Atatürk Anatürk adlı yeni bir kitap yayımlayan Prof. Dr. Vamık Volkan, uyarıyor: 'Şeyh Sait Kürt olduğu için asılmadı. Dine bağlılık Atatürk düşmanlığını gerektirmez. Türk kelimesi ırkçı bir anlamda kullanılmadı. Türkiye'yi Atatürk doğurdu. Kendi ayağımıza kurşun sıkıyoruz'

Satırarası...
Prof. Dr. Vamık Volkan, kendi deyimiyle 'Atatürk'ü tanrılaştırmak' yerine bir insan olarak analiz ettiği ve basıldığı dönemde çok tartışma yaratan 'Ölümsüz Atatürk' kitabını 27 sene sonra güncelledi ve yaklaşık bir ay önce 'Atatürk Anatürk' adıyla piyasaya çıkardı. Volkan, Ölümsüz Atatürk'ten önemli bazı bilgileri kullandığı için, kitabın diğer yazarı Norman Itzkowitz'in adını da koyarak piyasaya sürdü yeni kitaını. Yazara göre, Atatürk Anatürk'ü bir önceki kitaptan ayıran en önemli fark ise, 'Bugünkü Türkiye'de var olan etnik ve dini kimlik karmaşasının Atatürk ve onun yarattığı Türk kimliğini nasıl etkilediğinin analiz edilmesi'. İlk kitapta hiç var olmayan bu yaklaşım nedeniyle kitaba yeni versiyon demek yerine Atatürk Anatürk adını verdi, 'Türkiye Cumhuriyeti'ni doğuran Atatürk'tür, unutulmasın' mesajını iletmek için okurlarına. Prof. Dr. Volkan, ne dindarlığın, ne de Kürt veya farklı etnik kökenden gelmenin Atatürkçü olmakla çelişmediğini güçlü tezlerle savunduğu bir çalışmaya imza atmış...

Dünyanın en ünlü politik psikologlarından Vamık Volkan'la telefonla yaptığımız röportajın ikinci bölümünde yeni çıkardığı kitabını, Türkiye'nin içinden geçtiği süreçte yaşadığı kimlik karmaşasını ve bunun Atatürk imgesini yıllar içinde nasıl etkilediğini konuştuk:

- Atatürk Anatürk'ü bir dönem çok tartışma yaratan 'Ölümsüz Atatürk'ün üzerine inşa etmişsiniz. Yeni kitabınızın Ölümsüz Atatürk'ten farkı nedir?
Ben Ölümsüz Atatürk'ü yazdığım zaman Türkiye'de çok farklı bir siyasi iklim vardı ve Atatürk imgesi başka bir yerde duruyordu. 7 yıl uğraşarak yazdığımız bir önceki kitaptan bazı önemli şeyleri alarak, yeni bir Atatürk kitabı çıkarttım. Bu kitap yeni bir kitap, çünkü hem son 30 yılda Türkiye'de çok önemli değişimler oldu, hem Atatürk'le ilgili yeni bilgiler ortaya çıktı, hem de benim politik psikolojide tecrübem oldukça arttı. Bunları kitaba yansıttım. Bu kitabın öteki Atatürk kitaplarından farkı psiko politik bir kitap olması ve Atatürk'ü bir insan olarak tartması. En önemlisi de, son dönemlerde Türkiye'ye gittiğim zaman Atatürk'ün ismini alınca, ben yanlış yapıyor muşum gibi davranıldığı için de bu kitabı çıkartmak istedim.

- Atatürk'e atıf yapınca olumsuz tepki mi alıyorsunuz yani? Neden sizce?

Sanki Atatürk insanları incitmiş gibi. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu bazı kesimler için travma olmuş gibi düşünüyorlar. Bunlara sormak lazım 'Türkiye Cumhuriyeti kurulmasaydı ne olurduk biz?' diye. Arap ülkelerinde olduğu gibi, küçücük bir yer kalırdı. Şimdi Mısır'da olanlar Türkiye'de olanlardan yüz sene sonra yeni başladı. Bunu unutuyorlar. Sanki bir travma yaratmış Atatürk, ellerinden bir şeyler almış, dini almış gibi şeyler söylüyorlar. Tarihi olayları yaşandığı dönemin koşullarıyla değerlendirmeden bir ülkeyi anlayamazsınız. Atatürk'ün yaptığı şeyler 2014'te olmaz. Medeniyet değişti.

