Değerli okuyucularım corona virüsün ayak seslerini geçen hafta yazmıştım. ÜLKE EKONOMİSİ ÇÖKEBİLİR dedim.

Bu hafta daha iddialı ifade ediyorum, TÜRKİYE EKONOMİSİ ÇÖKMÜŞTÜR.

İstanbul Türkiye’nin kalbi. Öyle ki Sayın Tayyip Erdoğan da haftanın 5 gününü İstanbul’da geçiriyor neden biliyor musunuz?

Türkiye’nin İstanbul’u olmaz ise Türkiye olmaz. Her şey İstanbul’da ekonomi çarkları burada dönüyor.

16 milyonluk bu metropolde her şey elinizin altında, yaşam burada.

Piyasanın en büyükleri, tüm aktörleri oyun kurucuları burada.

Bazı arkadaşlarımla konuşuyorum, Tayyip Beyin ekonomik paketi için “Bu şaka olmalı, ekonomik paket olamaz” diyorlar.

Üretim sektöründeki bazı sanayiciler ile konuşuyorum… “Üretim sektörü ile hiçbir şey yok Maliye Bakanı Sayın Tayyip Erdoğan’ı ve bizi bitirecek. Biran evvel başımızdan gitsin” diyorlar.

Bazı sendika başkanları ile konuşuyorum… “Binlerce işsiz sokağa atıldı. Sokakta çöplüklerde yiyecek mi toplasınlar? Dar gelirliye, işçiye hiçbir şey yok” diyorlar.

Emekliler ise başlı başına perişan, onların halini hiç sormayın.

Sayın Sağlık Bakanı televizyonlara çıkıyor açıklama yapıyor ama inanan da var inanmayan da. Orgeneral Aytaç Yalman’ın ölüm sebebi bu ulustan saklanmıştır. Sözcü gazetesi yazarı Saygı Öztürk olayı yazınca açıklamak mecburiyetinde kaldılar.

15 yılda AK Parti iktidarı sağlık ve ekonomide yapılması gereken bazı konularda sınıfta kalmıştır.

Misal mi istiyorsunuz;

Aydın ilinde 15 yılda bir DEVLET HASTANESİ YAPAMAMIŞTIR.

Maazallah Aydın ilinde VİRÜS patlaması olsa Aydın Devlet Hastanesinin perişanlığını biliyoruz, oradaki hastalar sokakta mı tedavi görecek?

Adnan Menderes Hastanesi’nin durumu ortada… Ayrıca tüm Türkiye’de üniversite ve Devlet Hastaneleri araç-gereç sıkıntısı içinde.

AK Parti iktidarı, özel hastanelerin önünü açmış, onlara destek olmuş, devlet hastanelerini ve üniversite hastanelerini daha pasif hale getirmiştir.

ATATÜRK’ÜN MİRASI REFİK SAYDAM AŞI ÜRETİM MERKEZİ’Nİ AK PARTİ KAPATTI

Gerçekten AK PARTİ iktidarı sağlık sektöründe yaptığı olumlu çalışmalar yanında özellikle REFİK SAYDAM Enstitüsünü kapatarak Türkiye’ye büyük kötülük yapmıştır.

Tam da CORONAVİRÜS için aşı üretecek bu merkez niye kapatıldı?

BOZKIRIN ORTASINA KURULAN REFİK SAYDAM HIFZISIHHA ENSTİTÜSÜ

27 Mayıs 1928’de Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü adı verilen Türkiye’nin ilk halk sağlığı laboratuvarı hizmete girdi. Enstitü hızlı yayılan enfeksiyon hastalıklarıyla mücadele etmeye başladı.

1931 yılında, ağız yoluyla uygulanan BCG Aşısı üretimine başlanıldı.

1932 yılında, serum üretiminin ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye gelmesi sonucu, dışarıdan serum ithali durduruldu

1933 yılında, Simple Metodu ile kuduz aşısı üretimi ele alındı.

1934 yılında, İstanbul Aşı hanesi, Enstitü bünyesine nakledildi ve çiçek aşısı üretimi ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye getirildi.

1935 yılında, Farmakoloji Şubesi kurularak yerli ve yabancı ilaçlar ile diğer hayati maddelerin kontrolüne geçildi.

1936 yılında, Hıfzıssıhha Okulu açıldı.

1937 yılında, kuduz serumu üretilmeye başlandı.

Aynı zamanda Enstitü'nün İlaç Kontrol Şubesi devletin ilacını denetlerdi.

Bu durum ilaç firmalarının korkulu rüyasıydı.

Aşı ve Serum Şubesi Müdürlüğü Difteri, Boğmaca, Tetanos ve her türlü tedavi anti-serumunun üretildiği bölümdü.

Bakteri besi yerleri büyük cam galonlar içinde imal edilir ve oda kadar büyük neredeyse tarihi otoklavların içinde sterilize edilirdi.

Üretilen anti serumlar arasında akrep, yılan sokmalarına karşı serumlar olduğu gibi gazlı kangren anti serumları da bulunmaktaydı.

1940’lı yıllarda Türkiye, Ortadoğu ülkelerine Tifüs aşısı satacak noktaya geldi.

1942 yılında, tifüs aşısı ve akrep serumu üretimine başlandı.

1947 yılında, Biyolojik kontrol Laboratuvarı kuruldu. Enstitü bünyesinde aşı istasyonu açıldı. İntradermal ve BCG aşısı üretimine geçildi.

