Benim gibi emekli bir dostum “bu günlerde kamuoyunun en fazla konuştuğu asgari ücretli ama asıl maaşı buharlaşan emekli kesim,” dedi.

Bu sözlerinde haksız değil dostum.

Çünkü bizde emekli maaşları öğrenim durumu, ek gösterge katsayısı, emekli olduğu kurumun bağlı olduğu sosyal güvenlik kurumu, Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur velhasıl birçok etkenden dolayı çeşit, çeşittir.

En düşüğü Bin 500 TL, en yükseğinin ise ucu açık… Ama çoğunluk Bin 500-5 bin TL bandında kümelenir.

(Daha önce de bir yazıda değinmiştim, hatırlatmak isterim. Aslında en düşük emekli maaşı Bin TL idi. Pandemi ile birlikte Bin 500 TL’ye çıkartıldı

Ama ne var ki, iktidar bu artışı gelecek yıllardaki artışa mahsuben yaptı. Yani artışlar Bin 500 TL’yi bulana kadar bu kesimin maaşlarında her hangi bir değişiklik söz konusu değil.)

Öyle olduğu için de yabancı para karşısında TL’nin değer kaybı en fazla bu yorgun ve bezgin kesimi vurdu.

Çoğu gelecek faturayı ödemekten korktuğu için kışın çoğu günlerini ya tek ocaklı elektrik ocağı başında ya da battaniye altında geçirme niyetinde…

 İki yıl önce Bin 500 TL maaş alan bir emeklinin yaklaşık 400 dolar olan alım gücü bu gün itibariyle 125 dolar seviyesine düşmüş durumda.

O emekli maaşını dolarla mı, alıyor diyenler olabilir ancak iğneden ipliğe ne varsa fiyatların dolarla belirlendiği herkesin malumu…

Gıda, konfeksiyon, ayakkabı, emlak, otomobil, elektronik eşya, telefon ayrıca devlet tarafından fiyatı belirlenen elektrik, akaryakıt, mutfak tüpü aklınıza ne geliyorsa her dolar yükselişinde fiyatları güncelleniyor.

Marketlerdeki fiyat artışlarını takibe insanlar yetişemez oldu, günde iki kez değiştiği oluyor.

Doğalgazı olmayan her ailenin temel ihtiyacı 12 kilogramlık mutfak tüpünün fiyatı haftada bir değişiyor, dolardaki son artışla 200 TL’yi geçti.

Maaşı Bin 500-5 bin TL arasında değişen emekli geçinmek için zorlanıyordu dolar artışının getirdiği pahalılık bu kesimi açlık sınırının hepten dibine itti.

Emekli pahalılık öncesi de zorlanıyordu:

Çünkü çoğu emekli tek maaşla genelde iki aile geçindirir. Bir emeklinin ya işsiz bir ya da iki çocuğu vardır, onların geçimlerini sağlaması gerekir.

Ya da asgari ücretle çalışan evli, bir çocukları vardır kendilerini onların kira çocuklarının okul veya mutfak masraflarına destek sağlamak zorunda hissederler.

Bazılarının ise üniversitede okumakta olan çocukları ya da torunları vardır, aylıklarından her ay belli bir miktarı onlara ayırmak zorunda kalırlar.

Bu kesimin zorlandığı bir diğer konu da tedavi giderleridir. Eskiden ilaç fiyat farkı diye bir şey ödenmezdi, raporlu da olsalar şimdi ödemek zorundalar.

 Çoğu emeklinin bankalara borçları vardır.

Ya yetmeyen maaşına destek için tüketici kredisi çekmiştir ya da iş kuracak çocuğu ya da torununa yardım için bankaya borçlanmıştır.

Bir banka müdürü sohbet arasında üç aylık maaşını çekmesinin hemen ardından tüketici kredisi için başvuran emeklilerin olduğundan söz etmişti.

Denebilir ki, çoğu emeklinin tarladan, zeytinden ya da ev, dükkân gibi yerlerden ek kira geliri vardır.

Doğrudur ancak tarladan, zeytinden geliri olan emekli yıl geçtikçe ondan da kalıyor.

Eskiden tarlanın, zeytinliğin bakımına mal sahibi karışmaz, bu konudaki giderleri yarıcı ortaklar karşılardı.

Günümüzde bırakın masrafını karşılayacak olanı mal sahibi yerine kiracı bulamıyor.

Zeytin ortakçılığını sorduğum Karpuzlu’da, eğer traktör ya da başka arazi araçlarıyla ulaşılıyor, ağaç dipleri de temizlenmiş ise o tür zeytinlikler için yarıcı, ulaşımı olmayan yerlere, o da bulunabilirse, üçte ikiye ortak bulunabildiği yanıtını almıştım.

Bazı yerlerde her bir zeytinlik için üçte ikiye bile ortak bulunamıyor artık.

Bir dostum anlatmıştı, “Koçarlı’da bulunan baba hatırası zeytinliği imar ettim, içini temizlettim, bir gün o köyden bir vatandaş “zeytinleri bu yıl ben toplayayım”, dedi.

Tamam dedim, zeytin toplama mevsimi geldi, geçti, vatandaştan ses,seda  çıkmayınca bir gün aradım ve “benim hisseme ne düştü,harcım,borcum var mı”,dediğimde, “sen onu bana öylesine vermemiş miydin,sorusuyla karşılaştım,iyi ki de şu kadar da borcun var,demedi”,diye de dostum espri yapmıştı.

Söylediğim gibi emekli hem bezgin hem de yorgundu bir de bunun üzerine piyasalardaki aşırı pahalılık binince dayanacak takati kalmadı, moral olarak da tükendi.

Hatırlayacaksınız yine bir yazıda sözünü etmiştim:

Mengenede ayağını sıkan efendisine nazikçe “biraz daha sıkarsan ayağım kırılacak,” demesine aldırış etmeden sıkmaya devam eden efendisine  Epiktetos yine nezaketi elden bırakmadan “bak demiştim, kırıldı işte,” demişti.

Asgari ücretlinin ayağı Epiktetos’un ilk uyarısındaki gibi kırılmak üzere onda şüphe yok ama düşük maaşlı emekli kesimin ayağı ise çoktandır kırık…

Hatırlatayım istedim…