Adli yıl açılış töreni 2 Eylül 2019 tarihinde Ankara Beştepe'de bulunan Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda gerçekleştirilecek.

Geleneksel olarak Yargıtay binasında yapılan adli yıl açılış töreni ilk kez 2016'da Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda yapılmış ancak tepkiler nedeniyle 2017'de yine Yargıtay'a alınmıştı. 2018-2019 Adli Yıl açılışı ise, bir kez daha Saray'da yapılmıştı.

Yargıtay yeni adli yıl açılış töreni için Barolara davet yazısı gönderdi.

Türkiye Barolar Birliği (TBB), Ankara Beştepe'de bulunan Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda 2 Eylül’de gerçekleştirilecek adli yıl açılış törenine katılacağını duyurdu. Yazılı bir açıklama yapan Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu “Bizim de sorunları konuşarak, iletişim kurarak hep birlikte çözebileceğimize inancımız tamdır” dedi.

Beştepe’de yapılacak yeni adli yıl açılış töreni için Yargıtay’ın gönderdiği davet yazısına İzmir, İstanbul, Ankara Muğla, Antalya, Adana, Aydın, Van, Ordu, Bursa, Kocaeli, Mersin, Şanlıurfa, Eskişehir, Balıkesir, Hatay, Düzce barolarından ret yanıtı geldi. Öte yandan Türkiye genelinde 43 baronun davete katılmayacağını açıkladı.

İzmir Barosu, Beştepe’de yapılacak olan yeni adli yıl açılış töreni için Yargıtay’ın gönderdiği davet yazısına yanıt veren ilk baro oldu. İzmir Barosu’nun törene katılmayacağı belirtilen yanıtta, "Siyasi kararlarla, mesleki faaliyetlerini gerekçe göstererek yüzlerce mensubunu tutsak ettiğiniz onurlu bir mesleğin temsilcileri olarak, yaptığınız nazik daveti geri çevirmek zorunda olduğumuzu bildiriyoruz. Bize kalırsa, siz de o salona gitmeyin" ifadelerine yer verildi.

İzmir Barosu, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’de 2 Eylül’de yapılacak olan yeni adli yıl açılış törenine ilişkin Yargıtay’ın davetine verdiği yanıtı internet sitesinden yayımladı. Merak eden okurlarımız için yazının tam metnini dipnotta paylaştım[1].

İzmir Barosu’nun açıklamasında öyle çarpıcı bir bölüm var ki, paylaşmadan geçemeyeceğim.

İzmir Barosu;

“…Bize kalırsa, siz de o salona gitmeyin.

Çünkü yapacağınız konuşmada muhtemelen, yargının bağımsızlığından ve tarafsızlığından bahsedeceksiniz. Hak mücadelesi veren binlerce kişinin cezaevlerinde olduğunu bilmenize rağmen; kişi özgürlüğü ve güvenliğinden, ifade özgürlüğünden, adil yargılanma hakkından, basın hürriyetinden dem vuracaksınız. Kimseden emir ve talimat almadığınızı, hukuktan üstün hiçbir şey tanımadığınızı, üstünlerin hukukunu reddettiğinizi, üstüne basa basa tekrarlayacaksınız. Peki nerede? Yürütmenin başının yaşadığı sarayın salonunda.” diyor.

 

İstanbul Barosu, Yargıtay Başkanlığına yolladığı yazıda, "Yargının kurucu unsuru olan savunmanın meslek örgütü olarak, yeni bir yargı yılının açılışında birlikte olmaktan kıvanç duyabilirdik. Ancak bu toplantının Cumhurbaşkanlığı Kongre ve Kültür Merkezinde yapılacak olması, Demokrasi, hukuk ve adalet adına bildiğimiz bütün öğretilerin reddi anlamına geleceğinden, davetinize icabet etmemiz mümkün olamayacaktır" denildi.

Açıklamada yürütmenin mekanlarında adli yıl açma ve giderek bunu “teamül” noktasına taşıma fikrinin sadece Anayasanın 104. maddesiyle değil, Yargıtay Başkanlığı'nın birkaç ay önce açıkladığı Yargı Etiği İlkeleriyle de çelişeceği belirtildi. İstanbul Barosu Başkanı Avukat Mehmet Durakoğlu'nun imzasıyla yayımlanan cevap yazısı "Tarihe not düşmek adına Başkanlığınızın takdirlerine sunarız" cümlesiyle sonlandırıldı.

