Yerel yöneticilerimize ait reklam panolarındaki ve kentin caddelerinde her yüz adımdaki reklamlar bana 1990 yılı öncesi Soğuk Savaş Dönemi Demir Perde Ülkeleri, Bulgaristan, Macaristan, Azerbaycan gibi Sosyalist Blok ya da rejimi monarşi olan Orta Doğu Ülkelerini anımsatıyor.

Bu ülkelerde yaşayan halkın gözünden gerçekler gizlenir, zafiyetlerin üzeri görkemli reklamlarla örtülmeye çalışılır, devlet kendi propagandasını yapardı.

Aynı olay milli bayramlardaki törenlere yansır bir ara bizde de resmi bayramlarda uygulanan gençlerin tribün gösteri ile devletin azamet ve haşmeti bütün dünyaya  gösterilmek istenirdi.

Böylece yurtdışına çıkma özgürlüğü ve imkânları sınırlı olan ve o nedenle dış dünyada ne olup bittiğinden habersiz çoğunluk aşılanan o moralle avutulmak ve uyutulmak istenirdi.

Diğer bir reklam aracı kentin geniş meydanlarında düzenlenen halk konserleriydi.

Günümüzde aynı gösteriş bizim yerel yönetimler için de geçerlidir.

Onlara ait reklam bolluğu ve sıkça düzenlenen konserler bana 30 yıl öncesinin Demir Perde Ülkelerini anımsatıyor demem ondandır.

Bir farkla, o günkü Demir Perde ülke vatandaşlarının özelliği dış dünyada meydana gelen gerek bilim gerek teknolojik gelişmelerden habersiz olmasıydı.

Ancak bu gün o dışa kapalılıktan söz etmek imkânsız.

Zira bir yandan iletişim ve yönetim alanındaki gelişmeler diğer yandan ülkelerin ekonomik gelişmişlik düzeyleri o eski duvarları yıktı.

Türkiye’de yeni bilgi ve teknolojilerin yol açtığı en büyük değişim ve dönüşüm yerel yönetimlerde oldu.

Buna neden de Soğuk Savaş’ın hemen ardından gelen küreselleşme ile birlikte Ülkeler kadar kentlerin de elektronik haberleşme ile birlikte gerek içte gerek dışta birbiri ile yarışır hale gelmesi ve sonuçta belediyelerin birer “kalkınma ajansına” dönüşmesidir.

2014’de yürürlüğe giren ve ilin bütünüyle hem kalkınmasını hem de bu yarışa katılmasını hedef alan büyükşehir uygulaması bu anlamda atılan ileri bir adımdır.

Bu adımla kalkınmada merkezi hükümet tekel olmaktan çıktı yerel yönetimlerin de değişen paradigma doğrultusunda içinde yer aldığı bir kalkınma modeline geçildi.

Devlet düzenli hazine yardımına ek olarak yetki devri ile büyükşehirlere bırakılan küçük ve orta ölçekli yatırımları gerçekleştirmesi için o ilin sınırları içinde yapılan bütçe gelirleri tahsilâtı toplamının yüzde 6’nı büyükşehre aktarma uygulaması başlattı.

Toptan kalkınma hamlesi diyebileceğimiz bu yeni sistem tamamıyla büyükşehir belediye başkanının orkestra şefliğinde ilin valisinin, iktidarıyla muhalefetiyle siyaset kurumunun, üniversite ve sivil toplum örgütlerinin senkronize işbirliği üzerine kuruludur.

Sistem ayrıca BŞB başkanının istihdam yaratmak, yatırımcı bulmak ve tanıtımla turist çekmek için bir ayağı dış ülkelerde diğer ayağı da projelerini hayata geçirmek için Ankara’da olmasını zorunlu kılıyor.

Bu gerçeği kavrayan başkanlar sayesinde bu gün Konya, Kayseri, Gaziantep, Eskişehir, Bursa gibi kentler hem bir sanayi bölgesi hem içten ve dıştan turist çeken birer cazibe merkezi olmakla kişi başına düşen Gayri Safi Milli Hâsıla paylarını artıran yerler oldu.

O nedenle bu illerin 2017 yılı kişi başına düşen Gayri Safi Milli Hâsıla payları 10 bin 602 dolar olan Türkiye ortalamasının üzerine çıktı.

Ama biz daha da fakirleştik.

38. sıradaki Aydın ise 7 bin 694 dolarla Ege Bölgesi illeri sıralamasında Afyon’un ardından sondan ikincidir.

Bu kentlerin başkanlarını emsalleri içinde öne çıkaran şüphesiz vizyonları, yönetim becerileri ve ilke edindikleri yönetim tarzlarıdır ki, bu anlamda belediyeciliği ikiye ayırmak gerekiyor.

BİR-Sorun çözmeyi, kenti geleceğe taşımayı, gelecek kuşakların da hakkını bu günden gözetmeyi ilke edinen “hizmet hedefli” belediyecilik

İKİ-Her soruna oy hesabıyla yaklaşmayı, yeni kuşakların geleceğini seçim kazanmak adına feda eden ve belediyeciliği “siyaset aracı” olarak gören ve uygulayan belediyecilik.

Kısaca popülist belediyecilik.

Popülizm, uygulayana seçim kazandıran fakat tembelleştirdiği halkı üretimden koparan, geleceğini bu günden tükettiren bir sistemdir.

Biz Aydın’da 5 yıldır bu popülist yönetim tarzıyla yönetiliyoruz.

Sözde büyükşehir olduk ama özde o mantıktan uzak oy devşirmeye odaklı kasaba tarzı yönetim ve kalıcı sosyal yardımlarla halkı tembelleştirmek dışında bir icraat görmedik.

Hâlbuki sosyal yardımda ilke Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne ait BELMEK, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait İSMEK örneğinde olduğu gibi meslek edindirme kursları ile insanları çalışma hayatına ve üretime sevk etmektir.

Tarıma destek konusunun ise işin kolaycılığına kaçmaktan başka izahı yoktur.

Ege Et benzeri kurulacak birliklerle desteğin üreticiye girdi yardımı olması gerekirden kolay yoldan ürün satın alınarak vatandaşa dağıtılmıştır.

Jeotermal konusunda bu kadar suskunluktan sonra halkın şikâyetçi olduğu “çürük yumurta kokusu” ile ilgili açıklamalar ise vatandaş tarafından samimi bulunmamıştır.

Kültür gibi, imar gibi sosyal konular, tarihi eserlerin ve dokunun korunması ve yeniden inşası gibi konulara girmeye hacet yok, çünkü yapılan bir şey yok.

O bakımdan Aydın reklamlarda sözü edildiği gibi büyümüştür ama kastedildiği gibi bir Konya, bir Uşak, bir Afyon, Manisa gibi pozitif yönde değil artan çözüm bekleyen sorunlarıyla negatif yönde büyümüştür.

Tamam mı, devam mı kararını ise 31 Mart’ta vatandaş verecektir.

 

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA YÜKLE!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA YÜKLE!