1948 yılında ülkemizde ilk defa boğmaca aşısı üretimi yapıldı.

1950 yılında, İnfluenza Laboratuvarı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından Uluslararası Bölgesel İnfluenza Merkezi olarak tanındı ve İnfluenza aşısı üretimine başlandı.

1951 yılında, ilk kez antibiyotiklerin ve bazı vitaminlerin kalite kontrolüne başlandı.

1954 yılında, İlaç Kontrol Şubesi kuruldu.

1956 yılında, tetanos aşısı daha modern metotlarla üretilmeye başlandı.

1958 yılında, ilk kez frenginin modern yöntemlerle teşhisi ele alındı.

1966 yılında, Kolera Referans Laboratuvarı kuruldu.

1974 yılında, Mikoloji Laboratuvarı açıldı.

1976 yılında BCG aşısının deneysel üretimine başlandı.

1983 yılında, kuru BCG aşısı üretimine başlandı.

1984 yılında Zehir Danışma Merkezi açıldı.

1987 yılında AIDS Araştırma merkezi açıldı.

1950’lerden sonra Hıfzıssıhha Enstitüsü; Türk halk sağlığının korunmasında laboratuvar hizmetlerinin Türkiye genelinde yaygınlaştırılması başlatıldı. 16 ilde bölgesel düzeyde hizmet vermek amacıyla şubeler açıldı.

2004 yılında ise Aşı Üretim Enstitüsü, Bakanlar Kurulu Kararı ile kapatıldı!

Cumhuriyet'in büyük yokluklarla kurduğu ve harikalar yarattığı Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı ise 2 Kasım 2011 tarihinde Resmi Gazete ’de yayımlanan 663 sayılı kararname ile kapısına kilit vuruldu.

Bu Enstitü o yıllarda Avrupa’ya ve ÇİN’e kolera aşısı ve diğer aşıları gönderiyordu. Belki şu an devam etseydi CORONA VİRÜS AŞISINIDA mutlaka bulurlardı. Yılmaz Özdil’in de pazar günkü yazısında belirttiği gibi Alman hükümet böyle bir enstitüyü yıllardan beri koruyor, AK Parti İktidarı kapatıyor!

Şimdi gel de ATATÜRK’e hayran olma!

Şu an AK PARTİ iktidarı tarafından 2020 YILINDA BAŞKA BİR ÜLKE AŞIYI BULANA KADAR SABIR VE DUA TELKİN EDİLİYOR.

ATATÜRK'ÜN KURDUĞU REFİK SAYDAM ENSTİTÜSÜ KALSAYDI İYİ OLMAZ MIYDI?

    

AYDIN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ LAF DEĞİL HİZMET ÜRETİYOR

Aydın Büyükşehir Belediyesi yayınladığı mesajla 65 yaş üstü vatandaşlarımızın daima yanında olduğunu belirtti ve siz evlerinizde kalın biz genç kadromuzla 7/24 hizmetinizdeyiz dedi.

Bu amaçla 444 40 09 iletişim numarasına gelen talepleri önceliklerine göre gidermeye başladı.

Sıcak yemek ihtiyaçları, kuru gıda yardımları, sebze-meyve ihtiyaçları ve alış-veriş ihtiyaçları konusunda yardımcı oluyor.

Ayrıca 65 yaş üstü vatandaşlarımıza dezenfektan dağıtmaya da başlıyor.

Değerli okuyucularım ben onu bunu anlamam yukarıdaki ifade ettiğim sıcak yemek konusu çok önemli. Yaşlı insan yemek yapamaz ona sunulacak bir kâse çorba Sayın Özlem Çerçioğlu’na gönderilecek en büyük duadır.

Toplu taşıma araçları olan sarı civcivler de bu süreçte sadece mesai saatlerinde hizmet verecek ayrıca sağlık çalışanları da sarı civcivlerden ücretsiz olarak yararlanacak.

  

10 araç ve 40 personelden oluşan mobil sağlık bilgisi ekibi tarafından 17 ilçede talepte bulunan tüm kamu kurumları, hastaneler, eczaneler, bankalar, noterler, benzin istasyonları vb. düzenli olarak arınık ediliyor.

1400 billboard ve rakete bilgilendirici görseller takıldı.

200 bin bilgilendirici broşür hazırlandı ve vatandaşlara dağıtıldı.

Belediyenin tüm birimlerinde sosyal mesafeyi korumanın önemine vurgu yapmak için “mesafeni koru” etiketleri yapıştırdı.

 Ve işyerlerinde kullanmak isteyen vatandaşlara temin etti.

  

Bu süreçte sokakta yaşayan can dostları da unutulmadı.

Mama ve su ihtiyaçları karşılandı ve karşılanıyor.

Bu çok önemli, şu an sokak hayvanları aç.

GELELİM 65 YAŞ ÜSTÜ İNSANLARI EVDE HAPİS ETMEYE

Şimdi soruyorum, bu ülkeyi idare eden sanayiciler bankacılar, ekonomistler tıp ve üniversite profesörler milletvekillerinin, doktorların birçoğu 65 yaş üstünde. Bu insanları SAĞLIK BAHANESİ ile evlere tıktınız.

Peki, bu insanlardan bu ülke faydalanmayacak mı? Bunun yerine bu insanların tümünü sağlık tanı merkezlerine çağırıp GÜNEY KORE’nin yaptığı gibi kontrolden geçirseniz olmaz mıydı?

Peki, 65 yaş üstü liderlerimiz de oda hapsinde mi olacak?