Zeynep Çamcı, "Okulda bölüm olarak sinemayı tercih ettim. Kısa filmler çektik, yazdık, oynadık. Oğuzhan Tarcan hocamızdı. "Zeynep, sen oyunculuk yapmalısın" demişti, dediği oldu. Kendimi Recep İvedik'in setinde buldum"

TRT-Vizyon dergisinin röportajı...

BODRUMLU OLMAK

- Türkiye'nin en güzel yerlerinden birinde doğmuşsunuz; Bodrum'da. Oraların havası size farklı şeyler katmış olmalı. Biraz sizi tanıyalım mı?
- Evet, Bodrum'da doğdum ve büyüdüm. Liseyi de orada okudum. Sonra İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni kazandım. Ardından macera başladı. İlk yıl alışmak kolay olmadı. Bodrum'da doğup büyüdükten sonra biraz değişik geldi İstanbul bana. Ama alıştım.

- Bodrum'da çocuk olmak keyifli olmalı; güzel miydi çocukluğunuz?
- Çocukluğum o kadar tatlı o kadar keyifliydi ki. Çok mutluydum. Yaz olduğunda her yerden her milletten insan geliyordu. Eczanemiz vardı, orada oturuyordum bütün gün. Londra'dan, Nazilli'den, Almanya'dan... Her yerden turist geliyordu. 3-4 yaşlarındaydım. Sohbet ediyordum onlarla. Tabii, hepsi ayrı bir dil konuşuyor. Ben de o dilleri kullanmadığımı anlayınca kendi kendime bir dil uydurmuştum. Onlar benimle konuştukça ben de bu uyduruk dille cevap veriyordum.

- İletişim Fakültesi ve oyunculuk... İletişim Fakültesi öğrencileri genelde kamera arkasını tercih ederler. Sizi diğer tarafa taşıyan süreç nasıl yaşandı?
- Ben okulda bölüm olarak sinemayı tercih ettim. Kısa filmler çektik, yazdık, oynadık. Oğuzhan Tarcan hocamızdı. "Zeynep, sen oyunculuk yapmalısın" diye o zamanlar söylemişti. Okul bittiğinde "ne yapsak, hayatımızı nasıl kursak?" diye düşünürken, Oğuzhan hocayla konuştum. Beni Recep İvedik'in seçmelerine yönlendirdi. Bu arada ben pek çok figüranlık yapmıştım. Recep İvedik için gittim, görüştüm. Sonra kasiyer rolü için aradılar ve böyle başladı.

VİZYONA GİRİNCE...

- Küçük bir roldü ama sonrasında size başrolü taşıdı değil mi? Peki aradaki sürede neler yaşandı?
- Çok kişinin izleyeceği bir film olması nedeniyle biraz stres oldum tabii çekimlerde. Öte yandan çekimlerim de ertelenmişti sık sık. Sesim bile kısıldı stresten. Rolüm kısa bir rol ama klasik bir düşünce vardır ya;"Küçük de olsa onu severek ve inanarak oynamalısın." Böyle düşünerek ve sonra da "bunun devamı gelecek" diye gittim çekimlere... O gün de rolümü bu düşünceyle oynadım. Çekimlerin son günüydü. Öyle denk gelmesi de iyi oldu çünkü artık herkes stresini atmıştı. Ondan sonra heyecanlanıyor insan tabii... Herkes tarafından izleniyor film. Vizyona girdikten sonra başka işlerin görüşmelerine gittim. Uzun bir süre geçti ama hiç iş olmadı. İstanbul'da kalmam gerekiyordu. Yüksek lisansa başlarsam burada kalırım diye düşündüm. Kendi okuluma başvurdum ve girdim.

- Yeniden öğrenci oldunuz yani oyunculuğa devam edebilmek için...
- Evet bu süreçte de yine görüşmelere gittim. Menacerim ya da bir cast ajansım da yoktu. Bir gün Facebook'u açtım ve bütün Türk yönetmenleri ekledim. Tabi Togan'ı da ekledim. Recep İvedik 2'de birlikte çalışmıştık. Bir dizide bölüm oyunculuğu buldum bu arada. Aynı zamanda reklam filmleriyle ilgili bir işte çalışıyordum. O sırada bir telefon geldi. Recep İvedik 3'te oynayacağımı öğrendim. Benim hayatımda hep böyle olmuştur zaten. Başrol oynarken asistanlık da yaptım, çay da taşıdım.

BİR AŞK HİKAYESİ

- Beni Böyle Sev" ile yolunuz nasıl çakıştı? Gördüğümüz kadarıyla güzel gidiyor çekimler de, dizi de...
- Leyla ile Mecnun dizisinde oynadım arada biliyorsunuz. Sonrasında "Beni Böyle Sev" projesi olunca benim ismim geçmiş Ayşem rolü için... Sette iletişim çok önemli. Aslında genel olarak insanlar arası iletişimin çok önemli olduğunu düşünen biriyim. İletişimsizlik her zaman her yerde problem yaratır. Bütün set bu konuda gayet iyi. Herkes birbirini anlamaya çalışıyor. Huzurluyuz. Gönül iletişimi başka bir şey. İletişim olduktan sonra zaten ortaya güzel şeyler çıkıyor.

- Biraz daha hayallerinizden ve planlarınızdan bahsedebilir miyiz?
- Hayallerim çok fazla. Onlar hep benimle birlikte. Ciddi düşündüğüm şeyler de var tabi ama kendimi rahat bırakmayı tercih ediyorum.

- Yani "sen kendini rahat bırak, kendiliğinden olsun" tarzı bir yaklaşımı mı benimsiyorsunuz?
- Bunun gibi pek çok şekilde ifade edilebilir. İnsanın ne istediğini bilmesi gerekiyor. Dilek yazılıp denize de atılıyor mesela. Korkmamak gerekiyor ve bütün ayrıntılarıyla, gerçekten ne istediğini bilmekten geçiyor.

- Bu söylediklerinizden sizin oyuncu olmakla ilgili ne istediğinizi bildiğiniz sonucuna varabilir miyiz?
- Tabi canım. Öyle rastgelelik ve tesadüf değil. Ne istediğini bilip o yoldan yürümek lazım. 7-8 yıldır bıkmadan usanmadan uğraşıyordum. Bir yere gidiyordum, rolümü oynuyordum, kimse ilgilenmiyordu ve çıkıyordum. Hala da devam ediyor. Bıkmamak lazım. Bu iş biter yine ben kendimle baş başa kalırım.

KENDİMİ DİNLİYORUM

- Bu anlamda İstanbul'a alıştınız anladığım kadarıyla.
- İstanbul da bana alıştı. Biz birbirimize alıştık.

- Alıp başınızı uzaklaştığınız mesela vapura atlayıp adalara gittiğiniz günler oluyor mu? Kendinize zaman ayırabiliyor musunuz?
- Kendine zaman ayırmak kendinle baş başa kalmakmış bunu fark ettim. Yalnızken bile kendimle baş başa kalamadığımı hissettim. Kendimi özlüyorum bazen. İnsan kendini yalnız bırakmamalı. İnsanlar kendilerini yalnız bırakıyorlar bence. Kendilerini dinlemiyorlar, baş başa kalmıyorlar. En büyük haksızlığı kendilerine yapıyorlar. İnsan biraz kendiyle baş başa kalmalı.

- Dizide henüz üniversite öğrencisiyken aşık oluyorsunuz ve evleniyorsunuz. Gerçek hayatta böyle bir şey yapar mıydınız?
- Gerçek hayatta insan her şeyi yapabilir. İnsanın başına ne geleceği hiç belli olmaz.

- Aşka dair ne düşünüyorsunuz?
Aşk insanın kendinde olmayan, öteki olarak gördüğü her şeyi kendi içinde hissetmesi için zaman zaman zorlayan bir şey gibi geliyor. 'Aşk nedensiz' dedikleri şey de oradan geliyor olabilir. 'Nereden sevdim ki ben bu adamı' denen şeyin de aslında insanın içinde eksik olanları kendi dışında gördüğü birtakım parçaları kabullenerek tamamladığına inanıyorum ve ben buna da aşk diyorum.

- Kolay aşık olur musunuz?
- Aşkta zaman çok farklı. Bazen bir şarkı dinlersiniz. Bunu hissettirir size, birini görürsünüz. Kolay aşık olmuyorum. Bunu kendi kendime yapmaya çalışıyorum. Yani; dışarıda benden uzakta olan, kendime ait gibi göremediğim ne varsa, onlarla konuşup onlara iyi bakıp, onları da kendime dahil etmeye çalıştığım için... Yaşama amaçlarımdan biri bu olduğu için... Ve çok aşka dair olduğu için... Her şeyle bir yaşamaya inandığım için... Bir insanı özelime sokmak ya da ona aşık olmak onu her şeyden ayırmak zor. Onun biraz minyatür her şey olması gerekiyor belki de... Hiç belli olmaz. Sizi öyle bir yerden vurur ki aşk.