ve uzun vadede ortaya çıkacak sonuçlarını, daha önceden bilmemize rağmen, değerli konuklarımız Dr.Metin Aydın ve Akın Yakan’ın ağzından bir kez daha duyunca inanın kanımız dondu.

Ölmüşüz de ağlayanımız yokmuş meğer.

Yetkililer ne yapıyorlar bu acı ve acınası durumumuz karşısında derseniz, ilgili müdürlüklere ve belediyelere sorabilirsiniz. Sorduğunuzda cevap olarak sizlere, şu an soluduğumuz hava, kullandığımız su, ürün yetiştirdiğimiz toprak hakkında çok şeyin normal yahut normale yakın olduğu gibi bilgiler vereceklerdir.

1980’li yıllarda Rusya’daki Çernobil Nükleer Santrali patladığında ortaya çıkan radyasyon, Karadeniz Bölgesini ve buradan da çay ve fındık gibi ürünlerle tüm ülkeyi etkilemişti. Ama zamanın bakanlarından biri, elinde çay bardağı ile televizyona çıkmış, sanki radyasyon gözle görülen bir şeymiş gibi “Bakın ben içiyorum işte, bunda kesinlikle radyasyon falan yok, korkulacak bir şey yok” demişti. Benzer görüntüyü “Şarbon” olayında da yaşamıştık. Bu yüzden yadırgamamak lâzım.

Bizler iyisi mi, en azından hava kirliliği ile ilgili olarak kışın hep rüzgâr essin, essin de alsın götürsün üzerimize karabasan gibi çöken, ciğerlerimizi mahfeden zehri diye dua edelim.

İşimiz Allah’a kaldı dedikleri bu olsa gerek, değil mi?

Sağlıcakla…

 

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA