Bu yıl 100. yılını kutladığımız Türk-Sovyet Rusya dostluğu, iki ülkeyi de çökertmeyi amaçlayan emperyalist kuşatmayı yardı; iki ülkenin de önüne yeni ufuklar açtı. En bilinen somut adım, Kafkaslarda İngiltere’nin örmeye çalıştığı Kafkas seddini yarması ve Doğu sınırımızı belirlemesidir. Bu sınır bugüne kadar hiç değişmedi ve iki ülkenin en önemli dostluk bağı.   

İLK TEMASLAR

1917 Ekim Devrimi’nden sonra başlayan Rusya’daki iç savaş 1922 yılı sonuna kadar sürdü. Rus ihtilâlciler bir yandan Çarlık rejimi kalıntılarıyla uğraşırken, bir yandan da bunlara oluk oluk silah ve para akıtan İngiliz ve Fransız emperyalistleriyle uğraştı. Bunları yendi ve iç cepheyi inşa etmeye başladı. İşte bu tarihlerde de Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Türk Devrimi, Samsun-Erzurum ve Ankara hattında gelişmeye başladı. 23 Nisan 1920 günü açılan Büyük Millet Meclisi’nin ilk işi Sovyet lideri Lenin’e dostluk mektubu göndermek oldu. Kemal Paşa 26 Nisan günü gönderdiği mektupta, “1. Emperyalist hükümetler aleyhine harekâtı ve bunların tahakküm ve esareti altında bulunan mazlum insanların kurtuluşu gayesini hedefleyen Bolşevik Ruslarla mesai ve harekât birliğini kabul ediyoruz.

2. Bolşevik kuvvetleri, Gürcistan üzerine askeri harekât yapar veyahut takip edeceği siyaset ve göstereceği tesir ve nüfuzla, Gürcistan'ın da Bolşevik ittifakına dâhil olmasını ve içlerindeki İngiliz kuvvetlerini çıkarmak üzere bunlar aleyhine harekâta başlamasını temin ederse, Türkiye hükümeti de emperyalist Ermeni hükümeti üzerine askeri harekât icrasını ve Azerbaycan hükümetini de Bolşevik devletler zümresine dâhil etmeyi taahhüt eyler” ifadeleriyle tarihi dostluğun ilk mesajını iletti. (Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.8, 3. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2012, s.114.)

11 Mayıs 1920 günü de Hariciye Vekili Bekir Sami Bey yola çıktı ve 69 günlük bir yolculuktan sonra Moskova’ya vardı. Rus lider Lenin ve Hariciye heyeiytle ilk görüşmelerini yaptı. Burada ağırlıklı olarak silah ve maddi yardım ile Kafkas sınırımız konuşuldu. Rusya kısıtlı imkânlara rağmen Anadolu’ya ilk yardımı yola çıkardı. Bu heyetin dönmesinden sonra Ali Fuat Paşa, Batı Cephesi Komutanlığından alınarak 21 Kasım 1920 günü Moskova’ya gönderildi. Fuat Paşa 2 Haziran 1922 tarihine kadar Moskova’da görev yaptı. Türk-Sovyet ilişkilerinin temellerini attı. Yardımların hızlanmasını sağladı.

14 Ağustos 1920 günü Hariciye Vekili Bekir Sami başkanlığındaki heyetimiz ihtilal lideri Lenin ile görüştü. Bekir Sami Bey, Lenin’e Anadolu halkının sıcak selamlarını getirdiklerini belirtti. Yardımın Anadolu’ya ulaşması için Nahçıvan-Şahtahtı demiryolu hattının açılmasını ve bu hattın Ermenilere verilmesinden duydukları rahatsızlığı dile getirdi. Sami Bey bu hattın müştereken açılmasını Çiçerin’e ilettiklerini de hatırlattı. Lenin de sıcak dostluk içeren konuşma yaptı. Mücadelelerinin emperyalizme ve kapitalist sömürüye karşı olduğunu, ortak düşmanlarının İngiltere olduğunu ve mücadelede mazlum milletlerin yanında olacaklarını kaydetti. Lenin, yakında Ermenistan ve Gürcistan’da zaman içinde istenilen şekle gireceğini hatırlattı.

