Ersin Özince, Türkiye İş Bankası’nda en uzun süre görev yapmış genel müdür unvanını taşıyor. Geçen ay genel kurul sonrası “Artık misyonumu tamamladım” diyerek 12 yıldır yürüttüğü görevi bırakan Özince, yeni yönetime destek olmak için bankanın yönetim kurulu başkanlığını üstlendi. Aynı zamanda bankanın en büyük iştiraklerinden Türkiye Şişe Cam A.Ş.’nin de yönetim kurulu başkanlığını yapıyor. Hal böyle olunca da yine her sabah bankaya gidiyor, emekliliğinde hayalini kurduğu tekne gezilerini, çiftlik evini ve keçi yetiştiriciliğini şimdilik başka bahara ertelemiş. Özince, görevinden ayrıldıktan sonra ilk kez Radikal’e konuştu. 
 
Nasıl verdiniz ayrılma kararını? 
Aslında son üç dört senedir genel müdürlüğü bırakmayı düşünüyordum, misyonumu bir süredir tamamladığım düşüncesindeydim. Ama 2008 küresel ekonomik krizi biraz bu hesabı bozdu. Çünkü burada yürüyen bir mekanizmayı yeni bir arkadaşa, yeni bir ekibe devrederken biraz daha istikrarlı bir ortamı yakalamak lazımdı. 2008 krizinin etkilerinin rahatlıkla aşılabileceğini gördükten sonra bu yıl genel kurulda bırakacak şekilde kendimi hazırladım. 
 
Anne öğüdü 
 
Aileniz nasıl karşıladı ayrılma kararınızı? 
Gerek iş gerekse aile çevremden annem haricindeki hemen hiç kimse bunun çok doğru bir karar olduğunu düşünmedi. Doğrusu “İşi bırak, gönlün neyi istiyorsa onu yap, gerisini de boşver” diyen bir annem oldu. Annem dedi ki: “Evladım , senin çok güzel hobilerin var. Onlara zaman ayır, dinlen, çok çalıştın.” Babam 88 yaşında, eğitimci. O bile “Ne yapacaksın şimdi, olur mu? Ben 37 senede emekli oldum, sonra da gittim 10 yıl yöneticilik yaptım” dedi. “Baba” dedim, “senin gibi yılda iki üç ay iznim olsa mesele yok.” 
 
Bir aya yakın etrafta yoktunuz. Ne yaptınız o dönemde? 
Dediğim gibi ben her şeyi emekli olacağım şekilde planlamıştım... Göktürk’ten arkadaşlarımızla nisan ayı sonunda bir Likya Yolu yürüyüşü organize etmiştik. Kaş-Fethiye arasında Likya Yolu Parkuru’nun bir bölümünü bir hafta yürümeyi planlamıştık. Yönetim kurulu başkanlığı görevini alınca bunun dört gününe katılabildim. Eşim yurtdışındaydı, gelemedi. İki çift, üç de tek gittik. Gündüz yürüdük, akşam da parkurda güzel otellerde kaldık. Ama kolay iş değil, dağ bayır yürüyorsunuz. Biz daha kolay parkuru yaptık. Çok dik ve sert geçişleri olan Antalya tarafına gitmedik. 
 
Bu görev süresiz 
 
Yönetim kurulu başkanlığını kaç sene yapmayı düşünüyorsunuz? 
Bu görevi bankaya ve yeni yönetime katkım olsun diye kabul ettim. İnsanların da benim bankada bu şekilde bir görev alma kararımı olumlu değerlendirdiklerini görüyorum. Hatta geçenlerde banka dışından bir vatandaşımız diyor ki: “Ne olursun keçilere ben bakayım, sen işe devam et.” Doğrusu sokaktaki vatandaşın bankacıyı, bankacılığı böylesine önemsediğini fark edememişim. 
 