- Türkiye'de ne zamandır Atatürk'le ilgili olumsuz bir yaklaşım, tavır görüyorsunuz?
Geçtiğimiz yıllarda Bahçeşehir Üniversitesi'ne gelmiştim dersler vermek için. O zaman gerçekten farkına vardım ki bir olumsuz algı var, tarihimizi silmek gibi bir çaba var. İlerleyen yıllarda ve özellikle on daha da çok görmeye başladım bu durumu.

- Kitaba neden 'Atatürk Anatürk' ismini vermeyi tercih ettiniz?
Çünkü, Atatürk Türkiye'yi doğurdu. Unutulmasın.

ETNİK KİMLİK VURGUSU ARTTI

- Kitabınızda 'Türkiye'de biri etnik diğeri dini olmak üzere iki tür kimlik karmaşasından bahsediyorsunuz ve her iki kimlik karmaşası da Atatürk'ün imgesini ve yarattığı Türk kimliğini etkiliyor' demişsiniz. Bunu biraz açar mısınız?


Etnikten başlayalım. Bir hikaye anlatayım ben size. 1974-75'te 13 ay Ankara'da kalmıştım misafir hoca olarak. Ölümsüz Atatürk kitabını hazırlarken tıbbiyeden bir arkadaşla komşu olmuştum. Bu beyle ben Atatürk hakkında konuşunca o kadar heyecanlanırdı ki! Adamın gözleri böyle şafak gibi doğardı. Atatürk'ü küçükken gördüğünü anlatırdı falan... Benden daha fazla Atatürkçü idi. Ben o hocanın Kürt olduğunu hiç bilmiyordum. Şimdi öyle şey yok Türkiye'de. Kürtlük var, Türklük var, Alevilik var... Yalnız Türkiye'de değil, dünyada 'kimiz?' sorusuna cevaplar var. Bu yapılırken her Kürt vatandaş Türkiye'de olanlar nedeniyle Kürt kökenli olduğunun her gün farkında.

- Neden peki bugün farklı bir algılama ve ortam oluştu?

Dünya değişti. Avrupalılar, Amerikalılar Türkiye aleyhine konuşuyor ama kendi yaptıklarını unutuyorlar. Dünyanın en büyük ayrımcısı, ırkçı ülke Amerika. Ama unutuyorlar. Kolonicilik çökünce, herkeste 'Biz kimiz?' sorusu sorulmaya başlandı. Eskiden 'Komünist misin?' diye sorulurdu, sonra 'Kimsin?' diye sorulmaya başlandı. Dünyanın modası Türkiye'ye yayıldı ve 'Biz kimiz?' sorusu sorulmaya başlandı. Türkiye'de PKK'ya karşı mücadelede 30-40 bin kişi öldü. Düşünün 30-40 bin kişi kaybedilmişse, bu belki 10, belki 20-30 milyon insan bu yası yaşıyor demektir. Bu büyük bir komplikasyon yaratıyor ve sorunun kaynağını 'Türkiye ilk kurulduğu zaman başladığı zaman ayrımcılık vardı, asimilasyon vardı' diye açıklamaya çalışıyorlar. O nedenle etnik karmaşa Atatürk'ün imgesini yıprattı.

- Dini kısmı da var diyorsunuz...

Tabii ki dünya değiştikçe politika değişiyor. Türkiye'de dinle daha yakın olan partiler yavaş yavaş gelişti. Biliyorsunuz AKP'den önce ötekiler de vardı. Bu, bir bakıma çok iyi. Demokrasiyi daha da geliştirmek için olumlu süreçler de yaşanıyor. Fakat aynı zamanda, dini siyasette kullanma da gelişti. Bunu bilerek mi yaptılar, bilmeyerek mi yaptılar, ben tabii onu bilmiyorum. Fakat dini kullanma gelişti.

- Nasıl kullanılıyor din?