Sovyet Rusya Hariciye Komiseri Çiçerin ve Yardımcısı Ermeni asıllı Karahan, heyetimizi şaşırtan teklifte bulundu. Van, Bitlis ve Muş’un Ermeni toprağı olduğunu belirterek bu vilayetlerin verilmesini istedi. Bu istek reddedildi. Buna rağmen heyetimiz diyalog kapısını kapatmadı ve görüşmelere devam etti. Lenin’in sıcak ilgisi heyetimizi memnun etti. Ancak dostluk ve işbirliği antlaşmasının çerçevesinin belirlenmesine rağmen anlaşma imzalanamadı… Heyetimiz daha sonra geri dönmek zorunda kaldı.

Bekir Sami Bey, Lenin görüşmesi hakkında Ankara’ya bilgi verirken şu önemli hususun altını çizer: “Lenin’i pek sevimli bir çehrede, pek açık yürekli bir zat bulduk. Bize ve İslâm âlemine karşı hayırhah gördük.” (Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hatıraları, Temel Yayınları, İstanbul, 2017, s.119.)

Ali Fuat Cebesoy, Lenin’in bu açıklaması için şu değerlendirmeyi yapar: “Lenin’in sözleri üzerinde biraz durmak isterim. Kızıl İnkılâp liderinin beyanatının en şayanı dikkat noktası, Ermenistan ve hatta Gürcistan’ın Sovyet Rusya’ya iltihak edeceklerini açıklamış olmasıdır.” (Age, s.119.)

ZAFERİN KAZANCI

Sakarsa Zaferinden sonra Sovyet Rusya’nın Türkiye’ye bakışı daha da sağlamlaştı. Anadolu’daki kurtuluş mücadelesinin Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Hükümet tarafından başarılacağı yolundaki görüş kuvvetlendi. Bu başarı ilişkilerin daha da gelişmesini sağladı. Rusya’dan silah ve para akışı hızlandı. Bu dönemde (Aralık 1921-Ocak 1922) Ankara’ya özel elçi General Mihail Frunze ve Büyükelçi olarak Semyon Aralov geldi.  Bu iki büyük isim Ankara’yı yerinde gördü ve Moskova’ya gönderdikleri raporlarda, Ankara yönetiminin gerçek müttefik olduğunu ilettiler. Yardımların hızlandırılmasını sağladılar.

İLİŞKİLERDEKİ PÜRÜZLER

Türk-Sovyet ilişkileri o günlerde de Ermenistan sınırı konusunda sıkıntılar yaşadı. 1917 sonrası Rus ordusunun çekilmesi ve Brest-Litovsk Antlaşması (3 Mart 1918) gereği Kars-Ardahan ve Batum’un Türkiye’ye bırakılmasından sonra, geride kalan Ermeni çeteleri bölgede katliamlar yaparak Ermenistan sınırını Türkiye ve Azerbaycan’a doğru genişletmeye çalıştı. Büyük katliamlar yaptı. Kâzım Karabekir komutasındaki 15. Kolordu, bunlarla mücadele ederek Ermeni işgali altındaki Kars-Ardahan, Ağrı ve Van illerimizi kurtardı. Ermeni çetelerini Kafkasya’ya sürdü. Bu çeteler daha sonra Azerbaycan içlerinde de katliamlar yaptı. Bunları da Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslâm Ordusu temizledi ve bölgeye barış getirdi. Bağımsız Azerbaycan devletinin önünü açtı.