Böyle bir görevin süresi yok. Ama yönetim kurulunda da, misyonumu tamamladığımı düşündüğüm anda bırakırım. Bugün en fazla istediğim, kendime ait küçük bir çiftliğim olsun, orada sevdiğim işlerle uğraşayım. Yeterince çalıştım. Artık biraz daha hayata dair, toprağın üstünde, biraz daha sivil toplum örgütlerinde çalışmak istiyorum. İki yıldır TEMA’nın yönetim kurulundayım. Öyle işlere biraz zaman ayırmak istiyorum. Uzun yıllardır tekne sahibi olmayı arzu ediyordum. Üç senedir bir yelkenli teknem var. Onunla gidip birkaç hafta hiç iş filan düşünmeden geçirmeyi planlamıştım. Tabii emeklilik olmayınca bu da olmadı. 
 
Arıcılık nasıl gidiyor? 
Beş altı sene önce Terkos tarafında bir tarla aldım. Ufak tefek bir şeyler yapalım diye meyve ağaçları diktim. Sonra arı işine merak sardım. Arı işine ilgi duymamın da en büyük nedeni TEMA’nın kurucularından Nihat Gökyiğit’tir. Nihat Bey “Ben arılarla kafayı bozdum” der. Ben de kendisini örnek aldım ve “Ben de arılarla kafayı bozacağım efendim” dedim. Beş altı senedir 10 kovan civarında arım var. Benimki daha çok hobi niteliğinde, ama tabii üretim de var. Arılar çok çalışkan hayvanlar. 
 
Ne kadar üretim oluyor? 
Hava şartlarına göre değişiyor. Bu sene çok yağışlı geçti, çok iyi olmayacak gibi. Ama geçen senelerde kovan başına 10 kiloya yakın bal aldık. Ancak aşağı yukarı o balın yarısını onlara bırakıyorum yiyecek olarak. İşi tam anlamıyla ekolojik yapmaya çalışıyorum. Arı mümkün olduğunca kendi doğal dengesini korusun, öyle üretim yapsın, yaşasın istiyorum. Şeker şerbeti vermiyorum. Dün ordaydım, oğul vermiş, böyle bir salkım binlerce arı... 
 
Arılar tamam da keçilerle ilgili vaziyet nedir? 
Keçi işi zor. Yapmayı düşündüğüm basit tarım ve kombine hayvancılık idi. Bu işe de beni sokan çok değerli dostum, ağabeyim Necati Kurmel’dir. Necati Bey doğayı, hayvanları sevdiğimi görünce çok yardımcı oldu, çok fikir verdi. Verimli keçi türleri olan İsviçre ve Halep keçi türleri konusunda epeyce bilgi edindim, onları yetiştirmek istiyordum. Ama bu görev devam ettikçe mümkün değil... Çünkü zaman isteyen bir iş. 
 
Mücadele olmadı 
 
Sizinle birlikte İş Bankası’ndan birçok genel müdür yardımcısı ayrıldı. Genel müdürlük için en güçlü aday olduğu ileri sürülen Aykut Demiray da bunlar arasındaydı. O dönemde neler oldu? Neden değişim bu kez gürültülü gerçekleşti? 
Birincisi, hiç tereddütsüz ben görevine son verilmiş veya emekliye ayrılması tavsiye edilmiş bir genel müdür değilim. Dolayısıyla İş Bankası’nda bir yönetim mücadelesi falan olmamıştır. Muhakkak ki genel müdürlüğün bir ya da birkaç adayı yoktur. İş Bankası’nda değil genel müdür yardımcıları, birçok iştirakimizin başındaki arkadaşımız, hatta büyük şubelerimizin başındaki arkadaşlarımız hep genel müdür adayıdır. Size şöyle söyleyeyim: Ankara Yenişehir Şubesi müdürüyken bilançom, iştirakimiz Dışbank kadardı. Özetlemek gerekirse, görevi devretmemle ilgili olay, her yönüyle planlanmış bir aksiyondur. 
 
Yani Aykut Demiray’a git mi dendi, yoksa kendisi mi ayrıldı? 
Kişi üzerinde konuşmak doğru değil. Ama prensip şu; genel müdür, ekibini kurar. O zaman siz ya kendinize uygun bir görev bulacaksınız ya da benim gibi emekli olmayı göze alacaksınız. Bu ekip gelirken benden sonra kalan arkadaşlarımın bazıları o ekipte görev almak istemediler. Bazıları o ekipte kendilerine düşen görevi istemediler. Bunlar her kuruluşta olur. Bizimki nedense fazla ilgi çekti. 
Şurası muhakkak ki ben ve ekibimin çok şükür yüzümüzü kızartacak bir icraatımız olmadı. Bankanın en başarılı yıllarına imza atmış ekibiz. 
 
 
 
Bugün binadaki en yaşlı insan kesinlikle benim 
Genel müdür olduğum dönemde İş Bankalılar olarak toplumun gözünde İş Bankası’nın yeniden olması gereken yere gelmesini sağladık. İş Bankası bir değerdi, ama yerel bir değerdi. Biz uluslararası yatırımcıyla karşılaşan ilk halka açık şirketiz. Benim dönemim İş Bankalıların, İş Bankası yönetimini en fazla benimsedikleri, zevk aldıkları, tat aldıkları bir dönem oldu. Bankamızın şeffaflığı arttı, daha gelenekçi bir yapıdan daha yenilikçi ve kolektif bir yapıya büründü. Kolektif sermaye modelimiz iyice öne çıktı. Hiçbir işi tek başıma yapmam mümkün değil. Tam bir ekip ruhuyla çalıştık. Bunu tevazu ile söylemiyorum, çünkü en çok buna değer veren bir insanım. Şunu yaptım, bunu yaptım desem yanlış olur. ‘Ben’ demeyi bilmem. Hep ‘biz’ diye konuşurum. Bu dönemde İş Bankası’ndaki önemli değişimlerden birisi de yönetimin otokrat tavrını tamamen değiştirmemizdi. Konsensus ile iş yapar hale geldik. Sonra kadroyu çok gençleştirdik. 
 
Bankacılık sektörüne bakın, özellikle icra kadrolarında yaş ortalamaları düşüktür. Bizde de yönetim ekibi bu şekilde 21. yüzyılın ikinci 10 yıllık dönemine uygun bir yapıya büründü. 
Bana uzun yıllar destek olan çok değerli bir ekibim var. Onlarla beraber yaşlandık. Beraber yaşlanırken şimdi de görevi bizden 10 sene genç bir ekibe devrediyoruz. Düşünebiliyor musunuz? Bugün şu binadaki en yaşlı insan benim. 
 
 
Telefonum daha az çalıyor 
İş Bankası’nın idaresi 24 saatinizi alır. Daha doğrusu ne kadar verirseniz o kadar alır. Yönetim kurulu başkanı olduktan sonra da hayatımda çok ciddi değişiklik olmadı. Çünkü bir defa işlerle ilgili uzun yıllardır bir kenara ayırdığım yapılacak işler listem vardı. Bu sefer onlara konsantre olmaya başladım. Amacım da yeni yönetimi mümkün olduğunca banka icrasına yönlendirmekti. Yine her zaman olduğu gibi en geç sabah saat 08.30’da işimin başında oluyorum, akşam saat 18.00’e kadar kalıyorum. Ama telefonum daha az çalıyor, programım daha az yoğun ve günlük işle ilgili birçok şey gündemimden çıktı. İş taahhütlerim azaldı. Ama doğrusu çok büyük bir değişiklik olmadı. İnşallah bu görevi de benden sonra gelen genç bir arkadaşıma yüzümün akıyla devredeceğim. 
 
 
Keçici olacağımı duyunca boynuma sarıldı 
“Kaş ile Kalkan arasında bir Yörük aileye misafir olduk. Bize çok güzel ev yemekleri yedirdiler, en ufak bir karşılık almadılar. Ev sahibi 35 yaşlarında Raşit adlı bir genç arkadaş. ‘Sen emekli olan müdüre çok benziyorsun’ dedi. Bildin dedim. Bu sefer inanmadı, beni imtihan etti. Dedi ki: ‘Söyle bakayım emekli olunca ne yapacak?’ Ben ‘Aynen senin gibi keçicilik yapacak’ deyince sarıldı boynuma. Dedim ki: ‘Kardeşim sen burada dağın başında, elektrik yok, su yok. Bu şartlar içinde nereden biliyorsun beni, nasıl tanıyorsun?’ Meğer günde en az iki gazete okuyormuş. Pırıl pırıl da çocukları var, onları da bölge okullarında yatılı okutuyor.”
 
radikal