Gelir düzeyi ne olursa olsun TV ekranından milletvekilinin yaptığı bu hesabı izleyen her aklı başında insan, büyük ihtimalle aklıyla alay edildiğini düşünmüştür.
Gününüz siyasetçileri öncekilere göre hem daha şanslılar hem de daha dezavantajlı konumdalar.
Daha şanslılar, çünkü iletişim alanındaki gelişmiş cihazlar bilgisayar, mobil telefonlar ve en hızlı erişim ağı internet sayesinde mesajlarını en kısa sürede, en geniş kitlelere ulaştırabiliyorlar.
Düne göre daha şansızlar, çünkü sadece kameralar değil, her bir mobil akıllı telefon hem sesli hem de görüntülü bir kayıt cihazı görevi de görüyor.
Kayıt altına alınan bir sesli görüntünün ise sahibinin ne zaman karşısına çıkacağı da belirsizdir.
Eğer bu ses ve görüntüler yazılı basında da yer almışsa herkesin istediği zaman ulaşabileceği bir veri haline de geliyor.
Oysa bu eskiden sadece fotoğraf makineleriyle mümkündü ve yeri geldiğinde o bile siyasete yeni girecekler ya da o görevi sürdürenler için tehlikeli olabiliyordu.
1984 yılını da içine alan öğretmenlikte görevimin yedi yılı Fethiye’de geçmişti. O yıl yapılan mahalli seçimlerde de oturduğumuz Taşyaka Mahallesi’nde iki muhtar adayı vardı.
İlki mesleği kasaplık olan eski muhtardı diğeri de bir lokantacıydı ve ikisi de iddialıydı.
Bir gün dükkânında birkaç arkadaş sohbet ederken bir dostum söz arasında, yeni muhtar adayınızı tanıyor musunuz, dediğinde henüz tanışmadık, bilmiyoruz cevabımız üzerine çekmeceden davul çalan bir adam fotoğrafı çıkardı ve işte yeni adayınız bu, dedi.
Mahallede oturan birkaç öğretmen arkadaşla birlikte ödünç aldığımız o fotoğrafla yeni muhtar adayının lokantasına giderek bir şaka yapmak istedik.
Kendisine fotoğrafı gösterince şaşkınlığını gizleyemedi ve ”bu fotoğrafın çekildiği düğünde oynamak pek âdeti olmayan bir arkadaşımız bana, bu davulu sen çalarsan oynarım deyince ben de muhabbet olsun diye çalmıştım.
Ben ne bileyim aradan 15 yıl geçtikten sonra muhtar adayı olacağımı ve bu zıpırların bu fotoğrafı karşıma çıkaracağını dedikten sonra bunu seçime kadar gizlememiz için epeyce dil döktüğünü, bu günkü gibi hatırlarım.
Sadece fotoğrafla kayıt altına alınma dönemlerini bir hayli geride bıraktığımız günümüzde siyasetçi olsun olmasın herkes ileride ses kaydı ve görüntüsü başına dert olabilecek materyal bırakmamak için azami dikkati göstermek zorunda.
Yoksa muhtar örneğinde olduğu gibi ummadığı bir anda bıraktıkları sürpriz bir şekilde karşısına çıkabilir.
O nedenle günümüz siyasetçileri her uzatılan mikrofona kendilerini mahcup edecek, hâkim olmadıkları konularda konuşmaktan uzak durmak durumundalar.
Yoksa kaş yapayım derken göz çıkarabilirler.
O nedenle bazı hallerde mesela içinden geçmekte olduğumuz ekonomik darboğaz dönemi benzeri hassas dönemlerde çoğu zaman susmak konuşmaktan daha iyidir.
En azından böyle durumlarda bir siyasetçi için susmak bunalan kesimde yaşadıkları sıkıntıları paylaştıkları algısına neden olabilir.
Siyasetçi halkın genelini ilgilendiren bu tür geçim sıkıntılarının yaşandığı ortamlarda TV ekranlarında da ciddiyetten uzak, laubali tavırlar sergilediğinde kendisine ve partisine olan güveni kaybedebilir.
Bunun örneği bir iktidar milletvekilinin laf olsun kabilinden yaşanmakta olan ekonomik darboğazın kendileri dışındaki partilerden kaynaklandığını çıktığı bir TV kanalında dile getirmesiydi.
Yine bu tür programlarda bir siyasetçi konularını savunurken makul ve mantıklı veriler yerine yanlış bilgilerle izleyici karşısına çıkarsa kendine ve partisine olan güveni yok etmekle kalmaz taraftarlarını da hüsrana uğratabilir.
İktidar partisinde üst düzey bir görevi de bulunan bir milletvekilinin yabancı ülkelerle ülkemiz enflasyonu konusunda matematik bilimiyle uzaktan, yakından ilgisi olmayan kurduğu cümleler bu günlerde medya ve muhalefetin de konusu.
Milletvekilinin programı yöneten gazetecinin hatırlatmasına rağmen görüşünde ısrarcı olmasına bakılırsa, ABD’deki yüzde 7,AB ülkelerindeki ortalama yüzde 6,5 enflasyona karşılık bizim ülkemizdeki yüzde 48,96 enflasyon daha iyiymiş.
Gerekçesi de fiyat artışlarının ABD’de 7 kat, AB Ülkelerinde de 6,5 kat artmasına karşılık bizim Ülkemizde bir misli artmasıymış.
Biliyorum kafanız karıştı, açıklamaya çalışayım.
Milletvekilinin dediğine bakılırsa daha önce yüzde 1 olan enflasyon ABD’de yüzde 7’ye çıkınca fiyatlar 7 kat artmış, yine aynı şekilde yüzde 1 olan enflasyon AB ülkelerinde de yüzde 6,5’a yükselince fiyatlar da 6,5 kat artmış.
Yine dediğine göre bizdeki enflasyonun yüzde 25’den yüzde 50’ye yükselmesi sonucu fiyatlardaki artış da bir misli olmuş.
Bütün zamanların matematik bilginlerini mezarında ters döndürecek bu enflasyon hesaplamasını bu güne kadar yapan çıkmamıştır her halde.
Çünkü fiyatlar yüzde 1’den yüzde 7’ye çıkınca ABD’de 7 kat, AB ülkelerinde de 6,5 artmadığını bilmek için uzman olmaya gerek yok, bu basit hesaplamayı ilkokul öğrencileri bile bilir.
Bu demektir ki, örnek ABD’de 10 dolara satılan bir malın 10,70 dolara çıkması, AB ülkelerinde yine 10 Euro karşılığında satılan bir malın da 10,65 Euro’ya yükselmesidir.
Bizde ise enflasyon yüzde 25’iken bir malın 12,50 TL’ye, yüzde 50 olduğunda da 18,75 TL’ye yükselmesidir.
Gelir düzeyi ne olursa olsun TV ekranında milletvekilinin yaptığı bu hesabı izleyen her aklı başında insan büyük ihtimalle aklıyla alay edildiğini düşünmüştür.
Haksız da sayılmaz.