MUSTAFA KEMAL’İN TARİHİ UYARISI

Kafkasya’daki bu süreçte, İngilizler bölgede Ermenistan-Gürcistan ve Azerbaycan’dan oluşan üçlü bloğu Menşevik yönetimlerle birleştirerek; Rusya ve Türkiye’ye karşı kullanmak ve bir set oluşturmak için gayret gösterdi. Bu yönetimler 1918-1921 arasında iki ülke arasında set oldu. İkili ilişkileri bozdu. Hatta Rusya’dan gelen altın trenlerine Ermeniler el koymak istedi. Silah akışını da engelledi. Bu durum iki ülke arasında ciddi sorun yarattı. Bunun aşılması için büyük çaba harcandı… Bu süreçte Stalin’in rolü dikkat çekicidir.

Bu tehlikeyi Mustafa Kemal Paşa çok erken tespit etti. 5 Şubat 1920 günü ordu birliklerine gönderdiği uyarıcı mektupta şu tarihi saptamaları yaptı: “Türkiye'nin diğer cephesi Kafkasya'dır ki, müsait olmayan barış şartlarına karşı silahlı mukavemet azmini kendisine en ziyade bahşeden cephe orasıdır. Türkiye Kafkasya'dan Bolşevik istilasını kolaylaştırmak ve onunla harekât birliği etmekle batıdan doğuya doğru Anadolu, Suriye, Irak, İran ve Afganistan ve Hindistan kapılarını müthiş bir şekilde açmış olacaktır. Bu açık kapıları kapamak için Müttefikler stratejik taarruz harekâtı yapacak kuvvetleri süratle tedarik edemezler. Lüzumlu hareket üslerine ise tabiaten sahip değildirler.

Böyle bir harekât ancak Batum'da söz konusu olur ki, bu halde dahi Kafkasya

ile Hazar Denizi arasını tıkamak için Batum'dan itibaren 400 kilometre fazla uzaklaşmak icap eder. Bu hal karşısında İtilaf devletleri Bolşevikler ile Türklerin arasını Kafkas milletleri vasıtasıyla kesmek planını bulmuşlardır. Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan belki de Kuzey Kafkasya hükümetlerinin bağımsızlıklarını tasdik ederek onları kendilerine çektiler. Şimdi Bolşeviklerle vuruşmalarını bir emrivaki yapmak için onları her şekilde teşvik ve takviye etmektedir. Bundan başka bizzat kuvvet sevkine de başlamışlardır ki, bu kuvvet tesiriyle hem Bolşeviklerle çarpışmayı çabuklaştırmak ve hem de Kafkas milletlerinin gerek Türklerle Bolşeviklerin herhangi bir temaslarını önlemek ve kontrol etmek fikrindedirler. Plan, tam bir ciddiyet ve fevkalade aceleyle tatbik olunmaktadır.

Eğer bu plan muvaffak olur ve Kafkas milletlerinin bize karşı kati bir set vaziyeti almasıyla memleketimiz kuşatılmış kalırsa, artık Türkiye için mukavemet imkânları temelinden yıkılmış olur, ondan sonra siyasi mevcudiyetlerini tamamen kaybedebilecek olan Anadolu Türkleri İtilaf devletleri subayları kumandası altında sömürge askeri olarak ordular teşkil edecek, hem Kafkasya milletlerinin İtilaf itaatinde tutulmasını ve hem Bolşevik istilasının durdurulmasını temin için kan dökeceklerdir. Bu halde İtilaf devletlerine mutlak teslimiyet halinde Türkler için canlarını feda etmekten kurtulmak emin değildir.

Dolayısıyla Kafkasya seddinin yapılmasını Türkiye'nin kati mahvı projesi sayıp, bu seddi İtilaf devletlerine yaptırmamak için en son vasıtalara müracaat etmek ve bu uğurda her türlü tehlikeleri göze almak mecburiyetindeyiz.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.6, 3. Basım, Kaynak Yayınları, 2012, s.267-268.)