Baroların açıklamaları ve beyanları gerçekten tarihe not düşecek kadar önemli.

Türkiye’deki 43 Baro’nun binlerce hukukçunun ortak görüşü, yargı bağımsızlığının zedelendiğidir.

Uluslararası hukukçular BM İnsan Hakları Konseyi'ne sundukları raporda, 'Türkiye'de yargı bağımsızlığının zedelendiğini açıkladı.

Birçok uluslararası hukuk örgütü ve baro, Türkiye'de yargı bağımsızlığı konusunda hazırladıkları raporu Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi'ne sundu. Raporda, Türkiye'de son yıllarda binlerce hakim ve savcının sistemli bir şekilde görevden alındığı ve tutuklandığı, yargı bağımsızlığının zedelendiği belirtildi.

Aralarında İngiltere ve Galler Barosu'nun da bulunduğu çeşitli uluslararası insan hakları ve hukuk kuruluşlarından oluşan hukukçular koalisyonu raporda, BM İnsan Hakları Konseyi'ne "Türkiye'de yargı alanında çalışanlara yönelik yaygın ve sistematik baskılar" karşısında hızla adım atma çağrısı yaptı.

Uluslararası Hukuk Örgütleri'nin 2015 yılı sonundan bu yana topladığı belgelere dayandırdığı raporu 25 sayfadan oluşuyor.

Raporda, Türkiye'de 2016 yılında yaşanan başarısız darbe girişiminden sonra hükümetin başlattığı "temizlik" harekatının, insanların "ikna edici delil olmaksızın terör suçlarından mahkum olmasına" yol açtığı kaydediliyor.

Daha önceki dönemde de Türkiye'de insan hakları konusunda bazı kaygılar bulunduğu kaydedilen raporda, ancak darbe girişiminden sonra hakim, savcı ve avukatlara yönelik keyfi gözaltılar, tutuklamalar ve davalarla yargı bağımsızlığının zedelendiği söyleniyor.

Bu raporu hazırlayan kuruluşlar kimler?

*Uluslararası Barolar Birliği'ne bağlı İnsan Hakları Enstitüsü

*Avrupa Demokrasi ve Dünya İnsan Hakları için Avukatlar Birliği

*Norveç Barosu

*İngiltere ve Galler Barolar Birliği

*Almanya Barolar Birliği İnsan Hakları Komisyonu

*Paris Barosu İnsan Hakları Enstitüsü

*Cenevre Barosu İnsan Hakları Komisyonu

*Uluslararası Avukatlar Birliği

*İspanya Avukatlar Birliği

*Kanada Avukat Haklarını Savunan Avukatlar Örgütü

*Tehlikedeki Avukatlar Uluslararası Gözlemevi

 

Raporun hazırlanması ve sunulmasında öncü rol üstlenen, İngiltere ve Galler'de 180 bin üyesi olan Hukukçular Birliği Başkanı Simon Davis, Türkiye'de hakim ve savcı bağımsızlığının 2016'daki başarısız darbe girişiminden bu yana sistematik bir şekilde ihlal edildiğini, hala görev yapmakta olan avukatların tehdit ve baskı altında olduklarına ilişkin şikayetler bulunduğunu söyledi.

Avukatların da müvekkillerine göre tanımlanıp cezalandırıldıklarını kaydeden Davis, "Bu korkutucu ortam her vatandaşın bir avukat tarafından temsil edilme ve adil yargılanma haklarını zedeliyor" dedi.

Davis, "Bu, 2017 yılında Türkiye vatandaşlarının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne neden 57 bini aşkın başvuru yaptığını da açıklayabilir. Fakat mahkeme sadece bütün iç hukuk yolları tüketildikten sonra yapılan başvuruları alıyor ve henüz Türk vatandaşlarının etkin iç hukuk yollarına sahip olmadığını kabul etmiş değil. Dolayısıyla binlerce başvuru Türk mahkemelerine geri gönderildi" diye sürdürdü.

Uluslararası hukuk ve insan hakları örgütlerinin oluşturduğu hukukçular koalisyonu tarafından BM'ye sunulan raporda, "Bir çok yasal ve anayasal değişiklik Türkiye hükümetine yargı ve savcılıklar üzerinde eşi görülmemiş bir kontrol imkanı vermiş, dolayısıyla hakim ve savcı bağımsızlığı ile hukukun üstünlüğünü zedelemiştir" deniyor.

