Bu sene 5 Haziran Dünya Çevre Günü bayrama denk geldi ve arada kaynadı gitti. Hoş kaynamasa da seçim,geçim derken ne günlük hayatımızın, ne de ana akım medyanın gündeminde çevre pek yok. Oysa , çevre kıyımı duymadığımız gün neredeyse yok gibi. Pek çoğumuz ancak kendi yakın çevresinde ise ilgi gösterse de hem ülkemizin, hem dünyamızın durumu hiç iç açıcı değil. Çocuklarımızı okutmaya, ev kiramızı veya kredimizi ödemeye, evimize ekmek götürmeye, kısacası yaşamaya çalışıp didinirken, belki de bütün bu çabalarımızın yakın gelecekte önümüze dikilebilecek pek çok ciddi engelle işe yaramaz hale gelebileceğinin ne kadar farkındayız ? Belki Aydın çevre katliamının pek çok çeşidi ile sarıldığı için başka illere göre sizler durumun ciddiyetinin çok daha fazla farkındasınızdır. HES, JES şirketleri yüzünden temiz hava , temiz su mücadelesi verirken, zeytin ve incir gibi bu ilin en bilinen dünyaya mal olmuş ihracat ürünlerini kaybetme noktasına geldiniz,geldik. Kuyucak’ta evlerin 50 metre yakınına kadar gelen jeotermal tesisler günlük yaşamı tehdit eder hale geldi.Aydın’ın Kızılcaköy gibi pek çok köyü çevre talanına karşı yapılan direnişlerin sembollerinden oldu. Hepimizin bildiği gibi Anadolu toprakları tarımsal üretimin pek çok yönü ile ilk kez gerçekleştiği bir bereket anıtı. Ancak bugün bunun kıymetini ne kadar biliyoruz ? Aydın’ın yaşadığı ve yaşamakta olduğu çevre katliamları tüm ülkede kalkınma, büyüme , gelişme adına yaygınlaşıyor. Kanunlar çoğu zaman haklıdan değil, güçlüden yana işletiliyor ve bizler gün be gün toprak zenginliğimizi, ormanlarımızı, havamızı , suyumuzu kaybediyoruz. 80 milyonu aşan bir ülke için durum son derece korkutucu. Ormanlarımızın durumu içler acısı. Türkiye Ormancılar Derneği’nin 2019 raporuna göre ; 2004 yılından bu yana 535 bin hektar saha ( 1 hektar = 10.000 metrekare ) , orman alanı dışına çıkartılarak sermayenin kullanımına sunulmuş. Bir başka deyişle, bir zamanlar orman olan yaklaşık yarım milyon hektardan daha fazla orman alanı, hukuken ve sonsuza kadar orman olma özelliğini kaybetmiş, yeniden orman yapılma fırsatı ortadan kaldırılmış durumda. Giderek ısınan ve temiz su kaynakları yok olan dünyamız düşünüldüğünde bu geleceğimiz açısından felaket bir durum.Bütün bu kayıplar yetmezmiş gibi şimdide Gediz Havzası Murat Dağı’nda altın gümüş madenciliğine olumlu rapor verildi. , 2 milyon ağaç kesilecek, 6 milyon metrekarelik alanda canlı varlığı yok edilecek , tüm canlı türleri risk altına girecek , kuraklık,kıtlık, gıda güvenliği gibi korkutucu sorunlar kapımızı çalacak demek. Yani madencilik yapıp, para kazanılacak ama insan dahil tüm canlıların hayatı alt üst olacak. Yıllar önce Bergama köylülerinin sorduğu soruyu tekrar sorma zamanıdır ; “Ölüler altın takar mı ?” Yenmez , içilmez şeyler için canlı hayatını tehdit etmek ne kadar ahlaklı ve akılcı ? Vatan böyle mi sevilir ve korunur ? Gelişme bu mudur ?Başka bir rapora göre ise ülkemizde Belçika büyüklüğünde tarım arazisi ekilmiyor. Çiftçi yorgun, küskün,çaresiz. Hızla artan nüfusa karşılık çiftçilik giderek tercih edilmeyen bir meslek haline geliyor. Yerli malların yerini her türlü ithal mal alıyor. zengin topraklarda neredeyse yetişmeyen hiç bir ürün yokken nohutun anavatanı olan ülkemiz 2012’den beri nohut ithalatçısı. Rusya, Meksika , Arjantin , Hindistan derken dünyanın dört bir yanından ithalat yapar olduk. Ülkemizdeki tarım alanları hızla betona teslim ediliyor. Verimli ovalara sözde gelişmişlik abideleri olan boy boy apartmanlar dikiliyor. Ülkemiz hızla çölleşiyor. Türkiye’de resmi rakamlara göre 2004 yılından beri 85 binden fazla taş ocağı ruhsatı verildi. Köstebek yuvasına dönen ülkede madenler suları,ormanları,sudaki canlı yaşamını hızla yok ediyor. Tozlar döllenmeyi önlediğinden, meyva oluşumu azalıyor. çılgınlık durdurulmazsa , çocuklarımız yiyecek ekmek, içecek temiz su, soluyacak temiz hava bulamaz hale gelecek. İklim değişikliğine bağlı yetersiz besin üretimi nedeniyle 2050 yılına kadar dünyada yarım milyondan fazla insan yaşamını yitirecek. Çocuklarımıza,torunlarımıza layık gördüğümüz gelecek bu mu ? Yok LGS , yok TYT /AYT diye o sınavdan bu sınava koşturduğumuz, başarıları ile gururlandığımız, hasta olduklarında üzüntüden uyku uyuyamadığımız kıymetlilerimiz için yapabileceğimiz hiçbir şey yok mu ?

Hepimiz ayağa kalkmalıyız. Bu katliamlara halk olarak dur demeliyiz.Bu yolda çaba harcayan köylülere,sivil toplum kuruluşlarına destek vermeliyiz. Geleceğimizin aydınlık olması bizlerin bugün alacağımız tavra ve yapacaklarımıza bağlı. Geç kalırsak ne girilen sınavların, ne elde edilen başarıların ve ne de paranın anlamı olmayacak. Harekete geçmek için önümüzde yüzyıllar değil sadece yıllar var.

Zaman daralıyor.

Sevgi ve doğayla kalın!

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA YÜKLE!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA YÜKLE!