Mesela diyelim ki Ankara'da sizin mahallenizde bir kadın vücudu heykel var. Eğer o mahalledeki hocalar 'Bu günahtır' derse, buna 'Ayıptır, yapma böyle şey' diyen pek duymuyorum. Bu gibi olaylar çok yayıldı Türkiye'de. Bunlar yayılınca sanki Atatürk'ün ismini anmak, dine inanmaya karşı engelmiş gibi bir durum ortaya çıktı. Oysa, hiç alakası olmayan bir şey. Evet, Atatürk rakı içiyor. Türkiye'de rakı içen çok kişi vardır, onlar Türk değil mi, onlar vatandaş değil mi? Ama son yıllarda 'Dine bağlılık gösterecekseniz, Atatürk düşmanı olacaksınız' gibi bir durum gelişti ve bu çok kötü. Böyle olunca, geçmişinizi bozuyor. Tarihi olarak nesillerin devamlılığı olursa, temeliniz daha sağlam. Bu olmadı mı fena. Yani biz başlangıcımızı kazıyoruz, temelimizi bozuyoruz. Türkiye'de dini ve etnik kimlikleri kullanarak Atatürk imgesi ve yarattığı kimlik değersizleştirilmeye çalışılıyor. Bugün artık, 'Yeni Türkiye'nin temelini bozuyor' gibi bir duruma girdik ve bu büyük bir karmaşa ortaya çıkarıyor. Sanki elimize tabanca aldık ve kendi ayağımıza kurşun sıkıyoruz. Bunları açmak lazım. Hürmetle konuşmak lazım. Bu nedenle, bu kitabı gençlerin okumasını istiyorum.

ŞEYH SAİT KÜRT MARKASI DEĞİL

- Kürt kökenli vatandaşlar 'Biz kimiz sorusuna yanıt ararken, Atatürk'le nasıl buluşuyorlar?


'Biz kimiz?' sualiyle Kürt vatandaşlar kendi tarihlerine, bilhassa Şeyh Sait İsyanı'na gidiyorlar. Bugün pek çok Kürt asıllı vatandaş için Şeyh Sait isyanı 'seçilmiş bir travma' haline gelmiş. Bu aslında dini bir isyan, kırmızı beyaz bayrağa karşı yeşil sancak açılması sonucu yaşanmış bir asılma durumu var. Ama sanki başındaki kişi (Şeyh Sait) Kürt olduğu için asılmış gibi görüyorlar. Onu bir Kürt meselesi, Kürt imgesi olarak sanki bir markaymış gibi geliştirenler var. Bu nedenle 'Atatürkçü olmak Kürtlerin etnik kimliğine uymuyor' gibi şeyler üretiliyor. Atatürkçü olmak diye bir şey yok, mecbursun Atatürkçü olmaya, o başlatmış çünkü seni! Tabii ki isyanlar ve çatışmalar var, ama bunlar etnik değil. Atatürk'te ayrımcılık hisleri yoktu, yaverlerinden birinin Kürt olduğunu gösteriyor yaptığımız çalışmalar. O, Türkiye'nin hudutlarını belirledikten sonra içindeki insanların hepsine 'Türk' diyerek, aynı çadır altında yeni bir millet geliştirmek istedi, ırkçı bir söylem değildi bu. Kanuna göre herkes aynı olsun istedi. Bu, o zaman için en güzel modern, egemen bir millet örneğiydi. 12'nci asırdan beri Osmanlı olarak bilinen gruba Türk dedi ve Türk çadırının altındaki hiçbir etnik grubu azınlık görmedi.

CIA veya MOSSAD için çalışmıyorum


Ben hiçbir hükümet için çalışmadım. Ne CIA, ne MOSSAD... MİT'e bir konferans vermiştim, herkes gibi bir akademisyen olarak. FBI bir yerde insanları yaktı. 8 akademisyen buldular 'FBI'ın kabahati neydi, niye insanlar yakıldı, bulunsun' diye. Ben uluslararası alanda bu işlerde çalıştığım için beni seçtiler. Bu komitenin başında bir Türk'ün olması şeref olmalıydı bizim için. Bir akademisyen olarak FBI'ya rapor sundum ben, FBI'cı olarak değil. Bu suçlamalar ABD'de olsa, mahkemeye gider, milyoner olurdum.

Türkiye'de dinlenme korkusu yayılmış

İstanbul'da çok yakın tanıdığım bir arkadaşımın ofisine gittim. Bu arkadaş profesyonel politikacı da değil. Yazılar yazıyor zaman zaman. Ona ziyarete gittim. Bana 'Telefonun yanında mı, kapalı mı?' diye sordu. 'Evet' deyince, 'Aman kapalı olsun, bizi dinlerler. Açıksa sekretere bırak, ondan sonra konuşalım' dedi. Bu beni o kadar üzdü ki, anlatamam! Okul ortamında bile bir paranoya gelişmiş. Bunu önlemek için tabii ki başta olanların hürmetle açıklama yapmaları gerekir.