Raporda bu durumun düzeltilmesi için, başta ceza kanunu ve terörle mücadele kanunu olmak üzere yasalarda değişiklik ile hakim ve savcı bağımsızlığı ve hukukçuların mesleki bağımsızlığına saygıyı sağlayacak düzenlemeler tavsiye ediliyor[2].

 

Türkiye de yargı bağımsızlığının zedelenmesi artık herkes tarafından kabul edilen bir gerçek. Bundan en fazla mağdur olanlarda Avukatlar. Bu nedenlerle, kuvvetler ayrılığı ilkesinin yok edildiği, bütün erklerin bir elde toplanmaya çalışıl, yargı bağımsızlığının tartışılır hale geldiği bu süreçte, Baroların tepkileri son derece anlamlı ve doğru.

1622-1673 yılları arasında yaşamış Molierac’ın sözleri avukatlık mesleğini mükemmel bir şekilde açıklamış.

“Görevimizi yaparken “kimseye, ne müvekkile, ne hakime hele ne iktidara tabiiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz. Fakat hiç bir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. En kıdemsizin, en kıdemliden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar esir kullanmadılar, fakat efendileri de olmadı”

 

Avukatlar hiç kimseye tabi değildir ve efendileri de olmamıştır!

Bundan sonra da olmayacaktır.

hukuk-siyaset.jpg

 

 

[1] YARGITAY BAŞKANLIĞI'NA

 

02.09.2019 tarihinde yapılacak olan Adli Yıl açılış töreni için tarafımıza göndermiş olduğunuz davetiyeye teşekkür ederiz.

 

Bir kişi rahatsız olduğu için, Türkiye Barolar Birliği Başkanının adli yıl açılış törenlerinde konuşma yapmasının önüne geçmek amacıyla yasa değişikliği yapanların salonlarında, avukatları dinleyici olarak törene çağırmanızı ancak naiflik olarak adlandırabiliyoruz.

 

Anlaşılan o ki; halkından kopuk bir yargı sisteminin mimarlarının, vatandaşın adalete erişimini zorlaştıranların, hiçbir canlıya yaşama imkanı tanımayanların, hakimlik ve savcılık teminatını yok sayanların, hayalleri avukatsız bir yargı olanların salonlarında adli yılı açmak, 2019 yılında da sizlere nasip olacak.

 

Bu cevabi yazımızla, siyasi kararlarla, mesleki faaliyetlerini gerekçe göstererek yüzlerce mensubunu tutsak ettiğiniz onurlu bir mesleğin temsilcileri olarak, yaptığınız nazik daveti geri çevirmek zorunda olduğumuzu bildiriyoruz.

 

Bize kalırsa, siz de o salona gitmeyin.

 

Çünkü yapacağınız konuşmada muhtemelen, yargının bağımsızlığından ve tarafsızlığından bahsedeceksiniz. Hak mücadelesi veren binlerce kişinin cezaevlerinde olduğunu bilmenize rağmen; kişi özgürlüğü ve güvenliğinden, ifade özgürlüğünden, adil yargılanma hakkından, basın hürriyetinden dem vuracaksınız. Kimseden emir ve talimat almadığınızı, hukuktan üstün hiçbir şey tanımadığınızı, üstünlerin hukukunu reddettiğinizi, üstüne basa basa tekrarlayacaksınız. Peki nerede? Yürütmenin başının yaşadığı sarayın salonunda.

 

Bizler, insan haklarının korunduğu ve geliştirildiği, hukukun yok sayılmadığı, yargının siyasi iktidarın güdümünden çıktığı günlerde, tam bağımsız bir yargı teşkilatının ev sahipliğinde yapılacak bir törene katılımı, savunduğumuz değerlere daha uygun görüyor ve bu günü umutla bekliyoruz.

 

Biz avukatlar, yargı bağımsızlığı için tarih boyunca mücadele ettik. Yeni adli yılda da bağımsızlığımızdan aldığımız güç ve tarihimizden gelen kararlılıkla bu mücadeleyi sürdüreceğiz.

 

Halkın zerre kadar güven duymadığı bir yargı sisteminin parçası olmamak için sizlerin de “kendinizi özgürleştirmenizi” temenni ederiz.

 

Saygılarımızla.

Avukat Özkan YÜCEL

İzmir Barosu Başkanı