KAFKAS SEDDİNİ YIKTIK

1917 yılında Çarlık Rusya rejiminin yıkılması üzerine bölgede önce üç devletten oluşan Transkafkasya Federasyonu 22 Nisan 1918 tarihinde kuruldu. Bu sürdürülemedi. Federasyon 26 Mayıs 1918 tarihinde yıkıldı. 28 Mayıs 1918’de kurulan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti, 28 Nisan 1920 tarihinde Bolşevikleşti ve Neriman Nerimanov başkanlığında Azerbaycan SSR Halk Komiserleri Sovyeti kuruldu. Ermenistan da aynı tarihte ayrılarak bağımsızlığını ilan etti. Burada da iç çekişme ve ekonomik zorluklar devleti yıkıma götürdü. Taşnak ve Hınçak’tan oluşan hükümet 2 Aralık 1920 tarihinde Türk ve Rus ordularının ortak harekâtıyla yıkıldı ve Ermenistan Bolşevikleşti… 25 Şubat 1921 tarihinde Rus ordusu Gürcistan’a girerek burayı da Bolşevikleştirdi. Türk ordusu da hareket etti. Türkiye ile Rusya arasında Moskova’da 16 Mart 1921 tarihinde Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması imzalandı. Bununla da Rusya sınırımız belirlenmiş oldu. 21 Mart’ta ordumuz Batum’dan çekildi. Kâzım Karabekir Komutanlığındaki ordumuzun harekâtının daha ileriye gitmesini Mustafa Kemal Paşa durdurdu. Sovyet dostluğuna zarar gelmemesini istiyordu. Rusya’nın girişimiyle 13 Ekim 1921 günü Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan ve Türkiye arasında Kars Antlaşması imzalandı. Böylece Doğu sınırlarımız da kesin şekilde belirlenmiş oldu. Bu adımlar Türk-Sovyet dostluğunun önündeki engelleri de aştı. Doğu’da sağlam bir dayanak oluşturdu. Bu süreçte Stalin’in olumlu yaklaşımları unutulmaz. Doğu sınırımız için en kritik anda, “Geleceğiniz yere kadar gelin. Bu işi bize bırakmayın” diyerek bize yeşil ışık yaktı. Türkiye de silahıyla bu işi halletti.

Bu güvenle Doğu cephemizden Batı Cephesi’ne kuvvet kaydırdık. Ankara’ya gelen General Frunze, Atatürk ile 4 Ocak 1922 günü yaptığı son görüşmede şu tarihi sözleri samimiyetle iletti: “Size teminat veriyorum ki, yarın Doğu ordunuzu Batı Cephesi'ne nakletseniz, ordumuzla sınırlarınızı dış ve iç düşmanlardan koruruz.”  (ATABE, c.12, 3. Baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2015, s.207.)

Rusya bu dönemde başka tekliflerde de bulundu, Büyük Taarruz öncesi İstanbul’u almamız için askere ihtiyaç olursa bize bir kolordu göndereceklerini de ilettiler. Ankara yönetimi buna gerek duymadı. Silah ve mühimmat yardımının artırılmasını istedi…

Ali Fuat Cebesoy, sorunların çözümünde pratik davranan Stalin için şunları söyler: “Stalin, muhtelif milletlerin menfaatleri uğrunda hayatını vakfetmiş, fena düşünmesini bilmez, her nevi ihtilafları halle kadir yüksek bir şahsiyet gibi telakki olunurdu.” (Moskova Hatıraları, s.264.)

BUGÜN DE YIKIYORUZ

Bugün de aynı dostluk ve çizgi Putin ve Erdoğan başkanlığında sürüyor… İlginçtir bugün de aynı bölgede ABD tarafından iki ülke arasında Ermenistan üzerinden aynı set tesis edilmeye çalışılıyor. Bu set bugün de Hindistan değil, Çin’e kadar Anadolu’nun derinliğini/ulaşımını kesmeye çalışıyor. Bunun için Ermenistan’daki Türk-Azeri ortaklığıyla süren savaş ayrı bir önem taşıyor… Bu set yıkılırsa Çin’den Londra’ya kadar süren Bir Yol Bir Kuşak Projesi sorunsuz ilerleyecek. Ticari akış sağlıklı şekilde sürecek. Bu bütün dünya için de önemli… Bunu yine iki ülkenin işbirliğiyle yıkılıyor. Azerbaycan da işgal atındaki topraklarını kurtarıyor…